7 Mart 2010 Pazar

'Kalsın benim davam divana kalsın'

AKP'nin 'Alevi açılımı' kapandı!

Bin yıldır aynı kökten sürgün veren devlet anlayışı Aleviliğe kapalı. AKP de bu kökten geliyor...

3 Haziran 2009'da başlayan AKP çalıştayları DİB'in kontrolünde geçti. DİB ısrarla 'Cemevleri caminin alternatifi olamaz, cemevleri ibadethane olarak kabul edilemez' fetvası verdi. Sanki 'Cemevleri caminin alternatifidir' diyen varmış gibi. Alevilerin ve Alevi kurumlarının böyle bir sorunu yoktur. Amaç camiye bir alternatif yaratmak değil, kendi inancının gereklerini yaşamaktır. Camide Müslümanlar namaz kılar, cemevinde Aleviler cem yürütürler...

Alevi sorunu hukuksal, sosyal, kültürel ve bütün bunların toplamı olarak siyasal bir sorundur.

Türkiye'de devlet ve hükümetler siyasal sorunları çözmez, yok ederler! Türkiye'de hukuk hakları düzenlemek için değil, her koşulda devletin varlığını ve devamlılığını korumak için vardır.

Aleviler devletin Anayasası'nda yazan 'Din dersleri zorunludur' dayatmasına karşı Türkiye'de ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde hukuk mücadelesi yürütmüş ve önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Ancak AKP hükümeti açık bir hukuk ihlali yaparak mahkeme kararlarını uygulamamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda ve yasalarındaki hak ihlalleri saymakla bitmez. Anayasa ve yasaların açıkça 'Alevilik yasak bir inançtır' demediği kalmıştır (ki, bunu da demiştir. Alevi Bektaşi Federasyonu 2002'de kurulduğunda yerel mahkeme 'Alevi ismiyle dernek kurulamayacağını' söylemiştir.) Ama direkt veya dolaylı yollardan bu yasağı pekiştirmiştir.

Ve cumhuriyet kurulduğundan bu yana gelen her hükümet yasağı görmezden gelmiş veya yasağın pekişmesi için elinden geleni ardına koymamıştır.

Alevi sorununun çözümü bir zihniyet meselesidir. Devletin retçi egemen zihniyeti çözülmeden Alevi sorunu çözülemez. Dolayısıyla AKP'nin 'Alevi açılımı'nın ne ile sonuçlanacağını önceden tahmin etmek hiç de zor değildi. Yanılmadık, keşke yanılsaydık! Ama AKP hükümeti bizi yanıltmayacak kadar gerçekçi çıktı ve bin yıllık köklerine tutundu. Alevi sözcüğünü zikretse de Aleviliği kabul edemedi!

Son Alevi çalıştayında 'Madımak Oteli'ni müze yapmak tehlikeli' bulunmuş. 'Müze yapmak yerine oteli yıkıp park yapmak daha uygun bir fikir' olarak görülmüş.

Evet, Madımak Oteli'ni müze yapmak 'tehlikelidir!' Sonra o müzeyi gezenler katliamı kimin yaptığını, kimden destek aldığını gördüklerinde büyük bir 'tehlike' oluşacak. Ve bu 'tehlike' devletin ve inkarcı hükümetlerin foyasını ortaya çıkaracak, 'Allah devlete zeval vermesin' diyen 'iyi yurttaşlar(!)', 'Zevalin aslı yıllarca çeşitli oyunlarla bizi karşı karşıya getiren devlet anlayışıymış' diyecek.

Şimdi sevgili okurlar 'Bu yazılanların başlıkla ilgisi nedir?' diyebilirler! Yazının başlığı Pir Sultan Abdal'ın deyişinden bir dize.

Baba İshak'ın, Şey Bedrettin'in, Pir Sultan Abdal'ın idamında, Hallacı Mansur'un işkence ile katledilmesinde, Nesimi'nin derisinin yüzülmesinde, İmam Hüseyin'in ve yarenlerinin Kerbela'da katledilmesinde 'dava' görülmedi. Çünkü ortada dava edilecek bir konu veya suç yoktu. Dava hukuka yani Hakka mahsus bir olgudur. Hukuk ve Hak bilmeyenler dava göremez, katliam yaparlar.

6-7 Şubat 2010 günlerinde insanlığın kadim kenti Mardin'de sivil bir inançlar çalıştayı yapıldı. Bir 'divan' kuruldu. 'Divanda' Êæzidîler, Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Aleviler, Mehellemiler, Müslümanlar (Hanefi ve Şafi) vardı. İki günlük tartışmalar sonunda 'Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır.' 'Devlet bütün inançlara eşit mesafede olmalı, bir inancın tarafı ve örgütleyicisi olmamalıdır.' 'Devletin veya bir inanç mensuplarının bir başka inancı tanımlaması asla kabul edilemez!' denildi.

Laik, Demokratik Türkiye'de bütün inançlar ve halklar kendi kültürünün ve inancının gerektirdiği koşullarda eşit yurttaşlık hakkına sahip olmalıdır denildi.

Sivil demokratik örgütlenme ve eşit yurttaşlık mücadelesi 'davanın' görüleceği 'Ulu divandır.'

Haklı, haksız 'Ulu divanda' ortaya çıkar. Yoksa Pir Sultan Abdal'ın dediği 'Kalsın benim davam divana kalsın' uhrevi aleme havale edilmiş bir 'ahiret divanı' değildir. Pir Sultan Abdal 'uhrevi' değil dünyeviydi. 'Cümlenin muradı dünyada cennet' derdi. Dünyanın 'cennet' olmasının '72 millete bir nazarla bakmak' olduğunu mürşidi Hacıbektaş Veli'den bir yaşam felsefesi olarak edinmişti.

Gelin divan olalım, Hakkı hakim kılalım!..

KEMAL BÜLBÜL

Hiç yorum yok: