20 Mart 2010 Cumartesi

Maçlarda psikolojik harekât

Çok değil, 15 yıl öncesine kadar İstiklal Marşı sadece milli maçlarda söylenirdi ve fevkalade anlamlıydı. Şimdi, birkaç yüz kişinin gittiği altküme maçlarında bile söyleniyor. Daha doğrusu, çalınıyor. Çünkü prozodisi (güfte-beste uyumu) fazlasıyla problemli olduğu için, insanlar söyleyemiyor.
Devletin bağımsızlığını simgeleyen milli marşın bu kadar ayağa düşürülmesi korkunç bir şey. Doğu’da dağa-taşa yazılan “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”, “Önce Vatan”, “Tek Dil, Tek Millet” gibi sloganların futbol ayağı olarak, 1990’ların ortasında başlatıldı bu uygulama. Karşı çıkmalara rağmen, “Yoksa İstiklal Marşına karşı mısın!” derler korkusuyla hâlâ devam ediyor. Oysa, maçlarda İstiklal Marşı çalmak, hiç lamı cimi yok, gizli devletin Kürt vatandaşlara karşı bir psikolojik harekâtı, ajitasyon kampanyası. Buraya tekrar döneceğiz, önce olayları hatırlayalım.
Bursa’da 27.09.09’da yapılan ve 10 kişinin yaralandığı Bursaspor-Diyarbakırspor Türkiye kupası maçından kareler: Diyarbakır’dan gelenlere küfür ve sandalye yağmuru. Açılan Türk bayrakları. Yükselen tekbir sesleri. “Ne Mutlu Türküm Diyene” ve “Mehmetçiğiz, Türküz” pankartları. Sanki düşman bir ülkenin takımına karşı milli maç yapılıyor. Tribünler inliyor: “PKK dışarı! PKK dışarı!”

Düşmana yapılmaz
Hani maçlarda ideolojik slogan ve pankart yasaktı? Tanıl Bora’nın söylediği gibi (
www.birikimdergisi.com) bunun “Kürtler dışarı!”dan ne farkı var? Bu bölücülük değil de ne? Aynen ne gibi; bazı İzmirlilerin, Kürtlere karşı olduklarını yani bölücülüklerini, 25/01/1985 tarih ve 85/9034 sayılı Türk Bayrağı Tüzüğü md. 17’nin açık hükmüne rağmen balkonlarından sürekli sallandırdıkları Türk bayraklarıyla ilan etmeleri gibi. Türkiye’nin en çok Balkan göçmeni almış/alan iki ilinin Bursa ve İzmir olması bir tesadüf mü acaba? Malum, “İhtida edenler daima daha koyu Müslümandır”.
Diyarbakırspor Başkanı Çetin Sümer demeç verecek: “PKK’lı gibi gösteriliyoruz. Bu durum zoruma gidiyor. Bu göreve, kulüp onların himayesine girmesin diye geldim. Maçı, Apo’nun takımı ile MHP’nin takımı arasında oynanıyormuş gibi bir hale getirdiler. Ben de o bayrak altındaki bir insanım” (Milliyet, 07.03.2010). Çok önemli bir şeyi açıklıyor: Yine 1990’ların ortasında devlet, PKK’nın askeri yenilgisinin verdiği rehavet içinde, kendisine çok “anlamlı” gelen “çözüm”lere girişmişti: Güneydoğu’daki çocukları İstanbul’a Tatilya’ya ve Ankara Atakule’ye götürüp gezdirmiş, Galatasaray’ın maçlarını Diyarbakır’da oynatmış, Van’a gönderdiği bale sanatçılarına başlarında poşuyla gösteri yaptırtmış, Vanspor ve Diyarbakırspor’a büyük yardımlarda bulunmuştu (Türk Dış Politikası Cilt 2, İletişim Y., s.224-225).

“Biraz provoke edilerek yapıldı”
Ama asıl, Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı önemli şeyler söyleyecek: “Maalesef hiç arzu edilmeyen bazı olaylar oldu. Bu sefer olaylar biraz daha farklı bir şekilde, biraz provoke edilerek yapıldı. Bunda Bursaspor’un dahli yoktur” (Radikal, 29.09.09). Peki, kimin dahli var? Yine devam edelim; az sonra!
Diyarbakırlılar dayatıyor: “Bursa ceza almazsa ligden çekiliriz”. Federasyon ikna ediyor. Bursaspor’a yüz bin lira ceza kesiyor (nethaber.com, 02.10.09). Ama denge de sağlanacak: Bu maçta Diyarbakırspor’a da, “Taraftarlarının neden olduğu saha olayları ile antrenörünün başkasına ait akreditasyon kartını kullanması nedeniyle” kırk bin lira para cezası. Ayrıca, Diyarbakır yöneticisi Bülent Fidan’a, akreditasyon kartını başkasına kullandırması nedeniyle 90 gün hak mahrumiyeti. Oysa, rakip Diyarbakırspor değil Fenerbahçe olunca, Bursa’ya ceza yağacak: 11.02.2010 tarihli Bursaspor-Fenerbahçe maçı için bir resmi müsabakayı seyircisiz oynama, ayrıca üç yöneticiye toplam altmış bin lira para cezası ve hak mahrumiyetleri.
Ekilen biçilecek. Geçen cumartesi (06.03.2010) Diyarbakır’da oynamaya gelince sıra, bu sefer sahaya taşlar yağıyor. Hakem yaralanıyor; maç iptal. Ama konumuz açısından asıl önemli olan şu ki, İstiklal Marşı bazı seyirciler tarafından ıslıkla karşılanıyor ve yine bazıları marş bitince PKK’nın marşlarından birine başlıyor: “Herne peş” (ileriye gidin). Nasıl “Şiddet şiddeti doğurur” ise, “Milliyetçilik milliyetçiliği doğurur” oluyor.
Bana inanmazsanız, buna inanacaksınız
Şimdi, baştaki “iddia”ma geri dönelim: Maçlarda İstiklal Marşı çalmak, hiç lamı cimi yok, gizli devletin Kürt vatandaşlara karşı bir psikolojik harekâtı, ajitasyon kampanyası. Ama bendeniz taraflı bir adamım; onun için bana inanmayın. Size inanacağınız sağlam bir dipnot vereyim:
“Maçlardan önce İstiklal Marşı okunması psikolojik harekât çalışmasıdır. Bölücülüğe karşı uygulanmıştır. Lig maçlarında dahi milli marş okutulmaktadır. O dönemde [1990’lar] statlarda PKK aleyhine sloganlar atıldı. İsviçre maçında milli marşımızın yuhalanmasına yönelik olarak Türkiye’de gösterilen tepkiler de psikolojik harekâtın amacına ulaştığını gösterir. Demek ki bu konuda bir milli şuur oluşmuştur”.
Gazeteci Ahmet Dönmez’in 07.02.06 tarihli Zaman röportajında konuşan: Mustafa Ağaoğlu. 1975 yılında 35 yaşındayken MGK Genel Sekreterliği 1. Hukuk Müşavirliğine atandı. 12 Eylül darbesinin ardından MGK Yasasını hazırladı. ‘Gizli Anayasa’ olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin hazırlanmasında aktif rol oynadı. 28 Şubat sürecinde alınan kararların uygulanması için oluşturulan Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulunda görev yaptı. Şubat 2005’te yaş haddinden emekliye ayrıldı.
İyi maçlar efendim.

Hiç yorum yok: