10 Mart 2010 Çarşamba

TSK ile ABD arasındaki pazarlığın perde arkası

ANKARA - Darbe hazırlığı içinde oldukları iddiasıyla askerlere yönelik başlatılan soruşturmanın Başbakan Erdoğan’ın ABD'ye ziyaret yapacağı Nisan ayına kadar süreceği öğrenilirken, Türk ordusu ABD’yle kapsamlı bir anlaşma imzaladı. Askeri ve bölgesel konuları kapsayan anlaşmanın ayrıntılarına ANF ulaştı.

Amerikan yönetimi, 2000 yılının başlarına kadar Türkiye’yle ilişkisini askeri bürokrasiyle yaptığı stratejik işbirliği üzerinden sürdürüyordu. 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali, Ortadoğu'daki dengeleri kökten değiştirdi. TSK içinde ABD karşıtı eğilimin giderek güçlenmesi üzerine Washington, Türkiye’yle ilişkilerini siyasi bürokrasiyle sürdürmeye karar verdi. Bunda 1 Mart tezkeresinin reddi önemli bir rol oynadı. Tezkerenin Meclisce reddedilmesine karşın ABD yönetiminin bundan, hükümeti değil askeri sorumlu tutması dikkat çekiciydi.

TEMMUZ’DA GÖRÜŞMELER BAŞLADI

Obama'nın başkan seçilmesinden sonra ABD dış politikasında kısmen stratejik değişiklikler oldu. Yeni Başkan bir ülkeyle yaşadığı sıkıntıları o ülkedeki çıkar gruplarını dengeleyerek gidermeye çalıştı. Bu çercevede bir yandan Türk askeri bürokrasi içindeki ABD karşıtı eğilim pasifize edilirken, diğer yandan Washington'da neoconlara bağlı enstitülerin arabuluculuğu ile 2009 Temmuz’undan itibaren TSK ile görüşmeler başladı. Bu görüşme sürecine kadar Washington, TSK’yı bölgedeki politikalarına karşı bir problem olarak görüyordu.

MÜZAKERELER 4 AY SÜRDÜ

Temmuz’da TSK ile ABD arasında başlayan görüşmeler Ocak ayının ortalarında yapılan kapsamlı bir anlaşma ile tamamlandı. Bu anlaşma, iki ülke arasında askeri eğitim, modernizasyon, istihbarat paylaşımı ve ileri teknoloji ürünü silah sistemlerini içeriyordu. 4 ay boyunca Washington’da süren müzakerelerin en can alıcı kısmı ABD’nin bölge politikasıyla ilgiliydi. TSK’nın Kürt yönetimiyle ilişkileri, Afganistan’da ordunun konumlanması ve Rusya ile silah anlaşmalarının askıya alınması konularında da anlaşma sağlanmıştı.

Türk ordusu kimi zaman ‘kırmızı çizgi’ olarak kamuoyuna açıkladığı birçok konuda Amerika’ya tavizler verdi. ANF’ye bilgi veren Washington ve Hudson Enstitüsü yetkililerine göre Amerika’ya verilen tavizler şöyle:

* TSK, silah, askeri teknoloji alımı ve modernizasyonu için açtığı uluslararası ihalelerde Alman, İtalyan ve Rus silah imalatçısı şirketleri devre dışı bırakacak. İhaleler, ABD ve İsrail kökenli şirketlere verilecek.

* Ordu içinde anti-Amerikancı davranışta olan kişi ve eğilimler tasfiye edilecek. Bu grup ve hiziplerin gelişmesi ve varlığını sürdürmesine izin verilmeyecek.

* TSK, AKP'nin (siyasi bürokrasinin) yeni Irak ve Federe Kürdistan politikası ile ABD’nin “Irak himayesindeki Kürdistan Planı”na fiziki olarak direnmeyecek.

* Kerkük'te yaşayan Türkmenler, Federe Kürdistan yönetimine karşı kışkırtılmayacak. Gerek ekonomik, gerek psikolojik anlamda Türkmen Cephesi’ne destek verilmeyecek.

* Türkiye ile Rusya arasındaki mevcut 11 milyar dolarlık ticaret hacmini 25 milyar dolara çıkartmak için Rusya Devlet Başkanı Putin ile Türk Başbakanı Erdoğan arasında en son Soçi’de gerçekleşen buluşmada alınan kararların hayata geçirilmesinde ağır davranılacak.

* TSK, Afganistan'da NATO güçlerinin radikal islamcı militanlara karşı düzenlediği operasyonlarda fiziki olarak yer alacak.

RUSYA GELİŞMELERDEN MEMNUN

Bölgede bir süper güç olan Rusya’nın yanıbaşında yaşanan bu gelişmelere takındığı tavır da dikkat çekiyor. Hatırlanırsa, Ergenekon operasyonun ilk dönemlerde bazı generallerin Rusya yanlısı olduğu ve Moskova’nın operasyondan rahatsız olduğu tartışılıyordu.

Oysa Ergenekon yapılanması Pan Turancılık ideolojisi kapsamında yıllarca Kafkaslar ve Orta Asya'da azınlıkları Rusya'ya karşı kışkırttı. Silah ve ekonomik desteğin yanısıra ülkücü kesim sürekli Rusya karşıtı bir hareketlenme içinde oldu.

Emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın Kazakistan’daki Ahmet Yesevi Üniversitesinin mütevelli heyeti başkanı olması, Veli Küçük’ün Azerbeycan'da Ermenistan'a karşı kontr-gerilla örgütlenmesine gitmesi, bölgeye ülkücü sivil faşist kadro gönderilmesinde aktif olarak rol alan BBP lideri Mühsin Yazıcıoğlu’nun faaliyetleri Putin yönetimini rahatsız ediyordu. Hatta bir iddiaya göre Yazıcıoğlu’nun tasfiye eden güç Rusya’dan başkası değildi.

Bundan dolayı TSK içerisindeki ABD karşıtı eğilimin tasfiye edilmesi aslında Rusya'nın da işine geliyordu. Bunun için bu süreci destekledi ve gelişmelere müdahale etmedi.

ERDOĞAN’IN TELEFON GÖRÜŞMESİ

TSK'nın ABD ile arasındaki buzları eritip anlaşmasından sonra, bu durumun Ankara siyasetine yansıması kaçınılmazdı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğu’nun TSK'nın toplumda yıpranan imajını yeniden yapılandırmak için kam oyuna, "TSK'ya karşı asimetrik savaş var", "Elimizde belgeler var açıklarız, halka gideriz" diyerek AKP iktidarını tehdit etti.

Bu arada Başbuğ'un 'açıklayacağım' dediği en önemli belgeler arasında Başbakan Erdoğan'ın bir AKP Erzincan milletvekilinin telefonundan Çarşamba cemaatinin ileri gelen yöneticisiyle yaptığı telefon konuşması olduğu belirtiliyor.

OPERASYON NİSAN’A KADAR SÜRECEK

Nitekim Erzincan Cumhuriyet Savcısının gözaltına alınıp tutuklanması sonucu HSYK'nın ve Yargıtay Baskanın yaptığı açıklamalarla zor durumda kalan AKP iktidarı ABD'nin desteğiyle Mart ayının sonuna doğru yapmayı düşündüğü en kapsamlı operasyonu erkene çekmek zorunda kaldı. Nitekim, Balyoz operasyonu adı altında onlarca general ve albay gözaltına alındı. Bu operasyonun Nisan ayına kadar sürmesi bekleniyor.

Bu gelişmeler karşısında Başbuğ, ordu içinde gelişen tepkileri dindirmek için 15 orgeneral ve oramirali Genelkurmay Karargahına çağırdı. Toplantı sonunda yapılan açıklamada 'durum ciddi' denilerek hükümete muhtıra verildi. Türkiye'de hızla gerilen ortamda günlerce sessiz kalan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'la yaptığı telefon görüşmesinden sonra beklenen müdahaleyi yaparak tarafları Çankaya Köşkü'ne çağırdı.

ÜÇLÜ ZİRVENİN PERDE ARKASI

Cumhurbaşkanı Gül'ün Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ile buluşması 3 saat sürdü. Köşk’teki görüşmede Genelkurmay Başkanı, “yapılan operasyonun hükümet tarafından kendilerine bildirilmediği, TSK'da görev yapmış bu kadar üst düzey personelin bir anda gözaltına alınmasının TSK'nın toplumdaki imajını zedelediğini” iletti.

Köşk’teki toplantıdan sonra yapılan açıklamada, askere "TSK'nın hassasiyetleri dikkate alınacaktır" mesajı verilirken, kamuoyuna da "Durum kontrol altında" ve "Sorunlar hukuki yollardan çözülecek" göndermesi yapıldı. Bir bakıma asker de hükümete darbe yapmayacağının güvencesini vermiş oldu.

Açıklama ve sonrasında baş başa yenilen yemek ise kulislerde, 'TSK-AKP uzlaşması' olarak algılandı. Üç kuvvet komutanın serbest bırakılması da bu uzlaşmaya bağlandı. Ancak ‘bu uzlaşmaya’ rağmen, Erdoğan'ın Nisan ayında yapacağı Washington ziyaretine kadar Ergenekon ve Balyoz soruşturması süreceği kaydediliyor. Ancak bundan sonra üst düzey kuvvet komutanlarının ve generallerin gözaltına alınmayacağı, soruşturmaların daha çok alt kademeleri kapsayacağı belirtiliyor.

Hiç yorum yok: