29 Nisan 2010 Perşembe

Askerliğin Teorisi ve Askerlerin Tipik Güncesi

Sıra geldi askerliğe.
“Her Türk’ün asker doğduğu” bu ülkede askerliğin tartışılması, paralı olması/parası olmayanların kredi-borç-harçla bir şeyler yapılması tartışılırken, mezara gidecek tartışmaların bir yenisi daha yapıldı ve sonuç “şu anda yürütülen mücadelenin hassasiyeti ve kritik bir dönemden geçiliyor olması” nedeniyle, geçici bir süreliğine tartışmalara son nokta koyuldu.
Ayın akşamdan ışıklı olduğu bir tartışmadır bu ve dönem dönem ne idüğü belirsiz bir şekilde palazlanır!
***
Bu ülke diyorduk;
Askerlik sanatının icraatlarını ve uygulama pratiğine Kürt halkının savunma mekanizmalarını koymuş ve bunun üzerinden siyasete yön vermeye, defacto olmaya and içmiştir.
Her ne kadar 19 Mayıs kutlamalarında “Kuleli” askeri öğrencilerin, birbirlerinin omuzlarına çıkması ve bu şekilde kuleyi oluşturmaları da bu toprakların zihniyetinde loğusa olmuş bir devlet geleneği olsa da, tezkerenin gelmesi gerekir! Neden mi?
Evde yolu gözleyen ana vardır, bacı vardır, bir de gece gibi gizemli yar vardır…
***
Bir milyonluk ordu var, bunların içinden 80 bin asker orduevlerinde, askeri gazinolarda ya tabak taşımakta, ya tabakları/bardakları yıkamakta ya da kazan kaynatmakta, soğan/patates doğramakta!
Bu şekilde askerliğini, vatani görevini yapmakta!
Sorsan;
Almanların “Yıldırım Savaşları” taktiğini yüzüne bön bön bakacak.
Atilla’nın “yararak savunmayı, saldırıya geçirme” taktiği hakkındaki görüşlerin nedir diye sorsan, şafağını hesaplamaya çalışacak!
***
Askeri selam vermenin kökeni hakkında dahi bir şey bilemeyecek kadar zavallı bir askerliktir yaşanmakta olan!
Şimdi bütün orduların verdiği askeri selamın kökenlerinin; ta ortaçağdaki şövalyelik zamanına dayandığını, selam vermenin temel nedeninin de: rakibini görmek isteyen şövalyenin yüzündeki demir zırhın aralaması sonucu ortaya çıktığını da nerden bilecek!
***
“Komşu kızını zapt eyle” denildiğine bakmayın, Anadolunun ufak şehirlerinde namus anlayışını sarsan ve zorlayan bugünün askerleri olmaktadır. Ahlak anlayışının en gevşek olduğu yerde askerlik başlar! Her ne kadar kullanamadığı ve nasıl kullanacağını da doğru düzgün bilmeyen her askerin silahı onun namusu olsa da!
Silahla ilgili bütün yaptırım komutlarının neden sol el ile yapıldığını dahi bilemezler!
Onun tarihçesi hakkında da doğru düzgün bir mantıkları yoktur! Neden mi?
***
Ayrılık yaşanıyordur, yani bu işte bir kendin olma, kavuşma değil de zorla-mecburiyetin kaçınılmazlığı arasındaki sıkışmanın zaruriyeti vardır.
Onun da tarihçesi şövalyelerin zamanına dayanmaktadır;
Kın-kılıç o zamanlarda hep vücudun solunda yer alırmış ve bütün hareketler bundan dolayı soldan başlarmış…
***
Konu uzun kelamı çoktur bunun;
Kıssasına gelince,
Bu ülkede askerlik zanaatı yoktur! İnsanların buna kafa yorması diye bir gerçekte yoktur! Bu kadar yokluğun içerisinde “çılgın”ların kağnıya mermi taşıttığı bir toplum da yoktur. Ne hatunlar kaldı, ne de ceberut hulasa vatan-ı İslahiye projeleri!
Düşman yok mu?
Var...
***
Bugün düşman ordunun kendisi ve pozitivist mantığıdır! (bundan dolayı da her yeni gün masum Kürt halkı üzerinde zor’un en vahşi, çıplak gerçekliği uygulanılmaya çalışılmaktadır. Savunmasız Kürtler bilinçli bir şekilde, faşizan duygularla katledilmektedir)
M. Weber’i okumak/tartışmak boşunadır!
Çünkü bugün askerler ölmektedir ve vatanın bölünmemesine rağmen her gün nur topu gibi “şehitler” olmaktadır! Bu işin tabiatı böyledir…
Ve gerçekten kahrolanlar ise; ateşin düştüğü yerde yananlardır…

Toprak Cemgil

Hiç yorum yok: