19 Mart 2010 Cuma

Walaschek’ten Kürtlere hakaret!

Peter Walaschek ile Almanya’nın Siegburg kentinde randevulaştık. İlk etapta rahat yaklaşan Walaschek, asıl ilgimizin Halepçe katliamında olduğunu anlayınca kaçamak cevaplar vermeye başladı. Daha önce Prof. Dr. Dimitrij Greven ile de görüştüğümüzü söyleyince görüşmeyi kesip, adamlarına bizi dışarı çıkarma talimatını verdi. Walaschek’in fotoğraflarını çektikten sonra bize adamları ile saldıran Walaschek ile yaşadığımız arbededen sonra, soluğu karakolda aldık. Walaschek ile yaptığımız görüşmeyi olduğu gibi yayımlıyoruz.

Ne iş yapıyorsunuz?
İlaç, tıbbi aletler vs. yolluyoruz. Asıl 25 yıllık iş ortağımız İranlıdır. Ondan sonra Suriye, Kuzey Kore, Küba, Afrika... ve bir şekilde...

Sayın Walaschek, Frans Van Anraat’ı tanıyor musunuz?
Olabilir.

Daha önceleri de kimya üzerinde çalıştınız mı?
Evet, kimya üzerinde de çalışıyoruz. Bizim üç şirketimiz var. Bir tanesi sadece ilaç yapıyor. Diğeri kimya, böyle laboratuarlar, üniversiteler için. Yani tonlarca miktarda değil. Üçüncüsü ise sanayi kimyasal, tonlarca miktarda.

Zamanında İran veya Irak’a kimyasal gönderdiniz mi?
İran’a evet.

Ne zaman?
Hala yolluyoruz.

Irak’a da yolluyor muydunuz?
Hayır.

Hiç mi yollamadınız?
Hayır, hiçbir zaman. Yollamak da istemiyorz. Ya İran ya da Irak’tı o zamanlar. O zamanlar savaş zamanıydı.

Van Anraat ile yolladınız mı?
Siz gazeteci misiniz?

Evet.
Kapı orada.

Bizim Kürt gazetesinden geldiğinizi biliyorsunuz...
Biliyor musunuz, bu şey 20 yıl geride kaldı. Ben gazetecilerden hoşlanmıyorum. Şimdi gidin. Size gidin dedim! Ben sizin bir Kürt kurumundan geldiğinizi ve ilaç almak istediğinizi düşündüm.

Kürt gazetesinden geliyoruz.
Ne demişti(m)... Kürtler sadece aptallar. Onlar 20-30 milyonluk bir halk, her taraftan kafalarına bir şey yiyorlar ve buna teşekkür de ediyorlar. Hiçbir zaman bir Kürdistanınız olmayacak... Eğer ki siz 20 yıl öncesini kurcalıyorsanız... Kafanız doğru çalışmıyor sizin.

Hollanda ölüm tacirini yargılamıştı
Hollanda’nın Lahey şehrindeki Bölge Mahkemesi, 2007 yılında Halepçe katliamını bir soykırım olarak niteleyerek, Saddam Hüseyin rejimine katliamda kullanılan hardal gazı ve sinir gazının bulunduğu kimyasal maddeyi satan Hollandalı kimyasal silah tüccarı Frans Van Anraat’ı 17 yıl hapse mahkum etmişti. Bu dava ile ilk defa Irak ve İran resmi sınırları içinde yaşayan Kürtlere yönelik savaş suçları yargı önüne getirilmiş oldu.

Birleşmiş Milletler’e göre eski Irak yönetiminin kimyasal silahlar konusunda ana tedarikçisi olan Van Anraat, kimyasal maddeyi 36 ayrı seferde nakletti. Nakledilen malın ABD ve Japonya’dan sağlandığı belirtilirken, Hollanda savcılık açıklamasına göre Belçika’nın Antwerp limanından yüklenen malzemeler Ürdün’ün Akabe Körfezi limanına sevkedildi. Buradan da kimyasal silahlar Saddam Hüseyin rejimine ulaştırıldı.

BİTTİ
ERDAL ALIÇPINAR / DERYA KILIÇ






Katliamı görüntüleyen gazeteci: Keşke ben de ölseydim
Katliamdan sonra olay yerine gidip bütün vahşeti gözleriyle gören Sabah gazetesinden Ramazan Öztürk Halepçe’de yaşadıklarını şöyle anlatıyor : ‘’Biz 21 Mart günü oraya vardık. Dört gün geçmişti aradan ve aynı vahşet gözleniyordu. Halepçe, İnab, Dûceyde kasabalarıyla çevre köylerde yaşayan insanların tamamı atılan gazlar sonucu ölmüştü. Bütün sokaklar, caddeler insan hayvan ve ölüleriyle doluydu. Gördüğümüz bütün insan cesetleri kadın, genç kız, çocuk ve bebeler ile çok yaşlılardı. En katı insan bile dayanamazdı bu görüntü karşısında. Ben tarif edemiyorum. Katliam demek, facia demek hafif geliyor. Vahşet. Vahşet de hafif geliyor. Dûceyde ve İnab’da gördüklerimizin de Halepçe’den hiçbir farkı yok. Her yer darmadağın, taş üzerinde taş kalmamış. İnab köyü de öyle. Bir tepenin eteğinde kurulu İnab’da yaşayan yüzlerce insan, Iraq uçaklarının bombalarından kaçmak için çocukların alıp yollara düşmüşken gafil avlanmışlar.

Dere kenarlarında, köyün çıkışındaki yolda, ağaç diplerinde, yerde yatan yüzlerce ceset. Hayvanlar da kaçamamış, çoğu olduğu yerde ölmüş. Köyün hemen yanındaki tepenin ardında ise, insan cesetlerinden oluşmuş bir başka tepecik. Tüylerimiz ürperiyor. Fotoğrafları çekerken ağlıyordum. Allah bir daha bana böyle bir sahne göstermesin.“

Güneş gazetesinden Faruk Ölçücü ise vahşeti şöyle dile getiriyordu:
‘’Etrafta hardal gazının yakarak öldürdüğü kadın ve çocuk cesetlerinin resimlerini çekerken, kusmamak için kendimi güç tutuyordum. Halepçe’nin bütün sokakları, Iraq uçaklarının attığı kimyasal bombaların etkisiyle katledilmiş Kürt kadın ve çocukların cesetleriyle doluydu. Atılan sinir ve siyanit gazlarının etkisiyle iç solunum sistemleri tahrib olan bu zavallı insanlar boğularak ölmüşlerdi.

Dış görünümlerinde hiçbir şey olmayan bu insanlar, sokaklarda uyur gibi yatıyorlardı. Koca kasabada, hayvan dahil hiç kimse kalmamıştı. Atılan kimyasal bombalar, düştüğü yerlerden uzak noktalara, rüzgarın etkisiyle gaz bulutu şeklinde evlerin içindeki odalarda saklanmış insanların da boğularak ölmesine neden olmuştu. Keşke ben de ölseydim.“




‘Her sığınak bir gaz odasına dönüştü’
Halepçe katlimanı yaşayan görgü tanıklarının anlatımı, yaşanan olayın korkunçluğunu gözler önüne seriyor. Nesrin Abdülkadir Muhammed isimli bir kadın, Irak Askeri Kuvvetleri helikopterlerinin Halepçe’ye bomba attığı sırada, ailesiyle beraber yaşadıklarını bir gazeteciye şu şekilde anlatıyor: Iraklı peşmergeler İranlı askerlerle beraber Irak’a karşı savaştıklarından ve Irak askerleri geri çekilmek zorunda kaldığından, Nesrin ve ailesi Halepçe’deki evlerinin sığınağında bir Irak saldırısını bekliyorlardı. Saat 10 sularında, Nesrin içerisinde kameralarla görüntü alan ve fotoğraf çeken adamların bulunduğu bir helikopter gördü. Helikopter çok yakına kadar geldi, ancak geri gitti. O sırada Nesrin 16, kız kardeşi ise 15 yaşındaydı. Saldırı saat 11’de başladı ve Irak ordusu Halepçe üzerine napalm attı. Saat ikide bombalama bitti. Nesrin yukarı kattaki mutfağa çıkarak ailesi için yemek hazırlamaya başladı.

Nesrin yaşananları şöyle anlatıyor: “Bombalama sonunda ses değişti. Artık ses eskisi kadar yüksek değildi. Sanki patlamaksızın düşen metal parçaları gibiydi. Bu sessizliğe bir anlam veremedik.” Halepçe’ye yakın Yulakan bölgesinde yaşayan Muhammed ise o anı şöyle dile getiriyor: “Bir helikopter kasabaya geri geldi ve askerler beyaz kağıt parçaları fırlattılar.” Muhammed, askerlerin rüzgarın hızını ve yönünü ölçtüklerini anlamıştır. O sırada yiyecekleri toplayan Nesrin, rüzgarın evin içine taşıdığı garip kokular duydu. “Başlangıçta çöp gibi kötü bir kokuydu. Sonra elma kokusu gibi güzel bir kokuya dönüştü. Ardından yumurta gibi koktu.” Aşağıya inmeden önce evlerindeki kuş kafesine baktı, kuşun ölmekte olduğunu gördü. Pencereden dışarı baktığında gördüğü manzara şaşırtıcıydı: “Çok sessizdi, ama hayvanlar ölüyordu. Koyunlar ve keçiler ölüyordu.” Nesrin sığınağa döndü: “Herkese yanlış giden bir şeyler olduğunu söyledim. Havada ters giden bir şeyler vardı.”

Bombardımandan kaçmak için sığınağa saklanan ev halkı telaşlanmış, ancak sığınağı terk edememiştir. Nesrin şöyle devam ediyor: “Rahatsızlanmaya başlasak da saklanmaya devam etmeye karar verdik. Gözlerimde çok şiddetli bir acı hissettim. Kız kardeşim yüzüme yaklaştı ve ‘gözlerin kıpkırmızı’ dedi. Sonra çocuklar kusmaya başladılar. Çok fazla acı çekiyorlar ve sürekli ağlıyorlardı. Annem ağlıyordu. Sonra yaşlılar kusmaya başladı.” Her sığınağın bir gaz odasına dönüşeceğini anlayan Irak Hava Kuvvetleri, Halepçe’de kimyasal silah kullanmıştı. Nesrin şöyle devam ediyor: “Havada kimyasal maddeler olduğunu anlamıştık. Gözlerimiz gittikçe kızarıyordu ve bazılarımızın gözleri yaşarıyordu. Kaçmaya karar verdik. İneğimiz bir köşede yatıyordu. Koşuyormuş gibi hızlı hızlı nefes alıyordu. Sonbahardaymışız gibi ağaçların yaprakları dökülüyordu. Keklik ölmüştü. Etrafta yere çöken duman bulutları vardı.” Aile rüzgarın yönüne baktı ve tersi yöne koşmaya başladılar. Koşmak gittikçe zorlaşıyordu. “Çocuklar yürüyemiyorlardı, çünkü rahatsızdılar. Kusmaktan bitkin düşmüşlerdi. Onları kollarımızda taşıdık.” fiehrin diğer kısımlarında da aileler benzer durumdaydılar.

Sonunda Nesrin ve ailesinin diğer fertleri kör olmuşlardır. Nesrin annesinin İran’da gömülenler arasında olduğunu İranlıların hazırladığı bir fotoğraf albümünden öğrenebilmiştir. Kardeşlerinden beşi ölmüştür. Nesrin’in bir çocuğu olmuş, fakat kalbindeki delikten dolayı üç aylıkken çocuğu kaybetmiştir.




Halepçe Katliamı
İran-Irak Savaşı’nın sekizinci yılında Enfal Operasyonu kapsamında gerçekleştirilen Halepçe Katliamı’nda, binlerce Kürt korkunç şekilde yaşamını yitirmiştir. Güney Kürdistan’da Derbendihan Gölü’ne 15 Km. uzaklıkta bir yerleşim merkezidir. Nüfusu yaklaşık 70 bin kişidir. Hemen yukarısında, İran sınırına oldukça yakın Hurmal şehri vardır. Her iki yerleşin merkezi de Irak için stratejik öneme sahiptir. Bu merkezlerin Süleymaniye’ye bağlantıları Derbendihan Gölü’nün güneyinden geçen tek ana karayolu ile sağlanmaktadır...

İşte, 15 Mart günü İran askeri birlikleri ‘Zafer-7’ Harekatı adlı genel taarruzu başlattı. Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne bağlı Peşmergeler de İran Ordusu ile işbirliği yapıyordu. İran ordusu ve YNK Peşmergeleri Halepçe’yi geçerek geceleyin botlarla Derbendihan Gölü’nün güneyine çıkmışlar ve Süleymaniye karayolunu tutmuşlardı...Tüm iletişim hatları kesilmiş ve bölge ile Irak’ın ilişkisi kopmuştu.. Burada, Irak’ın 4000 civarında askeri bulunduğu ve bu birliklerin içinde de 25’e yakın üst rütbeli kurmayının olduğu belirtilmişti...

İşte Irak, hem İran ordusunun girişi ve hem de bölgenin Kürt Peşmergelerinin denetimine geçtiğini görünce paniğe kapılmıştı.
Saddam Hüseyin İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için Irak Ordusu’nun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî (Kürtler tarafından ‘Kimyasal Ali’ rakabı takıldı)’e zehirli gaz bombalarını kullanmayı emretti.

Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî de 16 Mart’ta Halepçe’yi tümden yok edecek düzeyde bir saldırı başlatmış, dağa taşa bomba yağdırmıştı... Ve ardından Irak hava kuvvetlerine bağlı 8 uçak („Mig - 23“) Halepçe, Dûceyde, İnab, Hurmal ve Sirva kasabalarını kimyasal bir bombardımana tabi tutmuştu. Uçak ve helikopterlerin art arda bıraktığı hardal gazı, sinir gazı ve siyanit gazı bombaları çok geçmeden etkisini gösteriyor ve binlerce masum insanın ölümüne yol açmıştı...

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Hiç yorum yok: