13 Mart 2010 Cumartesi

Nükleer dalga yükseliyor

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, bugünlerde Ortadoğu'da turluyor. İsrail, Filistin, Ürdün, Mısır'ı içeren bu geziyle İsrail-Filistin barışının canlandırılacağı söyleniyor. Bazılarını böylesi bir haber, belki heyecanlandırabilir; ancak bizim gibi 'yıllanmış' gazeteciler bunları önemsemez. O nedenle benim bu haftaki konum daha somut bir şey olacak.

İran'ın nükleer enerji santralleri başta ABD olmak üzere Batı'nın canını sıkmaya devam ederken, bölgedeki nükleer dalga yayılma işaretleri vermeye başladı. İran, kendisine yönelik baskıyı azaltabilmek amacıyla Türkiye'nin de böylesi bir hakkı olduğunu söylemeye başladı. Şimdi de İsrail ve Suriye sivil amaçlı nükleer program geliştirmek istediklerini açıkladılar.

İsrail Altyapı Bakanı Uzi Landau, İsrail'de inşa edecekleri tesislerin katı güvenlik koşullarına tabi olacağını belirtti. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad da, barış amaçlı nükleer enerji üretiminin az sayıda ülkenin tekelinde olmaması gerektiğini söyledi. Küresel ısınma ve enerji fiyatlarındaki artış nükleer dünyada nükleer enerjiye olan ilginin de canlanmasına neden olurken, Ortadoğu bu sürecin dışında kalmadı.

İsrail, elektrik ürettiği termik santrallerde kullanmak üzere bol miktarda kömür ithal ediyor, son dönemde ise İsrailli yetkililerin alternatif enerji kaynağı arayışları da ivme kazandı. Nükleer enerji geçmişte de gündeme gelmiş; ancak İsrailli yetkililer açıklamalarında bu denli ileri gitmemişlerdi. Çünkü nükleer enerji santrali inşası ülke dışından yardım gerektiriyor.

Ancak İsrail, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na üye olmasına karşın nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasını imzalamaktan kaçındı. Bu koşullarda da herhangi bir ülkenin İsrail'e bu konuda yardımcı olması da düşünülemezdi. Fakat Amerika Birleşik Devletleri'yle Hindistan arasında imzalanan nükleer işbirliği anlaşması bu konuda uluslararası çerçevenin de değişmesine neden oldu. Zira Hindistan da nükleer silahların yayılmasının önlenmesini öngören anlaşmanın tarafı değil.

İsrail'in aralarında Dimona'nın da bulunduğu iki nükleer santrali var. Dimona'nın nükleer silah üretiminde kullanıldığı İsrail'in doğrulamadığı; ancak dünyada yaygın olarak inanılan bir iddia. İsrail, nükleer silah envanteri konusunda 'doğrulama ya da yalanlama içermeyen' bir yaklaşım sergiliyor. İsrail'in Tel Aviv yakınlarında santrali ise uluslararası denetçilere açık.

Suriye de nükleer enerji istediğini belirtiyor; ancak Şam yönetiminin nükleer geçmişi de İsrail kadar olmasa da karışık. İsrail savaş uçakları tarafından 2007 yılında bombalanan binanın Suriye'nin gizli nükleer reaktörü olduğu iddia ediliyor. Şam bunu ısrarla yalanlarken; Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Suriye'yi incelemelerinde tamamen işbirliği yapmaktan kaçınan bir ülke olarak görüyor.

Bugünlerde Türkiye'de de gündeme gelen nükleer santraller, sadece enerji ihtiyacından kaynaklanmıyor. İran'ın nükleer silahı elde ettiğinde, Ankara'nın da bu silaha sahip olması gerektiği uluslararası çevrelerde belirtiliyor. İsrail-İran ikileminde ise, İran'ın nükleer silahı elde etmesiyle İsrail'i yok edebileceği hatırlatılıyor.

'İsrail'in gayri-resmi nükleer silahlarına göz yumuluyor; çünkü o kimseyi tehdit etmiyor' deniliyor. Vallahi doğru! İsrail kimseyi tehdit etmiyor(!) Tehdit falan etmeden, her gün yeni yerleşim birimleri kuruluyor ve dahası her savaşta Filistin topraklarını biraz daha fazla işgal ederek, sürekli eksiltiyor. Bu arada, birileri 'barış' için Ortadoğu'yu turlayıp duruyor.

HÜSEYİN AYKOL
aykol267@gmail.com

Hiç yorum yok: