11 Mart 2010 Perşembe

Gizli tanık mekanizması

YARSAV Yönetimi konuyu gündeme getirseydi belki farklı algılanırdı. Ama Osman Can öncülüğünde kurulan alternatif yargı örgütlenmesinin, ilk çalışmasını gizli tanıklık mekanizması üzerine yapması ayrıca özel bir anlam ifade etti. Erzincan ve Erzurum ekseninde yapılan incelemelerle gizli tanıklık mekanizması masaya yatırıldı. Raporun ne kadar hayati bir konuya parmak bastığını, geçtiğimiz hafta basına yansıyan tartışmalar bir kez daha ortaya koydu. Resimleri hatta isimleri basılan şahısların gizli tanık sıfatıyla Ankara sokaklarında sergiledikleri tavır, şimdiden davanın seyri konusunda güvensizlik oluşturmaya yetti.

Gizli tanık mekanizmasının kötü kullanıma ne kadar açık olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok sanıyorum. Yıllardır bu mekanizmanın keyfi biçimde kullanılması yüzünden insanlar aylarca tutuklu yargılanmakta hatta oldukça ağır cezalara çarptırılabilmektedir. Elbette gizli tanık mekanizmasının yargılama sistemi içerisinde ifade ettiği farklı bir anlam olabilir. Ancak Türkiye'de bu konunun ne kadar kolayca siyasal linç amaçlı kullanılabildiğini görmek gerekiyor. Her an elde patlamaya hazır bir dinamit gibi bekleyen bu mekanizmanın, hangi davada, kim tarafından kime karşı kullanıldığı üzerinden tartışma yapmaya kalkmak hukuki bir tavır değildir.

Ece Nur için 28 Şubat yeni başladı

Ece Nur, Diyarbakır'da bir ilköğretim okulu öğrencisi. Başörtüsü yasağı nedeniyle uğradığı ayrımcı muamele DTP döneminde Selahattin Demirtaş tarafından Meclis gündemine taşınmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı sanki sorun çözülmüş gibi yorumlanacak bir cevap verse de Ece Nur'un durumunda değişen pek bir şey yok.

Sorunların köklü ve kalıcı çözümüne yönelik girişimlerde bulunmak yerine, kişiye özel geçici tedbir mekanizmalarının çok büyük anlam ifade etmediği, bu olayda bir kez daha görülüyor. İdare etme, göz yumma yaklaşımı, çözüme hizmet etmek bir yana sorunun derinleşmesine hizmet edebiliyor.

Ece Nur'un daha hayatın başında yaşadıklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok sanıyorum. Aslında 28 Şubat döneminde sıkça duyduğumuz ama şimdi çoğu unutulmuş öykülere benziyor. İşin özeti Ankara'da birileri 28 Şubat'ın bittiğini ilan edip kutlamalar yaparken, henüz Ece Nur ve ailesi için yeni başlıyor. Değişen sadece ihlale imza atanlar.

Maç ve mayınlar

Brüksel'de ROJ TV, KNK ve BDP binalarına gerçekleştirilen operasyonun Türk medyasına yansıma biçimi toplumun nasıl kolayca maniple edilmek istendiğini gösteriyor. Haberleri okuyanlar atılan başlıklara ne kadar inanıyor bilmiyoruz. 28 Şubat döneminde medyanın askerler tarafından ne kadar kötü kullanıldığını tartışırken benzer uygulamaların bugün de PKK konusunda devam ettiğini görmezlikten geliyoruz. Bir televizyon kanalının basılış biçimi bile başlı başına hukuksuzluğu gözler önüne sermeye yetmektedir. Türk kamuoyunu yanlış bilgilerle yönlendirmeyi habercilik sanan uygulamalara hangi gazete imza atmadı ki?

Daha acı olan ise hemen ardından Bursaspor maçında Diyarbakır'da yaşananlar ve patlayan mayınlarla ilgili haberlerin veriliş biçimi idi. Bir yandan toplumda yükselen gerilim, diğer yanda çatışmaların yeniden yükselme riskinin kapımızda durmasına rağmen yaşananlardan hiçbir ders çıkarmamış bir medya ile karşı karşıyayız.

Ateşe körükle gitme alışkanlığının bedelini bu sefer ne kadar ağır bir fatura ile ödeyeceğiz bilinmez. Bildiğimiz bir şey var ki, bir tarafta planlı bilgi kirliliğini tartışan medyamız, diğer tarafta tam da buna alet olmanın örnek uygulamasını ortaya koyuyor.

Ayhan BİLGEN

Hiç yorum yok: