11 Mart 2010 Perşembe

Modernitenin Bilinçaltı


Geçmiş tarihsel düşünüşlerin halen günümüz toplumsal yapısına ve düşünüşüne büyük bir etkisi olmaktadır. Yanlış düşünüşlerin yanlış yaşanması, algısı halen varlığını sürdüre gelmektedir. Yanlış düşüncelerin başında; kökenini Tevrat'a dayalı seçilmiş halk, seçilmiş topluluk anlayışı diğeri ise, modernizmin ilerleme anlayışıdır. Seçilmişlik algısı, hem geçmiş tarihsel süreçlerde hem de günümüzde Protestanlığın seçilmişlik ahlakında, düşüncesinde varlığını sürdürmektedir. Nasıl ki tarihi süreçlerde seçilmişliğin insanoğlunun toplumsal hafızasında onarılmaz yaralar açtıysa, birçok değeri kaybettirdiyse, son iki yüzyılın yani sanayi devriminden bugüne aynı hastalık devam etmektedir.

Modernite; seçilmişlik (ırkçılık) ve ilerleme hastalığına saplanmıştır. Bu iki algı modernitenin algısında yerini almıştır. Bu iki algı birçok kıtada, coğrafyada bu anlayışlar yüzünden büyük tahribatlar ve trajediler ortaya çıkarmıştır. Bu anlayışlar Doğa-Toplum-İnsan üçlemesinin doğasını alt üst etmiştir. Halen de alt üst etmeye devam etmektedir. Seçilmişlik ve ilerleme hastalığı, insanoğlunun vicdanında onarılmaz büyük yaralar açmıştır. Bu hastalığın türevleri de, aynı şekilde hastalığı daha da yaygınlaştırmaktadırlar. Bu hastalığın yan etkileri açıkça seçilmişlikle alakalı ırkçılık (açık) bazen de modernizmin ilerlemecilik adı altında gizli ırkçılık şeklinde ortaya çıkmakta, hortlamaktadır. Halen de hortlamaya devam etmektedir.

Bunun için bu kavramları daha da detaylandırmak, açıklamak gerekiyor. Başta ırk; anlayışı insan türünün soydan gelimle gerçekleşmiş çeşitlemelerinden oluşan her bir türü olmaktadır. Irkçılık soyların çeşitliliğine dayanarak iki anlayış temelinde ortaya çıkmıştır. Biri aleni ırkçılık diğeri ise gizli ırkçılıktır. Biz daha çok gizli ırkçılık kavramı üzerinde duracağız. Buna göre gizli ırkçılık, farklılığı genetik özelliklerinden çok kültürel, kurumsal ve çevresel kriterler üzerine kurmaktadır. Daha çok bilinçaltı düzeyinde olduğu-çalıştığı için-ırkçı ifade hemen hemen hiç görünmezdir. Gizli ırkçılık genetik olan Aleni ırkçılıktan çok daha sinsidir.

Gizli ırkçılık anlayışının temelinde medeni anlamda geri kalmışlığı, medenileştirme adı altında, misyonu yardımıyla insan toplumların iyileştirilebilineceğini ve iyileştirilmesi gerektiğini varsayar. Anlayışları; iyileştirilmesi gereken insan ve toplumlar, hastalıklı insan ve toplumlar biçimindedir. Belki tarihsel kökenleri en derin olan bu anlayış ve yaklaşım en çok Avrupa'nın aydınlanma çağında düzenli ve hızlı bir şekilde oluşum gösterdi. Avrupa'daki sanayileşme; bu anlayışın yayılmasında bir köprü-araç haline gelmiştir. Avrupa sanayileşme öncesi ve sonrasında var olan bu arayış için yeni bir kimlik yaratılması gerekiyordu. Yeni bir kimlik tanımlanmadan, teorisi oluşturulmadan harekete geçmek mümkün görünmüyordu. Bu bir zorunluluktu.

İşte aydınlanma dönemi Avrupa'sı ve sanayileşme hamlesi yeni bir -Avrupalı- kimliğinin oluşmasında oluşturulmasında önemli bir süreçtir. Dar-sınırlı bilgilerle gerçekte her Avrupalı, o zaman biz kimiz ve bizim dünyadaki yerimiz, konumumuz ne? sorularına dayanmaktaydı. Kitabı Mukaddes'in seçilmiş halk-topluluk düşüncesi, Protestan inancı için ilham kaynağı olacaktır. Bu nedenle yeni bir Protestan kimliğinde yer bulmuş, ilerleme anlayışının dinsel meşruluğu, kılıfı haline getirilmiştir. 'Seçilmiş Avrupalı kimliği bunun için ideal bir kılıftı. Bu görüş ve anlayış çerçevesinde, yeni kuramlarla dünyaya yeni bir bakış açısının sistemleştirilmesi gerekiyordu. İnsan-toplum-doğa ayrıştırılarak belli sınıflar temelinde ortaya konulmalıydı, bu yapıldı. Bundan sonrası geriye dü nyanın yeniden keşfine ihtiyaç kalıyordu.

Aydınlanma ve sanayileşme çağının gizli ırkçılığın asıl mimarları, bazen bir akademisyen, aydın, öğretmen, bilim adamı, bazen bir edebiyatçı, romancı, gazeteci, bazen bir Cizvit, Hıristiyan ya da haham, bazen ise bir politikacı ya da bürokrat olabiliyordu. Çünkü yeni yaratılacak Avrupalı kimlik diğer tüm kimliklerden üstün olduğu inancı daha öncesinde yaygınlaşmıştı. Hıristiyan, Cizvit misyonerler, Yahudi hahamlar Asya'da Afrika'da, Amerika'da daha bir çok yerde köleliği meşru sayacak vaazlarla kurtuluş mesajlarını yayacak, akademisyenler, bilim insanları ise eksik -tam olmayan- bilgileriyle sözde bilimsel bilginin gelişimini devam ettirecek, şarlatanlar çoğalacak, bürokratlar ise yeni Avrupalı kimliğin duygusal zekadan kopuk pozitivist rasyonel temelini evrensel hale getirmeye çalışacak, politikacılar ise özgürlükler, eşitlikler adına sözde demokrasiyi getirecek kurum ve araçları oluşturacaklardı.

Medeniliğin tablosu

Yeni Avrupalı-Batı'lı kimlik oluşumu, anlayışı, düşüncesi dünyayı hayali bir 'Medeniliğin Tablosu' gözüyle seyretmekteydi. O gözle bakıyordu. Medenilik Tablosunda beyaz insan birinci lige yerleştirilmiş, sarı insan ikinci az gelişmiş dünyaya, siyah insan ise, yabani üçüncü köle dünyası gezegenine hapsedilmişti. Yeni kimlik kuramında Avrupalı yani batı 'yaratıcı, hareketli, bilimsel, disiplinli, kontrollü, insancıl, duyarlı, pratik, akıl odaklı' bağımsız hepsinden öte koyucu bir yapı olarak hayal edilmişti, tasarlanmıştı. Kadim Doğu ise bunun karşıtı olarak tasarlanmıştı. Kadim doğu taklitçi, pasif, batıl, tembel ve hepsinden öte çocuksuydu.

Batılılar zihinsel ve ruhsal anlamda tamamen rasyonel olma ayrıcalığına sahip olduklarına inanırken, kadim doğu ise olgunlaşmamış ve fiziksel olarak gelişmemiştir. Yani zihinsel (rasyonel) gelişimini daha tamamlamamış bir çocuk gözüyle bakılıyordu. Batının rasyoneli bağımsız, korumacı bir erkek olarak tanımlanmasına karşılık kadim doğunun irrasyonel bağımlı ve çaresiz bir çocuk ya da kadın olarak tarif edilmesi daha da ilginç bir durumdu. Çünkü emperyalist medenileştirme misyon düşüncesinin ahlaki bir görev olarak geliştirilmesi bakımından büyük bir önem arz etmekteydi. Kadim Doğu'nun baştan çıkarıcı ve egzotik kadın olarak tanımlanması korumacı batının büyük bir fetih, nüfuz etme, kontrol ve mükafat elde etme yolunda -ilerlemeci- anlayışına geniş bir ortam yaratıyordu. Aydınlanmacı kimlik ve düşüncenin can alıcı, çarpıcı bir yanı da, iklim, yaradılış ve medeniyet arasındaki ilişkiye daha fazla önem vermesi vurgulamasıydı.

Sözde özgürlük

Medenileştirme tablosunda batılı kimlik normal ve nede olsa gelişmişti. Buna karşın Kadim Doğu sapkın, geri kalmış ve yabani olarak tanımlanmış, öyle görülüyordu. En önemlisi de batılı kimlik öyle bir biçimde inşa edilmişti ki Kadim Doğu'nun hayali sapkınlığına müsamaha gösterilmeyecekti. Protestan ahlak bunu emrediyordu. Batılı kimliğin ahlaki görevinin Kadim Doğu'ya bir medeniyet armağanı bırakmak olduğu düşüncesiyle gizli medenileştirme misyonuna büründürmüştü. Bunun için pek çok gerekçesi vardı. Kadim Doğu'nun değer yargılarını, varlığını, kimliğini ve kültürel birikimini yok edip yerine üstün batı medeniyetine ait özellikler koyarak, aşılayarak, zorla kabul ettirerek Kadim Doğu'yu medenileştirmeyi ve sözde özgürleştirmeyi tasarlamıştı.

Öyle kendilerini kaptırmışlardı ki, gerçekten de Kadim Doğu'yu medenileştirdiklerine ve kurtardıklarına, özgürleştirdiklerine inanıyorlardı. Halen inanmaya devam ettikleri gibi üstün batılı kimliği, kültürel dönüşüm için empoze edilmesi gereken bir araçtı. Kadim Doğu'nun kurumlarının, kültürel birikimi olan ekonomik, politik batılı medeniyet çizgisine anlayışına getirilmesi gerekiyordu. Öte yandan kültürel, ekonomik ve sosyal dönüşüm hamlesi kadim Doğu'nun ekonomisini sınırlayan ve sıkı kontrol stratejisiyle el ele yürüyordu. Başka bir deyişle kültürel yükseltme dönüşüm ve sınırlama (sıkı kontrol) arzusunun aynı anda ortaya çıkmasından başka bir şey değildi.

Ancak bu çelişki mantıksal olarak gizli ırkçılığın söylemiyle uyum içindeydi. Bunun için iki neden vardı. Birincisi medenileştirme misyonuyla Kadim Doğu'nun kimliğinden, özünden boşaltılması, batılı kimliği bunun yerine üstün bir kimlik olarak ön plana çıkarması amaçlanıyordu. Batının üstün kimliğiyle ekonomik hegemonyasıyla Kadim Doğu'nun direnmesine, mücadele etmesinin önüne geçmek, alıkoymak üzere sıkıca kontrol edilmesi gerekiyordu. İkincisi ise kültürel dönüşümde kontrolle Kadim Doğu'nun baskı altında tutulması amaçlanmıştı. Çünkü kültürel dönüşüm hedef Kadim Doğu'nun kimliğinin ve kültürünün ortadan kaldırılacağı batının üstün kimliğiyle ve kültürüyle yer değiştireceği gizli ırkçılığın esas özünü oluşturuyordu.

Modernitenin imitasyonları

Modernitenin ilerleme ve seçilmişlik anlayışının etkilemediği bölge, alan, coğrafya ve toprak kalmamıştı. Modernitenin bu hastalığı Avustralya'nın Aborjinlerini, Amerika'nın Kızılderililerini ve kıyımını beraberinde getirmişti. Siyah Afrika artık tüm gezegen için bulunmaz bir köle kaynağıydı. Bu vesileyle Afrika köleleştirildi. Ortadoğu'daki Böl-parçala-yönet anlayışı halen sürüyor. Bu hastalık iki yüzyıldan fazla yayılmış yerleşmiş durumdadır. Makro modernitenin ilerlemeci ve seçilmişlik anlayışının mikro türevleri imitasyonları oluştu, çoğaldı, çoğaltıldı. Ortadoğu mikro modernitenin imitasyonları, altında can çekişiyor.

Hastalık mikro modernitenin imitasyonlarını kapmış durumda aynı hastalık, yani gizli ırkçılık yer yer akademisyen, aydın, öğretmen, bilim adamı, hukukçu, yer yer edebiyatçı, romancı, gazeteci yer yer din adına hareket eden tarikatlar, mezhepler yer yerde politikacı ve bürokrat bu anlayışın adeta taşıyıcısı, yürütücüsü ve savunucusu haline getirilmiştir. Mikro modernitenin enkazı makro modernitenin Aborjinleri, Kızılderilerini geride bırakacak türden. Bu iki anlayış at başı gidiyor. Ne de olsa makro anlayışın yanlış düşüncesi mikro anlayışın yanlış yaşanmasına yansımıştı. Halen yanlış yaşanmaya devam ettiği gibi.

Rıdvan BALKU
* Kandıra 1 nolu F Tipi Cezaevi

Hiç yorum yok: