14 Mart 2010 Pazar

İnsanlığın Lanetlendiği an: Halepçe Katliamı

22 yıl önce Halepçe’de insanlık adeta bittiğini ilan etti. Bir 16 Mart gününde dünyada eşine ender rastlanır türden bir


22 yıl önce Halepçe’de insanlık adeta bittiğini ilan etti. Bir 16 Mart gününde dünyada eşine ender rastlanır türden bir katliam gerçekleştirildi Halepçe’de. Bütün dünyada yasaklanan, hatta bulundurulması bile suç olarak görülen kimyasal silahlarla Kürtlere karşı geliştirilen toplu katliamın izi hala tüm tazeliğiyle ortada duruyor. Nasıl durmasın ki!
Annelerin daha kundaktaki çocuklarına sarılıp sımsıkı sarıldığı o resimleri unutmak mümkün mü? Bedenini çocuklarına siper etme dışında başka bir şansı bulunmayan annelerin yerde duran cesetleri hafızalardan silinebilir mi? Kimyasal gazların kanlara karışması sonucunda yüzleri, kolları yeşile bürünmüş resimler unutulabilir mi?
Atılan kimyasal gazlarla 5 bin can, 5 bin güzel insan nefessiz bırakılarak öldürüldü. Hem de ölümün en kalleş, en kahpe yöntemleriyle aramızdan alındılar. Ama giderlerken umutlarını, hayallerini ve özgür Kürdistan şiarlarını bizlere devrederek gittiler.
Uçaklardan atılan zehirli gazlarla 5000 can almaları dışında sonsuza kadar izleri yaşanacak acılarda ektiler Halepçe topraklarına. Cellatlar 5000 canla tatmin olmamış olacak ki, otlara, çiçeklere, ağaçlara ve taşlara da kustular kinlerini. Kürtlerle beraber bütün canlı yaşam bitsin diye uğraştı katil zihniyet. Yapabilselerdi taşlarını da eritmekten geri durmayacaklardı Halepçe’nin. Madem ki taşlarını eritemiyorlardı, o zaman Kürdün katliamına tanıklık etsinler ve görenleri “ders alsın” diye zehirle mühürlediler. Bundan dolayı Halepçe hala kan, Halepçe hala zehir, Halepçe hala ölüm kokuyor.
Halepçe katliamını gerçekleştirenler kadar, bu katliama yol açan ve sessiz kalan zihniyette sorumludur. Dünya tarihinin tanık olduğu en kalleş katliam olan Halepçe’yi sadece Saddam ve Baas sisteminin bir ürünü olarak görmek büyük yanılgılar içerir. Saddam sadece sıradan ve basit bir uygulayıcıdır o kadar. Esas olarak Saddam’ı Irak’ta iktidara getiren, onun vasıtasıyla Irak’ı silah ve kimyasal gaz deposuna dönüştürenler bu katliamdan birinci dereceden sorumludurlar.
Kapitalist sistemin gayri meşru çocuğu Saddam Hüseyin, oynanan oyunun basit bir kuklası olma dışında bir meziyete sahip değildir. O günün dünya koşullarında ABD, Avrupa, hatta yer yer Sovyetler tarafından desteklenen, İran’a karşı dursun diye sürekli şımartılan şamar oğlanından farksızdı.
Saddam’ın uluslar arası sistemden onay almadan en kahpe yöntemlerle bir halka karşı katliam yapma cesareti göstermesi mümkün değildir. ABD başta olmak üzere Halepçe katliamı döneminde onlarca dünya ülkesinin sessizliğe bürünmesi bunun açık kanıtı değil midir? Kürt halkı hücresine kadar Halepçe katliamının ağırlığını ve hüznünü yaşadığı dönemde, Saddam başkentlerde kırmızı halılarda resmi törenlerle karşılanmıyor muydu? “Onuruna” yemekler verilmiyor muydu?
Demek ki Halepçe katliamı sadece bir halkı sınırlı yok etme harekatı değildir. Yine sadece bir şehri hedeflemekle sınırlı bir katliam değildir. Bu katliam Saddam aracılığıyla yapılmış olsa da, dönemin dünya dengelerinde kapitalist sistemin bir ürünü olarak gerçekleştirildiğine dair bir kuşku yoktur.
 Halepçe ikinci dünya savaşından sonra gerçekleştirilen en büyük katliam olma özelliğini taşıyor. 20. Yy.da ve kitle iletişim araçlarının bütün dünyayı birbirine bağladığı bir dönemde Kürt halkına karşı neden böyle bir katliamın gerçekleştirildiği anlaşılmaya değer bir konudur.
Katliamın en temel gerekçesi Kürt halkını özgürlükten vazgeçirme olduğuna dair bir kuşku yoktur. Ülkeleri uluslar arası sistemin mutabakatıyla dört parçaya bölünen Kürt halkını, yükselttiği özgürlük mücadelesinden vazgeçirmek en temel amaçtı. Bu açıdan katliam sadece Halepçe ile sınırlı değildi, Halepçe şahsında bütün Kürt halkına mücadeleden vazgeçme mesajı verilmek istendi. Sistem bunun için insanlarla beraber hayvan ve bitki örtüsünü bile sonsuza kadar ortadan kaldırmak istemişti.
Halepçe katliamı üzerinden 22 yıl geçti, 23 yılını geride bıraktığımız bu katliamdan bu yana Kürdistan’ı sömürge altında bulundurmak isteyen devletler hala kirli yöntemleri uygulamaktan geri durmuyorlar. Değişen dünya koşulları ve Kürt halkının iradeli, onurlu duruşu sömürgeci güçleri kaba katliam yapmaktan alıkoysa da, hala Kürtleri bastırma, denetim altında tutma çabalarından vazgeçmiş değildirler.
Kuzey, Doğu ve Batı Kürdistan’da TC, İran ve Suriye devletlerinin mevcut durumda Kürt halkına karşı izlediği politikalar Halepçe’yi aratmıyor. Halepçe’den bu yana Kürtler üzerinde uygulanan inkar, imha, katliam zihniyette en ufak bir değişim yok. Sömürgeci güçler fırsatını bulduğu anda Kürt halkı üzerinde Halepçe’yi aratmayacak katliamlar gerçekleştirmekten geri durmayacaklarına dair güçlü kanıtlar mevcuttur.
Halepçe değerlendirilirken dünden bugüne ne değişti konusu hala yakıcılığını koruyor. Yine yaşlı anneler, çocuklar ve bir bütün Kürt halkı en büyük ve şiddetli saldırılara maruz kalmaya devam ediyorlar. Taş attıkları gerekçesiyle yüzlerce çocuk en ağır işkencelerden geçirilerek, cezaevlerine atılıyor. Dağlarda bulunan Kürt gerillalarına yönelik en ağır askeri operasyonlar aralıksız sürdürülüyor. Halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları ve siyasetçileri teslim olmadığı için tutuklanıyor. Kürt gençleri özgürlük istedi diye darağaçlarında herkese ibret olsun diye asılıyor. Kısacası Kürtler bulunduğu her alanda her an katliam tehdidi altında yaşamaya devam ediyor.
Demek ki 21. Yy.da bulunmamıza rağmen, Kürtler üzerindeki katliam tehdidi hala ortadan kalkmış değildir. Bu durum özgürlük mücadelesinde ısrarlı davranmak gerektiğini bir kez daha açığa çıkarıyor. Örgütlü ve dirayetli mücadele yürütülmeden, katliam tehdidinin ortadan kaldırılması mümkün değildir.
Özgür bilinç ve zihniyet sahibi olmak bu açıdan her zamankinden daha fazla önem arz ediyor. Bugün Güney Kürdistan’daki federatif yapıyı yeterli görüp, Kürtleri ezme anlayışına sahip ülkelerin tezgahlamaya çalıştıkları yeni oyunları görmemek, telafisi mümkün olmayacak bir sürece kapıyı aralamak olacaktır. O açıdan her dört parçada yeni Kürt katliamı tehdidi henüz ortadan kalkmamıştır. Halepçe katliamından gereken dersi çıkarıp, böyle bir katliamla bir daha karşılaşmamak için öz güce dayalı örgütlülük geliştirmek ve sömürgeci güçleri yaptıklarına pişman etmek Kürt gençleri önünde duran en büyük görev durumundadır.

Şahan Dicle

Hiç yorum yok: