7 Mart 2010 Pazar

Din ve evrensel çözüm arayışı

İslam inancının en önemli iddialarından birisi tüm insanlığa hitap etmesi ve kurtuluş vaadinde bulunmasıdır. Yani sadece bir ulusa, bir cemaate değil bütün evrene yönelik mesajlar içermektedir. Sadece inananlara değil tüm insanlığa yönelik çağrılar yapmaktadır. Bu mekan ve tarih üstü tutum, elbette içinde bulunduğu çağ ya da toplumun gerçekliklerini, farklılıklarını inkar etmeyi, görmezlikten gelmeyi gerektirmez. Aksine bu doğal farklılıkları çatışmaya dönüştürmeden yaşatmayı, geliştirmeyi ama aynı zamanda evrensel ilke ve değerler ekseninde buluşturmayı esas almaktadır.

Evrensel çözüm arayışını, bir ulusa hapsetmek ya da bir grup fanatizmine çevirmek dinin doğasına aykırıdır. Bu anlamda evrensel ahlaki değerleri, grup çıkarları için araçsallaştırmak dinin özü ile çelişen bir daraltıcı yaklaşımdır.

Elbette inançlar sadece bireysel boyutu ile ele alınamaz. İnsan topluluk halinde yaşar ve tüm ilişkilerini toplumsal zeminlerde inşa eder. Bu anlamda tüm kültürel haklar kolektif haklardır. Kamusal alandan tecrit edilmiş, bireysel hak ve özgürlükler, sadece grup, cemaat baskısına karşı korunma açısından anlamlıdır.

Her insanın bizzat sorumlu olması ve şahsiyetini geliştirme, ifade etme hakkına sahip olması, onun sosyal bir varlık olması gerçeği ile çelişmez. Aksine bu anlamda kişisel gelişimle, kolektif kurtuluş arayışı birbirini tamamlar. Dayanışmacı sosyal politikalar, bireysel özgürlüklerin kolayca feda edilme gerekçesi olarak görülmemelidir. Aynı şekilde bireysel çıkarcılık uğruna toplumsal sorumluluklar göz ardı edilmemeli, kurban edilmemelidir.

Bir ırkın, bir ulusun, bir grubun ya da bir cemaattin çıkarlarını insanlığın ortak çıkarlarının üzerine, önüne oturtmak dinin varlık sebebi ile çelişen bir yaklaşım içerisine girmektir. Gruplar, uluslararası kavganın aracı haline getirilmiş bir din, bir cemaatin bir diğer cemaatler üzerinde baskı kurması üzerine inşa edilmiş bir inanç dünyası bütün insanlığa yönelik bir tehdide dönüşür. Din bu anlamda iktidar mücadelesinin bir aracı olmanın dışına çıkarılmalıdır.

İnsanlığın ortak tecrübesi ve insanın doğası üzerine oturan bir din anlayışı, her türlü kötülüğe, zulme, haksızlığa karşı duruşun da altyapısını hazırlayabilir. Bu işlevlerinden yoksun bırakılmış bir inanç sisteminin sadece bireysel tatmin mekanizmasına dönüşmesi, aynı zamanda 'dinin afyonlaştırılması' sürecini de beraberinde getirmektedir. Toplumları kolay yönetme hatta sömürme amacına uygun hale getirilmiş bir din algısı ile hesaplaşmak önce inanların sorumluluğundadır. Bu yüzleşme görevinden kaçış, aslında dinin bu günün dünyasında mahkum edildiği yere razı olmak anlamına gelmektedir. İnsanın özgürleşme mücadelesinde akıl, bilim gibi diğer tüm sistemlerle birlikte dinin de asıl amacına uygun rol üstlenmesi sadece inanların değil herkesin, hepimizin önünde önemli bir görev olarak durmaktadır.

Ayhan BİLGEN

Hiç yorum yok: