10 Nisan 2010 Cumartesi

30 yıllık sürgün türküsü:EMEKCI

Yeni_Özgür_Politika „Söylenmiş, söylenen ve söylenecek olan hiç bir ezgi 30 yıllık bir sürgünün gerekçesi olamaz...“
Ozan Emekçi, 30 yıllık sürgün yaşamının acısını sazına, sözüne ve sanatına yansıtıyor... Ozan Emekçi, „Tek suçum türkü söylemek. Oysa eserlerimi sayısız sanatçı seslendiriyor. Ancak ben ülkeme gidemiyorum. Çok sevdiğim yurdumdan, sevdiklerimden, dinleyicilerimden uzak kalmak çok zor geliyor. Türkü söyleyerek haksızlıkları dile getirmenin cefası bu kadar ağır olmamalı“ diyor.

Seslendirdiği türküler nedeniyle 12 Eylül döneminde 300 yıl hapis cezası istemi ile hakkında dava açılan Ozan Emekçi, Avrupa’da iltica etmesinin ardından 403 Sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun 25. Maddesi’ne göre vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Emekçi’ye „Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak isteyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle geldikleri sezilenlerden olduğu“ gerekçesiyle de 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 8’e 5 Maddesi’ne göre Türkiye’ye giriş yasağı konulmuştu.

Nisan 2007’de kendisinin ve dostlarının yoğun çabaları sonucu 8 günlük Türkiye’ye giriş izni alabilen Ozan Emekçi, Mersin’de bir konsere katılmış ve 30 bin dinleyici tarafından ayakta alkışlanmıştı. 30 yılık sürgün hayatı içersinde ise toplam 23 gün ülke sevgisini yaşayan Ozan Emekçi, Almanya’nın Aschaffenburg kentindeki sürgün hayatı devam ediyor. Önümüzdeki günlerde ‘Sürgünde 30 Yıl’ başlığı altında konser serisine hazırlanan Ozan Emekçi’yle sürgünler, dostluklar, hasret ve özlemler üzerine sohbet ettik.

‘Sürgünde 30 Yıl Konserleri’ şeklinde bir konser serisi düzenliyorsunuz. Bu konserler nerelerde ve hangi tarihlerde düzenleniyor?
İlk konserim, 11 Nisan’da Frankfurt-Höchst’te (Perişan Türkü Evi, Windhorststrasse 82- 65929) olacak. Ardından 17 Nisan’da Danimarka, 25 Nisan’da Berlin, 29 Mayıs’ta Londra ve 5 Haziran’da Viyana’da olacak. Sonbahar ile birlikte ise Fransa, İsviçre ve Yunanistan’da konser sunmayı düşünüyoruz. 30 yıllık sürgün duygularımızı dostlarımızla paylaşacağız.

Neden böyle bir konser serisine ihtiyaç duydunuz?
Doğrusu bu kararı ben vermedim. Bazı dostlarımın önerisi ile böyle bir proje gelişti. Bu benim sürgünde 30’uncu yılım olduğu gibi,12 Eylül Cuntası’nın da 30’uncu yılıdır. 12 Eylül 1980 insanlığın yargılandığı bir tarihtir. Sömürücü zalimler, 5 faşist generalin görünüşünde milyonların hayatını belirleme, ezme, imha etme, toplumu kendi kendisine karşı düşman etme cüretini göstererek insanlığa kan kusturdular. İyiye, doğruya ve güzele dair ne varsa yaktılar yıktılar. Bu faşist generaller hala ‘yargılanamaz’ statüsündeler. Bu etkinliklerde türkülerimizle generalleri ve sistemleri faşizmi yargılayacağız.

Konserlerinize sanatçı dostlarınız destek sunacak mı, varsa kimler?
Bu konuda bilgisi olan bütün sanatçı ve yazar dostlarım yanımda olduklarını bildirdi. Burada sizin aracılığınız ile hepsine gönülden teşekkür ediyorum.

Her etkinliğin yapılış döneminde burada kimler varsa, onları konuk edebiliriz. Gönüllü katılmak arzusunu bildiren birçok sanatçı dostlar oldu. Ülkeden gelip katılmak isteyen dostlar da oldu. Dostlarımın bu güzel dayanışma duyuları beni mutlu ediyor. Şu an hangi sanatçı dostumun hangi konserimde sahne alacağı yönünde kesin bir isimlendirme yapamam. Bu her konserin kendi çerçevesi içinde şekillenecektir. Konserlerde benimle ilgili, sanatım, düşüncelerim ve sürgün hayatım ile ilgili bir belgesel gösterilecek. Ayrıca 30’uncu yıl anısına çıkardığım bir şiir kitabını halkımıza sunacağız. Kitabın ismi ‘Ben Yanarım Sivas Yanar’ ve bu bugüne kadar halkıma sunduğum 4’üncü şiir kitabımdır. Biliyorsunuz, bundan önce ‘Özgürlük Mahkumları’, ‘Feryad û İsyan’ ve ‘Arzuhal’ isimli kitaplarım yayınlanmıştı.

Sürgün acısını ve sızısını biraz tarif edin desek...
İnsanın özleme duygusunu tam olarak anlatacak ve yansıtacak o kelime henüz hiçbir dilde keşfedilmedi. O kelime bulunursa onu ilk ben telaffuz etmeliyim. 30 yıl bir ömürdür. Bazen mutlu, bazen çoğunlukla ruhunuzun derinliklerinde kuluçkaya yatmış, tarifini yapmakta gerçekten zorlandığım huzursuzluklar toplamı. Bazen ağlarsınız iyi gelir. Ağlamanın en etkin ilaç olduğunu hasreti yaşayanlar çok iyi bilir. Çünkü orada hasta da sizsiniz doktor da. Hasretinize sarılırsınız. Üşürsünüz hasretiniz ile örtünürsünüz. Su içmek istersiniz hasret su olur. Hasret hal hatır sormaya bezer bazen. Bazen bütün ayrılıkların doğurduğu gürbüz bir çocuk gibidir. Bazen değerleriniz törpülenir, yeniden kazanma kavgasına girersirsiniz. Kaygılarınız hasmınız olur. Gün olur durulursunuz. Gün olur neme lazımcı, ama çoğunlukla kendinizi koparamazsınız gerçeğinizden. Ve bir bakarsınız ki 30 yıl geçmiş.

Su gibi bir solukta içilmiş. Türkiye’den çıkarken birisi bu gidiş en az 30 yıl sürecek ve adı ayrılığa dönüşecek deseydi düşünürdüm. Şarkı, türkü üretip icra ettiği için bir insanın üstüne bu kadar gelinmez. Söylenmiş, söylenen ve söylenecek olan hiç bir ezgi 30 yıllık bir sürgünün gerekçesi olamaz...

„Açılım, marşlarıma dayanamıyor“

Kısa bir süre içinde de olsa tekrar ülkenize gidebildiniz, bu siz de hangi duyguları ortaya çıkardı?
30 yılda ilki 27 yıl aradan sonra olmak üzere Türkiye’de toplam 23 gün kalmışım. Bunun 9 günü yollarda geçmiş. Geriye 14 gün kalıyor. 14 günü otuz yılı güne çevirerek bölün zalimliğin faturasını görürsünüz. Yaralanıp geri geliyorsunuz. Bu nedenle süreli izin kabul etmiyorum. Ya umudumuz kesilmeli ya da yasak tamamen kaldırılmalı... ‘Açılım’ marşlarıma dayanamıyor. ‘Açılım’ın açığa çıkan yanı çocukları cezaevlerini doldurması oldu. Açılıma bakın. Hiç kimseden merhamet dilenmiyorum. Onursuzca, biat ederek ülkeye dönmektense onurluca sürgünümü yaşarım.

NİHAL BAYRAM

Hiç yorum yok: