20 Nisan 2010 Salı

1921 Anayasası ve Kürtler

  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 9 Nisan tarihli görüşlerinde Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin yaşadığı sorunların çözülmesi için 1921 Anayasası'nın günümüze uyarlanması gerektiğini söyledi. Öcalan'ın bu yaklaşımı dikkatleri bir kez daha 1921 Anayasası'na çekti. Öcalan, neden sık sık 1921 Anayasası'na göndermelerde bulunuyor? Bu sorunu yanıtını Anayasa'nın hazırlanması süreci, Cumhuriyeti kuran ilk kurucu metin olması, 1921 Anayasa metninin içeriğinde aramak gerekiyor. Öcalan'ın tarihsel önem atfettiği 1921 Anayasası günübirlik ortaya çıkan bir metin olmadı.

Arkasında Kurtuluş Savaşı'nın deneyimi, bu savaşa iştirak eden halkların ortak gelecek arayışının tezahürü vardı. Bu tezahürü Erzurum Kongresi (23 Temmuz-7 Ağustos 1919), Sivas Kongresi (4-12 Eylül 1919), 18 Ekim 1919 tarihli Amasya Protokolleri ve 23 Nisan 1920'de kurulan ilk TBMM'de görmek mümkün. Erzurum Kongresi, Kürtlerin yaşadıkları topraklarda yapıldı. Kongre'nin sonuç bildirisinin 1.maddesinde Türklerin ve Kürtlerin 'saadette ve felakette ortak' oldukları tespit edildikten sonra 'Gelecek hakkındaki hedefleri aynıdır... Ve birbirlerinin ırki durumlarına ve sosyal durumlarına saygılı olup öz kardeştirler' ibareleriyle ilişkinin bağlı olduğu hukuk belirlenmişti. Bildirinin 6.maddesi özellikle Kürtlerin yoğun olduğu bölgede oturanların haklarından söz etti. Maddede Kürtlerin tarihi, ırki, dini haklarına saygı gösterilmesi gerektiği vurgulandı. Aynı amaç ve beklentiler Sivas Kongresi'nde de tekrarlandı. Sivas Kongresi Sonuç Bildirisi'nin 1.maddesinde; Kürtler için 'Sosyal ve siyasal farkları ile bölgesel kurallarına saygılı öz kardeştirler'denildi. Dolayısıyla hem Erzurum hem de Sivas Kongresi toplumun farklılığına ve çoğulculuğuna işaret etti, bunların 'kardeş' olarak yaşamlarını sürdürebileceklerini vurguladı.

Protokollerde serbestiyet verildi

Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin ardından Mustafa Kemal ve beraberindekiler 18 Ekim 1919 günü Amasya'ya giderek, ayrı ayrı altı protokolden oluşan Amasya Protokollerini imzaladılar. 1921 Anayasası'nın özüne damgasını vuracak olan bu protokoller aynı zamanda kurulacak Cumhuriyetin ilk sosyal ve siyasal sözleşmesi niteliğindeydi. Bunlardan 20-22 Ekim 1919 tarihli protokolde vatan; 'Türk ve Kürtlerin oturdukları topraklar' şeklinde ortak vatan olarak açıkça tanımlandı. Ayrıca devamla; 'Kürtler'in etnik ve sosyal haklar bakımından da destekleneceği' vurgulandı. 22 Ekim 1919 tarihli ikinci protokolün 1.maddesinde, 'Osmanlı devletinin (1921 anayasasıyla bu kavram Türkiye Devleti olacaktı) düşünülen ve kabul edilen sınırının, Türk ve Kürtler'in oturduğu araziyi içine aldığı ve Kürtler'in Osmanlı toplumundan (1921 anayasasıyla bu kavram da Türkiye Halkı olacaktı) ayrılmasının imkânsızlığı' izah edildi. Sonra da 'Kürtlerin serbest(özgürce) gelişmelerini sağlayacak şekilde sosyal ve geleneksel haklar yönünden imtiyazlara nail olmaları desteklenip, yabancılar tarafından Kürtler'in bağımsızlığı adı altında yapılmakta olan yayınların önüne geçmek için de bu noktanın şimdiden Kürtler'ce bilinmesi uygun görüldü' denildi.

Anasır-ı İslam kavramı

Cumhuriyetin ilk meclisi ilk kez 23 Nisan 1920'de bir araya geldi. Meclis açılır açılmaz, Mustafa Kemal yaptığı önemli konuşmada Misak-ı Milli için 'kardeş milletlerin milli sınırı' ifadesini kullandı. Ardından; 'Bu sınır içinde Türk olduğu kadar Kürt de vardır. Bu unsurlar birbirlerinin haklarına daima saygılıdır.' dedi. Aynı görüşleri meclis kürsüsünden 1 Mayıs 1920, 3 Temmuz 1920, 16 Ekim 1921 ve 1 Mart 1922 günü yaptığı konuşmalarda da tekrar etti. 1.BMM'nin çoğulcu yapısını ve niteliğini Mustafa Kemal 1 Mayıs 1920 tarihli konuşmasında şöyle ifadelendirdi: 'Yüce meclisimizi oluşturan şahsiyetler yalnız Türk değildir. Yalnız Çerkes değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinin bileşkesi anasır-ı islamdır Elde etmeye çalıştığımız birlik, yalnız Türk, yalnız Çerkes değil, hepsinin karışımı islam unsurudur -1921 anayasasında 'Türkiye halkı'dır. ' Mustafa Kemal BMM'i Başkanı sıfatıyla, 27 Haziran 1920'de El Cezire Bölge Komutanı Nihat Paşa'ya gönderdiği Kürt ve Kürdistan politikasını belirleyen talimatında, hem Kürtler'i hem de Kürdistan'ı tanıdı. Talimatta, 'Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise hem iç siyasetimiz ve hem dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız' denildi.

Siyasal birlik: Türkiye halkı

Mustafa Kemal'in Kürtlere dönük bu politikaları Kürtleri Mustafa Kemal ve BMM ile birlikte hareket etmeye götürdü. Bu birlik yeni cumhuriyetin kurulmasının temel harcı oldu. Nitekim bu birliktelik, anayasal belge niteliğindeki 18 Kasım 1920 tarihli BMM Beyannamesi'nde geçen 'Türkiye Halkı' kavramında ifadesini buldu. Bu, Kürtlerin sosyal, siyasal, coğrafi hukukunu ve kendi kaderini tayin etme hakkını tanıyarak sistem içine alan kapsayıcı anlayış, daha sonra 1921 Anayasası'na da egemen olacaktı. Mustafa Kemal, 1 Mart 1921 Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) görüşmeleri sırasında BMM'de yaptığı konuşmada 'Türkiye Halkı' kavramına ilişkin olarak; 'Efendiler, Türkiye Halkı ırkken ve dinen ve harsen birlik halinde biribirine karşı karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu ve kaderleri ve çıkarları ortak olan bir sosyal topluluktur. Bu toplulukta etnik haklar ve yöresel koşullara saygı iç siyasetimizin esaslı noktalarındandır.' diyerek 'Türkiye halkı' kavramına açıklık getirdi. Bu temel üzerinde şekillenen devlet de 1921 anayasasına göre 'Türkiye Devleti' olacaktı. Burada 'Türk', 'Kürt', 'Çerkes' vb. etnisite ifade etmeyen, fakat bu etnisiteleri de reddetmeden hukukunu da tanıyarak 'Türkiye Halkı', 'Türkiye Devleti' gibi siyaset bilimi kavramları altında siyasal birliğe gidildi. Bu da 1921 Anayasasının milliyetçi ideolojiyi dışlayan, toplumsal realiteye uyumlu ve bu realiteyi kabul eden, buna uygun siyasi ifadelendirmelere özen gösteren ve toplum sözleşmesine yakın bir anlayışla ele alındığını göstermekteydi.

1921 Anayasası neler öngörüyordu?

20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen 24 maddelik 1921 Anayasası'nın 3.maddesi; 'Türkiye devleti, BMM tarafından idare olunur' hükmüyle toplumun çoğulcu yapısını bağrında taşıyan Büyük Millet Meclisi'ne gönderme yapıyordu. Çünkü BMM'yi oluşturan temsilciler kendi kimlikleriyle (Kürdistan milletvekili, Lazistan milletvekili gibi) mecliste yer almışlardı. Meclis çatısı altında bir inkâr olmadığı gibi tersine bu meclisin yalnız Türk Meclisi olmadığı özenle vurgulanmıştı. Anayasanın 1.maddesinde siyasal birlik tanımlanırken 'Türk milleti' denilmedi. Tek başına sadece 'millet' kavramı kullanıldı, böylece etnisiteye gönderme yapılmadı. Anayasa da 'Yüce Türk Devleti' 'Kutsal Türk Devleti' gibi milliyetçi ibareler kullanılmadı, tersine, devlet yönetimi, kaynağını halktan alan idari bir yetki olarak düzenlendi. Demokrasiyi asıl; merkezileşme, bürokrasi ya da devlet yönetimini istisnai bir yetki olarak ele alan anlayış anayasanın bütününe damgasını vurmuştu. Anayasa kendi kendini idare veya öz yönetime sahip vilayet şuralarına (m.3-11) da geniş özerklik tanıdı, böylece yerinden yönetimi geliştirdi. Anayasa, yerel yönetimlere geniş özerklik tanıyordu. Devlet ise 1921 Anayasası sisteminde yalnızca iç ve dış siyaset, din, adliye, ordu ile ilgili genel konular ve uluslar arası ekonomik ilişkiler gibi merkezi yetkilere sınırlı düzeyde sahipti. Geriye kalan eğitim, sağlık, vakıflar, medreseler, ekonomi, tarım, bayındırlık, sosyal yardımlaşma gibi işlerin düzenlenmesi ve yürütülmesi 'Vilayet Şuraları'nın yetkisine bırakılmıştı.Şuraların seçiminde ise, orada oturan halk söz sahibiydi.Daha küçük yönetim birimi olan Nahiye'lerde ise, 'yerel işlerin merkeze danışılmadan yürütülmesi' gibi tam bir yetki ve inisiyatif söz konusuydu. Bir bütün olarak anayasanın devlet yapılanmasında 'merkeziyet usulü' sınırlı, hatta istisnai idi. Yerinden yönetim (adem-i merkeziyet usulü) ise asli ve geneldi. Özellikle de 'yerel özerklik' anayasanın siyasal ve hukuki alanında 'parlamentonun üstünlüğü' ilkesinden sonra gelen üçüncü temel anayasal ilkeydi. 24 maddelik anayasanın 14 maddesini, yani yarıdan fazlasını taşranın öz yönetimine, özellikle de yerinden yönetim ve yerel yönetim ilkesine ayrılması bunu çarpıcı biçimde göstermekteydi. 1921 Anayasasının yapısı içinde Kürtler; hem 'Türkiye Halkı' kavramı içinde anayasaca kapsama alınırken hem de kendi Kürt-Kürdistan kimlikleriyle ve hatta Kürt ulusal kıyafetleriyle serbestçe BMM'de yerlerini almış, böylece genel yönetim düzeyinde siyasal temsiline kavuşmuşlardı. Yerel yönetimde de anayasanın yukarıda belirtilen geniş yerel özerklik ve yerinden yönetim sistemi ile nüfuslarının yoğun oldukları alanlarda kendi öz yönetimlerini özgürce kurabilme olanağına da hukuken kavuşmuşlardı.

1921 Anayasası neden terk edildi?

1921 Anayasası eşit-özgür koşullarda bir arada yaşamayı ifade etmesi bakımından demokratik değeri yüksek bir anayasaydı. Ancak bu öz 1924 Anayasası ile kaldırıldı. Ama neden? Bu konuda pek çok iddia ve teori bulunmaktadır. Ancak en sağlıklı tez Gazeteci Yazar Taha Akyol tarafından ortaya atıldı. 17 Kasım 2008 tarihinde kendi köşesinde 'Atatürk ve Kürtler' başlıklı yazı kaleme alan Akyol, şu görüşü seslendirdi: 'Bazı yazarlar 1924 Anayasası ile merkeziyetçi bir sistemin kurulmasını Kürt isyanlarına bağlıyor. Halbuki Koçgiri İsyanı 1921'de, Şeyh Sait İsyanı 1925'tedir.

'Ama Hangi Atatürk' adlı kitabımda ayrıntılı olarak anlattım; dönüm noktası 24 Temmuz 1923'te Lozan'ın imzalanmış olmasıdır. Lozan'daki ırki ve dini azınlıklar tartışması Türkiye'nin istediği şekilde çözüme bağlandıktan sonra, 'ulus devlet'in kuruluşu sürecinde hukuki aşamaya gelinmiş, 20 Nisan 1924 yeni Anayasa'yla illerin özerkliği kaldırıldığı gibi 'Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denilir' hükmü konulmuştur.' Nitekim bu tezi destekleyen en önemli kanıt1924 Anayasası Encümeni tarafından ortaya konulan şu sözler oldu: 'Devlet Türk'ten başka millet tanımaz Devlet dahilinde hukuku müsaviyeyi haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan, bunların ırki ayrılıklarını ayrı birer milliyet olarak tanımak caiz değildir.'

1921 anayasası nasıl güncellenebilir


Tüm farklı dil, din, ırk ve etnisiteleri gözeten ama etnik varlığa gönderme yapmayan bir konsensüs sağlayarak


'Türk toplumu' ibaresi yerine 'Türkiye toplumu' ibaresi konularak


Memurlara grev hakkı tanınarak


Parti kapatma kaldırılıp yerine hazine yardımı kesilerek


Siyaset yasağı kaldırılarak


Askeri disiplin suçlarına ilişkin davalara bakmak üzere 'disiplin mahkemeleri' kurularak


Adalet Bakanı HSYK'dan çıkarılarak


Milletvekili yemini evrensel değerlere uygun hale getirilerek


Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığına bağlanarak


Cumhurbaşkanın yetkileri sınırlandırılarak


82 Anayasası'nın başlangıç bölümü değiştirilerek, toplumun bütün kesimlerinin aidiyet hissettiği bir şekilde yeniden düzenlenerek


Din dersi zorunlu olmaktan çıkarılarak


Herkese ana dilde eğitim yapma hakkı verilerek


Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı yeniden tanımlanarak


Seçim barajı yüzde 3'e indirilerek


Kadınlara kota verilip pozitif ayrımcılık yapılarak

CENGİZ KORKMAZ
Ülkede YORUM gazetesinden alınmıştır

Hiç yorum yok: