7 Mart 2010 Pazar

AKP ve İslam, Bir Tanakutat!

Kasım Engin

İslam’ın barış ülkesi olduğu söylenirdi. Müslüman ise gönüllü olarak İslam dinine katılana denirdi. Zamanında birisi İslamiyet’e davet edilirken ona “eslem teslem” denirdi. Yani İslamlığı kabul et ve beladan kurtul anlamında. Başka bir deyimle barışa gel ve kötülüklerden arın denilmek istenirdi.
Hz. Muhammed’in çıkış koşulları biliniyor. 610 yılında peygamber oluşu ardından Mekkeli aristokratlarla girdiği mücadeleden dolayı 622 Medine’ye hicreti gerçekleşir.
Peşinden Bedir savaşıyla kendine biraz yer açarken, 625 Uhud savaşıyla kısmen de olsa gerileyecek ancak 627 Hendek savaşıyla dönemin etkin Mekke aristokratlarına karşı tüm saldırılarına karşın patayı yakalayacak ve Arabistan çölünün en etkin bir temsilcisi olacaktır. Ve devamla biliniyor; 628 Mekke’nin önüne kadar dayanması, 630 yılında Mekke’ye girişi derken Mekke’nin tek kabul gören Peygamberi olacaktır.
Burada söylemek istediğimiz bunlar değildir. Hz. Muhammed’in ölümü ardından olup bitenlerden yola çıkarak bugünlere ışık tutacak bazı gerçekleri dile getirmek istiyoruz.
Hz. Muhammed’in vefatı ardından ilk halife Ebubekir olacaktır. Sonrasında ise Osman, Ömer, Ali ve Muaviye ve Yezit olacaktır.
Bir iki soru sorarak işe koyulmak iyi olacaktır. Öncelikle soralım ikinci halife olan Osman, Hz. Muhammed hicrete çıktığında neredeydi? Ya da ne yapıyordu? Osman’ın neredeyse direniş boyunca Habeşistan’da yaşadığını bilen acaba var mı?
Peki ya Muaviye’nin Ebu Süfyan’ın oğlu olduğu? Yine Muaviye’nin Hınde’nin oğlu olduğunu bilen var mı? Hınde’nin 625 yılında Uhud savaşında Hz. Hamza’yı vuran köleyi azad edeceğini ve bir sürü başka vaatlerde bulunduğunu da ayrıca eklemek gerekir. Ve denilir ki Vahşi adında bir köle mızrakla Hz. Hamza’yı katleder.
Peki, Hz. Hamza katledildikten sonra sizce Muaviye’nin annesi olan Hınde ne yapacaktır? Hınde’nin ilk yaptığı iş Hz. Hamza’nın ciğerini bıçakla çıkararak çiğ çig yemesi olacaktır. O kadar tepkilidir İslam’a ve onun Peygamberi olan Hz. Muhammed’e. Böylelikle daha önce Bedir savaşında kaybettiği iki oğlunun intikamını almış olacaktır. Hepsi bu mudur? Elbette değil. Peki, bu Uhud savaşının büyük Kureyş komutanı kimdir dersiniz? Halid Bin Velid. Yani sonra da İslam’ın kılıcı olacak olan Halil Bin Velid.
628 yılında Hz. Muhammed tüm engellemelere, saldırılara rağmen o dönemin bedevileri, azınlıkları, başka dinlere mensup olanları hepsini yanına aldığı için güç kazanacaktır. Giderek etkin olacaktır. Bu güçlenme karşısında bir sürü Kureyşli zengin, tüccar, aristokrat gizliden gizliye gelip Hz. Muhammed’e biat edeceklerdir. Yani Müslüman olacaklardır. Yani “barışın” yoluna gireceklerdir.
Bu gizliden Müslüman olanlardan bir tanesi işte Ebu Süfyan'dır. Yani Muaviye’nin babası. Ve Ebu Süfyan Müslüman olmasını daha güçlü desteklemek ve inandırıcılığını arttırmak için oğlu Muaviye’yi Hz. Muhammed’in yanına verecektir. Kimisi der ki Muaviye Hz. Muhammed’in kâtibi olacaktır. Böylelikle Ebu Süfyan kendisini sağlama almış olacaktır.
İşte gün gelecek yıllarca Hz. Muhammed’e karşı kinle beslenen, sadece ve sadece aristokrat bir yaşamla yetişen Muaviye halife olacaktır. Sadece bu değil. Müslümanlığın merkezi olan Medine’de halifeliği alıp o dönemler Bizans’ın en gözde şehirlerinden olan Şam’a götürecektir. Yani ihtişamın ve gösterişin en yüksek olduğu yere, mekâna.
Hepsi bu mu? Elbette hayır. Dahası var. Aynı Muaviye’nin oğlu Yezit 681 yılında o bilinen meşhur Kerbela çölünde Hz. Muhammed’in biricik kalan torunu olan Hz. Hüseyin’i aç bırakarak, susuz bırakarak katledecektir. Ve tabii ki tüm yakın çevresini de katliamdan geçirerek.
Hz. Muhammed’in tarihçilerin de yaptığı tespitlerden yola çıkarak oldukça demokrasiye yakın bir yaşam tarzı olduğunu görüyoruz. Eşleriyle ortak kararlara gidiyor. Halkla ortak toplantılar yapıyor ve kararlaşmaları da ortak alıyor. Ganimeti ortakça paylaşıyor. Aşırı zenginleşmeyi helal görmüyor. Gaza’yı günah görmüyor. Yani fakirin zenginleri soymasını suç saymıyor. Camilerin tümü esasen toplumsal sorunların tartışıldığı ve çözümlerinin karara bağlandığı kutsal mekânlardır. Kutsallık atfen edilen ne varsa, ona bakın, orada toplumun hizmetine koşuşturulmuş bir gerçeklikle karşılaşırsınız. Yani kutsallık toplumun menfaatlerini koruyan değerlere biçilen bir kıymetlendirmedir. Ve camilerin kutsallık düzeyinde ele alınmalarının altında yatan gerçeklik budur.
Hz. Muhammed’in vefatı ardından İslam’ı çepeçevre saracak olan Kureyş'lilerin okumuş, ticareti anlayan, diplomatik ilişkiler için dil bilen, savaşçılık için yetiştirilmiş ve asıl İslam’la ilişkisi olmayanlar olacaktır. Ve bu büyük bir talihsizliktir.
Ve Hz. Muhammed’in vefatı ile asıl barış ülküsü olan İslam hızla savaş ülküsüne çevrilecektir. Demokrasiye yakın bir yaşam kültürü olan İslam hızla zıddına dönüştürülerek aristokratların hizmetine koşturulacaktır. Kadına saygıda kusur etmeyen Hz. Muhammed’in yerine kadını peçelere büründüren Ömer’i görürüz. Arap'la acemin farkı yoktur diyen büyük insan Muhammed’in yerine 500 binden fazla kürdü öldüren Ömer, Halid Bin Velid, Muaviye, Yezit’i görürüz.
Ve yoksulun, fakirin, kölenin, bedevinin yakın dostu olan Hz. Muhammed yerine sadece ve sadece zenginlerin, tüccarların, egemenlerin dostu yeni yetme Muaviye tipi Halifeleri görürüz. Ve maalesef halen Muaviye tipi Halifelerle yaşamak zorunda kalırız.
Yukarıda söylenenlerden yola çıkarak bir iki soruyu sormak yanlış olmayacaktır.
Bugün Türkiye’de iktidarda bulunan AKP sizce Muaviye’nin yolunu mu takip ediyor yoksa büyük insan Hz. Muhammed’i mi?
Arap'la acemin farkı yoktur diyen Hz. Muhammed’e karşın her gün onlarca kürdü zindanlara tıkayan, yüzlerce çocuğu tutsak tutan, tek millet, tek bayrak, tek dil, tek devlet diyen ve her gün Müslüman olan toprakları uçaklarla bombalayan bir AKP sizce Muaviye’nin yolunda mıdır yoksa büyük insan Hz. Muhammed’in mi?
AKP, binlerce işçiyi, fakiri fukarayı işsiz ve aç bırakan Muaviye zihniyetinin yanın da mı yer alıyor yoksa yoksulun, fakirin, kölenin yanında yer alan Hz. Muhammed’in mi yanında yer alıyor?

Hiç yorum yok: