13 Mart 2010 Cumartesi

'AKP ve Fethullahçılık bir ABD dayatmasıdır'- II

BEHDİNAN - KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, AKP ve Fethullahçılığın ABD’nin bir dayatması olduğunu kaydederek, “ABD’nin siyasi İslam projesinin ideolojik ayağı Fettullah Gülen, siyasi ayağı Tayyip Erdoğan’dır. Bu kadar birbiriyle ortaklar, bütünler” dedi. Kalkan TRT 6 için de “Bir kilo kömür, bir kilo makarna gibidir; bugün verilir, amaçlanan alınabildiği kadar alınır, yarın ortadan kalkar” diye kaydetti.

Kalkan’ın ANF’ye verdiği mülakatın ikinci bölümü…

- TRT6, Kürtçe dili üzerindeki yasakların hafifletilmesi bu planın bir parçası mı?

Bu TRT6 denen ya da halkın deyimiyle TRT Cahş olarak tanımlanan olaya ilişkin görüşlerimizi daha öncede belirtmiştik. Kamuoyu da epeyce tartıştı. Kürt toplumu, aydınları, sanatçıları duyarlılığını ortaya koydu. Bu bakımdan çok anlaşılmayan bir durum söz konusu değildir. Bir kere, böyle bir televizyon kanalını gündeme getirenlerin kendi içlerinde yaşadıkları ciddi çelişkiler söz konusudur. Bunu herkes ortaya koyuyor. Öyle Kürtçede bir serbestlik söz konusu değildir. Kürtçe konuşmak halen yasak; cezaevlerinde de, seçim meydanlarında da, tebrik mesajlarında da yasak, her yerde yasak. Kürt alfabesi yasaktır. Bilinen harfler halen yasaktır. Kürtçeye ilişkin her hangi bir hukuki-yasal değişiklik söz konusu değildir. Fakat devlet televizyonu, devlet basın-yayın organı TRT bir kanal açmış, Kürtçe türkü söyletiyor, konuşturuyor. Kürtçe yapıyorum demiyorlar aslında. Yazılı kayıtlarda Kürtçe de yok. Örneğin TRT6’ya Kürtçe kanal denilmiyor. Türkçe dışındaki dillerde yayın yapan kanal deniliyor. Demek ki yasal-hukuki hiçbir şeyi yok. Şu anda TRT6’yı kapatsan, yani açılması ile kapatılması arasında bir fark olmaz. Her hangi bir yasal mevzuat söz konusu değildir. Sadece fiili bir durum söz konusudur. Bazı kişiler Kürtçe konuşmuşlardır, devlet onları istediği cezalandırabilir. Bu konuda başbakandan tutalım birçok çevre mevcut yasalara göre suç işlemiş durumdalar. Şimdi iktidar ellerinde, bir ceza görmüyorlarsa, bu hep böyle olmaya bilir. Yarın iktidar değişirse, daha faşist gerici, mevcut iktidarı yargılayan bir iktidar iş başına gelirse o zaman bu durumları suç sayarak tayip Erdoğan’dan başlamak üzere birçok çevreyi yargılayabilir. Yani ne Kürt sorununun çözümüne ilişkin, ne de Kürt dilinin kullanımına, serbestisine ilişkin herhangi bir değişiklik, yasal mevzuatta düzenleme söz konusu değil. Ortada, çok fiili bir durum var. Yasalardan öte, yasadışı bir durum söz konusu aslında. Gerçekleşen budur, dolayısıyla bunun öyle Kürtçeyi, Kürt dilini geliştirecek bir şeyi söz konusu değil.

TRT 6 ÖZEL SAVAŞ ARACI

Diğer yandan, böyle bir organizasyon, örgütlenme televizyon kanalı oluşturup işletme, Kürt aydınlarıyla, Kürt sanatçılarıyla, Kürt toplumuyla birlikte olmuyor. Tepeden, AKP denen bir partinin kendi istem ve çıkarları doğrultusunda ve kendi kararıyla kuruluyor ve işletiliyor. Bazı işbirlikçileri, ajanları var, onlar toplanmış bu işi yürütüyorlar. Bunun için de dilin gelişmesiyle bir alakası yoktur. Çünkü dil toplumla ilişkilidir. Toplumdan kopuk dil olur mu, dilin gelişimi olur mu? Kürt toplumundan kopuk Kürtçenin geliştirilmesi söz konusu olabilir mi? Bu bakımdan da hafifletme, Kürtçenin gelişimine hizmet gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Peki, bütün bunlara rağmen neden bu durum ortaya çıkıyor? Ciddi bir zorlama var. Besbelli ki inkâr ve imha sistemi PKK önderliğinde gelişen Kürt Özgürlük Mücadelesi tarafından ciddi bir biçimde zorlanıyor; teşhir edilmiş, deşifre edilmiş, bir soykırım rejimi olduğu ortaya konmuş, bir de gerillanın ve halkın direnişiyle bu inkârcı-sömürgeci ağır darbeler yemiş. Ne yapıyorsa Kürt özgürlük hareketini, Kürt direnişini ezemiyor, bastıramıyor; tam tersine özgürlük mücadelesi, direniş mücadelesi daha çok büyüyor, örgütleniyor ve daha fazla Kürt sorununun çözümünü dayatıyor. Şu an gelinen nokta, 2008 yılı sonu itibariyle inkâr ve imha sisteminin iflası en ileri düzeydedir. Kürt sorunun siyasi çözüm dayatması en ileri düzeydedir. Bundan sıkışan rejim çeşitli hilelere başvuruyor. Özel savaşı derinleştirmek istiyor ve TRT 6 bir özel savaş aracı olarak ortaya çıkıyor. Yapılan bir özel savaştır, psikolojik savaştır. Televizyon kanalı bir özel savaş aracıdır. Başka hiçbir şey değildir. Niye bunu bir televizyon kanalı açacak kadar ileri götürüyorlar? Çünkü inkâr ve imha sistemi PKK’nin yürüttüğü özgürlük mücadelesi tarafından bu denli zorlanıyor. Artık başka yolla PKK’yi, onun özgürlük mücadelesini engellemesi Türkiye yönetiminin, AKP iktidarının mümkün olmuyor. Bu kadar sıkışmış, zorlanmış durumda. Bu açık bir durum. Bu bakımdan da tabi karşımızda bir özel savaş uygulaması var ve özel savaşın bu kadar derinleştirilmesini zorlayan, özel savaş yönetimini bütün hilelere başvurmaya yönlendiren bir dayatma var. Kürt özgürlük mücadelesinin gelişimi ve Kürt sorununun çözümünün dayatması söz konusu. Bunu görmemiz anlamamız önemli.

YASAL MEVZUATI YOK, DÖNEMSEL BİR ARAÇ

Şimdi daha somut olarak da, aslında TRT6, kalıcı bir kanal, hukuki bir çalışma değil. Hiçbir yasal mevzuatı yok. Dönemsel bir araç. 2008 sonunda ve 2009 başında ABD ile AKP politikalarının ihtiyaç duyduğu ve o ihtiyacı karşılamak üzere oluşturulan bir araç. Demin ifade ettik önceki soruda. ABD politikaları PKK’nin etkisizleştirilmesini, dolayısıyla sistem içine entegre edilmesini, Kürtlerin ABD politikalarına hizmet eder hale getirilmesi önünde engel olmaktan çıkartılması gerekiyor. Bunu ABD 2007 ve 2008 yılında şiddetle gerçekleştirmek istedi, bu sonucu Türkiye'yi PKK üzerine saldırtarak elde etmek istedi, başaramadı. Şimdi daha yumuşak yöntemlerle, özel savaş yöntemleriyle bunu yapmak istiyor. Onun için de PKK’nin dayandığı bazı argümanların elinden alınması gerekiyor. Örneğin, Kürt sanatının, Kürtçe konuşmanın, Kürt müziğine dayanmanın elinden alınması lazım. Bunları PKK radyolarla, televizyonlarla, basınla yapıyor, halktan destek alıyor bu yönlü. PKK bu tür araçlarla halktan destek alıyorsa, bizde benzer dili kullanan araçlar ortaya çıkartarak PKK’nin desteğini azaltabiliriz, en azından PKK’ye verilen desteği bölüp zayıflatabiliriz, hesabı yapılıyor. ABD’nin PKK’ye karşı yürüttüğü savaşın araçlarından bir tanesindir TRT 6. Öyle Kürt televizyonu olmasıyla, Kürtçeyi geliştirmekle her hangi bir ilgisi yok. Benzer biçimde AKP politikalarına da hizmet ediyor. AKP politikalarına hizmet ne çerçevededir; 29 Mart yerel seçimlerini kazanma çerçevesindedir. AKP Kürdistan’da teşhir oldu. Özellikle “ya sev ya terk et” yaklaşımıyla Tayyip Erdoğan Kürt toplumundan büyük tepki topladı. Hakkâri’de, Van’da, Amed’de adeta kovuldu, şehirlere giremez oldu. Bunun karşısında çok daha sert, faşist-şoven-milliyetçi söyleme başvurmaya yöneldi, bu da kendi partisi içinde de rahatsızlık yarattı. Nitekim başta Mir Dengir Fırat olmak üzere bazıları görevden alındı, geri plana düşürüldüler. Abdulkadir aksu gibi şiddet yanlısı, özel savaş elemanı olanlar öne çıkartıldılar. Bir yandan Abdulkadir Aksu gibilerin eliyle şiddeti tırmandırmaya yönelirken, diğer yandan da halkı aldatmak ve 29 Mart yerel seçimlerinde destek almak üzere TRT6 gibi, kürdoloji bölümlerinin kurulması gibi yöntemlere başvuruyorlar.

TRT 6 BİR KİLO KÖMÜR, BİR KİLO MAKARNA GİBİDİR

Bunları hiçbir yasal dayanağı yok, tamamen seçim oyunudurlar, seçim aracı oluyorlar. Nasıl ki kömür ve makarna halka dağıtılıyorsa, TRT6 da bir kilo kömür, bir kilo makarna gibidir; bugün verilir, amaçlanan alınabildiği kadar alınır, yarın ortadan kalkar. Kısaca bu bir seçim oyunudur. TRT 6 bir seçim aracı, 29 Mart yerel seçimlerini kazanmaya dönük bir girişimdir. Seçimlerinden sonra ortadan kalkacaktır. Beni bunu şimdi net söyleyebilirim: TRT6 29 Mart’a kadar var olacak, ondan sonra ürünü tamamlayacak, görülecek ki ömrü bitmiş, ortadan kalkmış bir durumu yaşayacak. Bununla amaçlanandan ne kadar sonuç alınır, ne kadar alınmaz ayrı bir mesele; fakat alınsa da, alınmasa da ömrü bitecektir. Çünkü bir seçim aracı olarak ortaya çıkmıştır. ABD ile AKP’nin politikaları içinde bulunduğumuz haftalarda, aylarda bu biçimde örtüşmüş, bir TRT 6 kurulmasını gerekli kılmış, fiilen onu açmış durumdalar. Yarın bu politikalar değişti mi, TRT 6’yı gerektiren politik zemin ortadan kalkar, dolayısıyla TRT 6’da yok olur gider. Nitekim şimdiye kadar böyle birçok özel savaş aracı gündeme getirildi, ileri sürüldü, onlara rol oynatılmaya çalışıldı; fakat hepsi ortadan kalktı. Defalarca pişmanlık kanunu çıkartıldı, eve dönüş kanunları çıkartıldı, Kürdistan'a dönük teşvik planları ortaya kondu, yatırım yapacağın denildi. 1992’de Doğan Güreş’te çocukları Kürtçe çağırıyordu, Demirel’de demişti “Kürt realitesini tanıyoruz” diye. Ama bütün bunların hepsi Kürt halkı üzerindeki topyekûn savaşı daha fazla arttırmak, daha ezici bir biçimde uygulamak için kullanılan aldatma araçlarından başka bir şey olmadığı sonrasında görüldü. TRT 6’nın da benzer bir özel savaş yaklaşımı olmaktan öteye hiçbir değeri yoktur. Hiç kimse başka bir şey görmemeli, aramamalı, dolayısıyla da bu özel savaş yöntemine karşı çıkmalıdır. Bu anlamda halkın tutumu iyi olmuştur, Kürt sanatçıların tutumu takdire şayandır. Gerçekten yurtsever demokrat bir tutum göstermişlerdir. Bunda daha fazlada derinleşmek gerekiyor. Birkaç kişi bu oyunun aleti olmuş. Kendileri de zaten onun içerisinde kişiliklerini kaybetmiş vaziyettedir onlar. Onlara itibar etmemek gerekiyor. Yarın kullanılıp atılacaklar bu özel savaş yönetimi tarafından. Başka sonları yoktur. Ama genelde halkın ve Kürt sanatçılarının, aydınlarının TRT 6’ya karşı gösterdikleri yurtsever-demokratik tutum doğrudur, yerindedir, iyi olmuştur, daha da derinleştirilerek sürdürülmesinde yarar vardır.

AKP’NİN İSLAMI ABD MENŞELİDİR

- Türk basınında özellikle de Gülen Cemaatine ait olduğu belirtilen basında yoğun bir anti propaganda yürütülüyor. Gülen hareketi, dolayısıyla Kürdistan’a İslam adı altında dayatılan nedir?

Kürdistan’a İslam adı altında dayatılanın da bir özel savaş pratiği olduğu kesindir. Nasıl ki, Kürt dili üzerinden TRT6 kanalı dayatılmak isteniyorsa, Fethullahçılığın geliştirdiği araçların rolü de benzerdir. Hem Kürt toplumun dili, hem dini ile oynanmak isteniyor. Hem de bu dindarlık adına, sözde Müslümanlık adına yapılmaya çalışılıyor, Kürt milliyetçiliği adına yapılmaya çalışılıyor. Dikkat edilirse dil üzerindeki yaklaşımlar Kürt milliyetçiliği adına geliştirilmeye çalışılıyor. Din noktasında geliştirilenlerde dindarlık adına yapılmaya çalışılıyor. Kürt toplumunun iki temel unsuruyla oynanmak ve bozulmak isteniyor. Dili ve dini ile. Bunlar güya toplumun zayıf noktaları olarak görülüyor. Ya da bunlarla oynandığı ölçüde toplumun zayıflatılabileceği, bir ulusal topluluk olmaktan çıkarılabileceği hesaplanıyor. Fetullahçılık böyle bir olaydır. AKP’nin kendiside böyledir. Ilımlı İslam ya da siyasi İslam denilen olgu aslında bir oyundan, yeni bir özel savaş sistemi yaratmaktan başka bir şey değil. ABD geçmişten bu yana yeşil kuşak projesiyle bunu geliştirmeye çalıştı. Çeşitli İslami güçlerle yürüttüğü çatışmada da ılımlı İslam'ı güya kendini etkili kılma modeli olarak öngördü. Bu anlamda AKP’nin İslam'ı yerel değildir, bırakalım Kürdistan'ı, Kürt toplumunu, Türkiye toplumunun içinden çıkmış bir İslam da değildir. Yabancıdır, sahtedir, dış kaynaklıdır, ABD menşelidir. ABD, sözüm ona İslam'da devrim yapmaya çalışıyor, reform yapmak istiyor. İslam dinini değiştirmeye, reforme etmeye, katı dogmatizmini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Fakat gerçek öyle değildir. Bu görünüm altında yapılan şey; aslında ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir siyasi yapılanma, din maskesi altında başta Türkiye olmak üzere tüm Ortadoğu'ya dayatılmaya çalışılıyor. ABD’nin siyasi İslam'la, ılımlı İslam'la, AKP modeliyle yapmak istediği budur. Bu anlamda AKP bir dış dayatmadır, ABD dayatmasıdır. Dıştan Türkiye ve Ortadoğu toplumlarına bir siyaset dayatması anlamına geliyor. AKP’de böyledir, Fethullahçılıkta böyledir. Fetullah gülen ABD’de yaşıyor. Bir tutuklu gibidir. ABD’nin isteğine göre vaaz veriyor, dincilik yapıyor. Onun Müslümanlığı ABD siyasetine hizmettir. Nereden alıyor bu kadar parayı, her yere okullar açıyor, yurtlar kuruyor, bütün Ortadoğu'yu kuşatmış durumda, Rusya'ya kadar el atıyor, kolunu uzatıyor. Nereden geliyor bu değirmenin suyu, nereden bu kadar para geliyor. Hepsi de karşılıksız. Şimdi güney Kürdistan'da üniversite açıyorlar, yurt açıyorlar, okul kuruyorlar, ilkokuldan üniversiteye kadar, yurtlara kadar her şeyi yapıyorlar, burs veriyorlar. Gencecik insanları alıp kendi ideolojik siyasi eğilimleri doğrultusunda şekillendirmeye, yani beyinlerini yıkayarak kendi militanları haline getirmeye çalışıyorlar. Hiçbir karşılığı yoktur bunun. Peki, nereden geliyor bu kadar para? ABD’den, küresel sermayeden geliyor. Küresel sermayenin Ortadoğu'ya dönük yürüttüğü üçüncü dünya savaşının bir parçasıdır. İstanbul'daki konuşmasında ABD’nin eski başkanı Bush ne dedi, “ üçüncü dünya savaşı yüzde seksen ideolojiler savaşıdır” dedi. Yürüttüğü savaşın esas yanının ideolojik mücadele olduğunu söyledi. İşte ideolojik mücadele Fethulahçılıktır. Bunu televizyon aracılığıyla yapıyor, kapitalist modernitenin bütün ayartıcı yöntemlerini kullandığı gibi; sporu, seksi, sanatı en kötü bir biçimde kullandığı gibi, diğer yandan halkın manevi dünyasını, yani inançlarını, dinide kullanmaya çalışıyor. Bir ucu da Fethullahçılık oluyor. İşte yüzde yirmisi askeri saldırı, yüzde sekseni ideolojik saldırı olan ABD’nin Ortadoğu'ya dönük saldırısının en önemli ayaklarından birisi, ılımlı ya da siyasi İslam adı altında yürütülen saldırıdır. Fethullahçılık bu ideolojik saldırının en temel araçlarından birisi. AKP’de öyledir. Fettullah Gülen cemaati bunu yurtlarla, üniversiteyle, yani ideolojik mücadele alanın da yapıyor, AKP ise bunu siyaset alanında yapıyor. ABD’nin siyasi İslam projesinin ideolojik ayağı Fettullah Gülen, siyasi ayağı Tayyip Erdoğan’dır. Bu kadar birbiriyle ortaklar, bütünler.

AKP DE FETHULLAHÇILIK DA BİR DIŞ OYUNDUR

Biz geçen yıllarda Kürdistan'da da Hamas benzeri örgütler yaratılacağını, Kürt Haması'nın yolda olduğunu söylemiştik. Nitekim 2008 başında bu eğilim çok fazla vardı. Halen de bu tür arayışlar çoktur. Fakat şimdi AKP o tarz bir örgütlenmeyi bir bölünme ve zayıflama olarak gördüğü için ikinci plana attı, bizzat kendisi aynı rolü oynamak istiyor. Gücü birleştirerek, merkezi yapıdan aldığı güçle topyekûn saldırıyı Kürt toplumuna karşı yürütmek istiyor. Kendini Hamas’ın yerine koyuyor. Hem Kürt Hamasçılığı yapıyor, hem Türk Hamsçılığı. Bu bir oyundur. Nasıl Filistin'de oynandı, şimdi Hamas’ın ezilmesi adı altında Filistin halkı eziliyorsa, Türkiye ve Kürdistan'dan oynanan oyun aynıdır. AKP eliyle yaratılan budur, yarın AKP’nin ezilmesi adı altında Türk ve Kürt toplumlarının ezilmesi de gündeme getirilecektir. Bunun böyle bilinmesi gerekiyor. Şimdi ABD’nin kendisine karşıt olan siyasi eğilimleri ezmek için bir araç olarak kullandığı bu ılımlı İslam projesi ideolojik alanda Fethullahçılık, siyasi alanda Tayyip Erdoğancılık akımı rolünü oynadıktan sonra ABD politikalarının bunlara ihtiyacı kalmadığı bir dönemde artık bu seferde Türk ve Kürt toplumlarının ezilmesi gerekçesi yapılarak kullanılacaklardır. Bundan asla kuşku duymamak gerekiyor. Bu bakımdan AKP de, Fethullahçılıkta bir oyundur, dış güçlerin oyunudur. AKP, kongre bile yapmadan seçim kazandı, tek başına iktidara geldi. Nereden aldı bu gücü? Bu parayı nereden buldu, itibarı nereden buldu, bu kadar kendi etrafında gücü nasıl birleştirdi. Demek ki birileri “yürü ya kulum” dedi. Kim dedi, elbette ki ABD dedi. Bundan hiç kimsenin bir kuşkusu yok. CHP’de ABD operasyonu oldu, “Deniz Baykal operasyonu”, MHP’de ABD operasyonu oldu, Türkiye siyasetinde ABD operasyonu oldu ve Ecevit kolisyonu dağıtılarak AKP iş başına getirildi. Aslında 2002 büyük bir siyasi operasyona tekabül ediyor. CHP değiştirildi, MHP değiştirildi, denetlendi, Türk siyaseti de bir bütün olarak AKP eliyle denetleniyor. Siyasi alanda AKP denetlemesi, ideolojik-inançsal, manevi alanda da Fethullahçılıkla yürütülüyor, götürülüyor. Aynı denetim görevi ideolojik-manevi alanda Fettullah Gülen çizgisiyle yaratılmak isteniyor. Bu temelde Kürt toplumu, Kürt gençliği kendine yabancı, kendi çıkarlarına uygun düşmeyen bir anlayış ve düşünce sistemi içine çekilmek isteniyor. Ciddi bir oyundur bu, tehlikeli bir çabadır. İnsanlar doğruyu göremez, anlayamaz, kendi çıkarlarını bulamaz bir duruma düşürülüyorlar. Bu gerçeği görmek lazım. Buna karşı çok duyarlı, dikkatli olmak gerekli. Çünkü neredeyse 7-8 yaşındaki çocuklar alınıyor. Bütün gençliğe el atılıyor. Her yerde bu iş yapılıyor. Çünkü Fethullahçılığın giremediği yer yok. Sözde Türkiye'de bazı yönetimler karşı çıkmaya çalıştılar, fakat gördüler ki öyle yaparlarsa siyasi iktidarı kaybederler. Fethullah Gülen’den onay alamayan kimse Türkiye'de iktidara gelemiyor, başbakan olamıyor. Bu kadar güçlü, etkili hale getirilmiş durumda. Aynı şey şimdi Kürdistan'a da daha güçlü bir biçimde dayatılmaya çalışılıyor. Kürt toplumunun ulusal demokratik talepleri Fethullahçı çabayla tasfiye edilmek, gündemden çıkarılmak isteniyor. PKK’nin geliştirdiği ulusal demokratik bilinç ve mücadele şimdi Kürt sorununun çözümünü dayatıyor, buna karşı şiddet uyguluyorlar; askeri, siyasi şiddet uyguluyorlar, bu başarılı olmayınca Kürt sorununu ortadan kaldırmanın, Kürt ulusal demokratik bilincini ve örgütlülüğünü yok etmenin aracı olarak Fethullahçılığı yayıyorlar, sahte İslam'ı geliştiriyorlar. Kürt halkına yüzde yüz yabancı olan bir düşünceyi ortaya çıkartıyorlar. İslami kültürü yok ediyorlar. Herkes İslami kültüre bağlı. Önder APO’da “ biz kültürel İslam’a evet diyoruz” dedi. Kürt toplumu elbette kültürel İslam'a sahip çıkıyor, Müslüman’dır. PKK bu gerçeği, bu toplumsal duruşu görüyor ve bu toplumsal duruş üzerinde gelişme sağladı. Halkın dinine, inancına, maneviyatına saygılı, bağlı, ona karşıt, onu reddeder konumda değil; ama siyasi İslam ya da ılımlı İslam kültürel İlama karşı. Onun İslam'ı yaşamla, kültürle alakası yok, siyasi iktidarla alakalıdır. AKP iktidarını güçlendirmeyi hedefliyor, ABD sistemine hizmet etmeyi hedefliyor. Birde esas olarak PKK’nin ideolojik duruşunu, yani Kürt yurtseverliğini, demokratlığını ortadan kaldırmak istiyor. Kürt gençliğini, Kürt insanlarını, yurtsever ve demokrat zihniyetten, bilinçten, örgütlülükten uzaklaştırmak istiyor. Fethullahçılık bunun için kullanılıyor. Alternatif bir ideolojik proje olarak topluma dayatılarak Kürt halkının gençlerinin, yurtsever demokrat çizgide bilinçlenerek PKK etrafında örgütlenip, özgürlük mücadelesi yürütmekten alıkoyulması hedefleniyor. Bu da bir özel savaş yöntemidir. Hem de ağır, en tehlikeli bir biçimde Kürt toplumunu dayatılan bir özel savaş yönetimidir. Nitekim okullarıyla, basınıyla bunu yapıyor. Başka düşmanı yoktur. Fetullahçı basının, Fethullahçı okulların, Fethullahçı düşüncenin tek düşmanı PKK’dir. Kürt yurtseveridir, Kürt demokratlığıdır, Küt özgürlükçülüğüdür. Bunları kendisine baş düşman olarak biliyor ve bunlara karşı mücadele ediyor. Kim PKK’nin bu durumuna karşı, düşüncesine, inancına, yaşamanı karşı mücadele ediyor, inkâr ve imha sistemi, ABD ve AKP sistemi. Fetullahçılık bu siyasi sistemlerin Kürt toplumuna yöneltilen propaganda kolu oluyor. İdeolojik kolu oluyor. Bun bir de aydın örgütlenmesine dönüştürmek istiyor. Nitekim çeşitli toplantılar yapmaya çalışıyor. Abant toplantıları deniliyor. Güya Kürtler adına kararlar alıyorlar. Bazı ajanlar, işbirlikçi sözde kürdü bir araya getiriyorlar, PKK’yi reddeden, PKK’yi kınayan, PKK’ye küfür eden kararlar aldırtıyorlar. Bunu şimdiye kadar yaptılar. Geçen sene Amed’de yapmak istediler, Amed halkı kendi topraklarında böyle bir özel savaş oyunun oynanmasını reddetti, izin vermeyeceğini söyledi ve yapamadılar.

EL FETİH’İN BAŞINA GELENLER KDP VE YNK’NİN BAŞINA GETİRİLECEK

2009 yılında bakıyoruz ki Güney Kürdistan’da yapıyorlar. Kuzeyde ABD ve AKP eliyle, Fethullahçılık bu kadar geliştirilmişken, şimdi aynı güçlerin eliyle bu sefer Güney Kürdistan’da geliştirilmeye çalışılıyor. Fethullahçılık her yerdedir. Güney Kürdistan’da Üniversite açmış, meslek okulları açıyor, yurtları açıyor. Yatılı okulları açıyor. Şimdi Abant toplantısı Güney Kürdistan’da yapılmak isteniyor. Abant’ta PKK’ye kınama ve küfür etme doğrultusunda alınan kararlar 2009 yılında bu sefer Hewler ya da Süleymaniye’de alınmak isteniliyor. ABD ve AKP bunun arkasındadır, bu güçler bundan destek görüyorlar. Biz bunun anlıyoruz da, neden Güney Kürdistan yönetimi, KDP ve YNK bunlara bu kadar toleranslı yaklaşıyor, fırsat ve imkan veriyor bunu anlamak zordur. Bir yandan ABD’nin, diğer yanda AKP’nin baskısı buna yol açıyor olabilir. Fetullah Gülen’in paraları çekici gelebilir. Ama KDP ve YNK unutmasın ki, bu yolla Güney Kürdistan’da siyasi İslam örgütlendirilmeye çalışılıyor. Bunlar yarın daha güçlü hale gelirlerse, tıpkı El Fetih’ın başına Filistin’e getirilene benzer, KDP, YNK’nin başına getirilecek. Güney Kürdistan yönetimini bu sahte, siyasi İslam güçleri alacaklardır. Bu bir gerçek ve açık bir olgudur. Niye bunu KDP, YNK yönetimleri göremiyorlar. Neden bu oyuna alet oluyorlar, anlamak zordur. Şimdi PKK’ye karşı kararlar alabilirler. PKK’ye küfür edebilirler. Türkiye’de de ediyorlar, Kuzey Kürdistan’da da ediyorlar, Avrupa’da da ediyorlar, Güney Kürdistan’da da edebilirler. Bundan PKK çok etkilenmez, ama bu çabalar yarın KDP ve YNK’yi El Fetih’in durumuna düşürecek, iktidarını kaybetmesine yol açacak bir siyasi İslam hareketinin Güney Kürdistan’da örgütlenip, iktidara el koymasını gerçekleştirebilir.

Dolaysıyla en büyük tehdit aslında kendilerine karşıdır. Bu günün dar çıkarları için AKP ve ABD ile arayı bozmamak için yarını bu biçimde tehlikeye atmak aslına büyük bir kayıp. Bir gaflet durumu olarak da tanımlanabilir. O bakımdan da aslında, eğer gerçekten ilerde ne tür tehlikeler taşıdığını göremiyorsa Güney Kürdistan yönetimi gaflet içindedir. Biraz ufkunu açsın. Yok, eğer görmesine rağmen bir şeyi diyemiyorsa, bu da çok bağımlı bir duruştur. Bu kadar ABD ve AKP’ye bağımlı olmak, bu kadar kendini siyasi iradesiz kılmak doğru değildir. KDP, YNK biraz Kürt toplumuna dansınlar, Kürt halkına dayansınlar, biraz toplumsal iradeyi esas alsınlar. Bu kadar çok dışa bağlanmak ideasız, iradesiz bir konumda olmak çok tehlikelidir, kötüdür. Basit çıkarlardan öte bir şeyi ifade etmez, dolaysıyla da, orada bir siyasi güç kalıcı bir biçimde oluşmaz. Bu bakımdan Kuzeyde olduğu gibi Güneyde de bu siyasi İslam adı altında geliştirilen saldırılara karşı dinmek gereklidir. Hem siyasi planda AKP modeliyle geliştirilen saldırılara, hem de ideolojik planda Fetullahçılık modeliyle geliştirilen saldırılara karşı direnmek gerekiyor. Bu bir küresel emperyalist saldırıdır. İnkâr ve imha sisteminin saldırısıdır. Kürt Ulasal demokratik bilincini yok etmeye ve Kürtleri küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanmaya dönük bir saldırıdır. Buna karşı uyanmak, bu oyunları görüp bozmak, ulusal demokratik çizgiyi hem ideolojik alanda, hem de siyasi alanda Kürdistan'ın tüm parçalarında geliştirerek egemen kılmak kesinlikle gereklidir. Kendine yurtsever demokrat diyen bütün Kürt örgütleri böyle bir duruşun sahibi olmalıdır. Aslında bu tarzda Kürt toplumuna yöneltilen ideolojik, siyasi saldırıya karşı, yurtsever, demokrat tüm Kürt örgütleri bir ulusal ittifak ve birlik oluşturabilmelidirler. Yarını güvence altına alabilmek, tehlikeli saldırıları boşa çıkartabilmek bilmek için, kesinlikle bu gerekiyor. Aynı zamanda Kürt halkı, Kürt anaları-babaları özellikle kendi çocuklarına, gençlerine sahip çıkmalılar. Onların yurtsever, demokratik düşünceden uzaklaştıracak girişimlere karşı uyanık olmalılar. Dincilik adı altında geliştirilen bu dış saldırıyı, sahte İslam saldırısını reddetmeliler, bunun bir oyun olduğunu, özel savaş yöntemi olduğunu görmeliler. Burada Müslümanlık yoktur, tamamen dini siyasete alet edilmesi var. Daha da ötesi Kürt toplumunun bu yolla özgürlük ve demokrasi taleplerinin ortadan kaldırılarak dış güçlerin, emperyalistlerin, inkâr ve imha güçlerinin çıkarları doğrultusunda kullanılması, o çıkarlara alet edilmesi arayışı vardır. Bu büyük bir tehlikedir. Kürt gençliği için, Kürt kızları ve oğulları için ciddi bir saldırı oluyor, tehdit oluyor. Kürt gençliğinin geleceğini yok etmeyi hedefliyor. Dolaysıyla Kürt toplumunun geleceğiyle ilgilidir, onun için tüm aileler bu saldırı karşısında uyanık ve duyarlı olmalılar. Kültürel İslam’a yurtsever ve demokratik çizgi doğrultusunda sonuna kadar sahip çıktıkları gibi, ABD’ye dayalı olarak geliştirilen Fetullahçı ve AKP’ci sahte siyasi İslam saldırısı karşısında da çok duyarlı, örgütlü ve direngen bir konumda kesinlikle bulunmalıdırlar. Uyanık olarak bu tür saldırıları reddetmeliler, çocuklarına, gençlerine sahip çıkmalılar. Onları yurtsever, demokrat mücadele içine sevk etmeliler. Böyle bir bilinçle eğitip, yetiştirmeliler. Ama dış güçlerine hizmet eden bu sahte İslam tehlikesine karşı çok duyarlı, örgütlü, onu mutlaka reddedip, boşa çıkartan bir tutumun sahibi olmalıdırlar.

SAVAŞ 2009’DA DAHA DA DERİNLEŞECEK

- Hem İran’ın hem de Türkiye’nin saldırıları yoğunlaşıyor. Bu kış ve bahar sürecinde nasıl bir askeri hareketlilik beklenebilir?

Kürdistan üzerindeki mücadele ideolojik, siyasi, örgütsel boyutları olduğu gibi, askeri boyutuyla da devam ediyor. Bu konuda her hangi bir değişiklik söz konusu değildir. Bazıları sanki ateşkes varmış gibi, ateşkes çağrıları olmuş gibi, bir havayı yaymaya çalışıyorlar. Ama ortada öyle bir şeyi yoktur, bütün bunların hepsi sahtedir. Propagandayla, dedikoduyla gerçek maskelenmek isteniyor. Gerçek göz ardı edilmeye çalışılıyor. Ortada gerçek anlamda bir savaş durumu var. Her hangi bir azalma bu savaş durumunda söz konusu değildir. Ne ciddi ateşkes tartışmaları var, ne bu yönlü çağrılar var, ne de har hangi bir girişim söz konusudur. Gerçekte olan savaştır ve bu savaşın devam ederek 2009 yılında daha da yoğunlaşacağı, derinleşeceği, kapsamlı hale geleceği anlaşılıyor. Çünkü savaşı yürüten güçler de bir geri çekilme durumu söz konusu değildir. Her ne kadar zorlandıkları için ABD, Türkiye zaman kazanmaya çalışıyorlar, ortamı oyalamak istiyorlarsa da gerçekte savaşı sona erdirmeye dönük, her hangi bir tutumları, yaklaşımları söz konusu değildir.

-Savaş Kürdistan parçalarında nasıl gelişebilir? Ya da önümüzdeki aylarda, mevsimlerde savaşın seyri nasıl olabilir?

Bu konuda özellikle Filistin İsrail çatışmasına bakmak yararlı olabilir. ABD’deki yeni yönetim, askeri çatışmaları Afganistan, Pakistan hattına yöneltmek istiyor. Bu konuda açıklamalar da yaptılar, asker sevkıyatında da bulunuyorlar. Afganistan’ı daha fazla askeri denetim altına aldıktan sonra, Irak’taki konumlarını derinleştirmeyi, dolaysıyla Suriye ve İran’ı geriletmeyi hedefliyorlar. Şu haliyle Suriye ve İran’ın üzerine gitmeye cesaret edemediler. Onun için Irak ve Filistin’deki çatışmalı durumu hafifletmeyi, çatışmalı ortamı Afganistan’da yoğunlaştırmayı, yeni politika olarak öngördüler. İsrail bu durumdan faydalanmak istedi. Henüz böyle bir politikaya ABD yönelmeden biraz da yönetim değişikliği sürecini fırsat bilerek Hamas'ı ezmeyi, Filistin üzerindeki hâkimiyetini daha çok artırmayı hedefledi.

FİLİSTİN’DE SAVAŞAN İRAN VE ABD’DİR, FİLİSTİN DİRENİŞİNİ SELAMLAMAK LAZIM

Diğer yandan ise, İran ve Suriye gibi güçler ABD’nin bu politikasını daha başlamadan boşa çıkartmak istiyorlar. Onlar da kendi güçlerine dayanarak başta Hamas olmak üzere ilişki içinde oldukları İslam’ı güçleri tahrik ve teşvik etiler. Hamas’a ateşkesi kaldırttılar. Çatışmalı ortamı tahrik ederek derinleştirdiler. Filistin-İsrail çatışmasının bu anlamda oldukça öğretici yanları vardır. Her ne kadar fiiliyatta savaşanlar, İsrail ve Filistin güçleri olsa da, gerçek anlamda savaşanlar Iran ve ABD’dir. Daha doğru önder Apo’nun değişiyle, ‘ilk devlet ile son devlet’ çatışıyor, herkes arada eziliyor. İlk devleti temsilen İran, Irak gibi güçler, devletçi sistemin son imparatorluk temsilcisi olarak ABD ile çatışma içindedirler ve diğer tüm güçler bu çatışma arasında eziliyorlar. Aslında Filistin’de savaşan güçler bunlar; ABD ile İran’dır, Arap devletleşmesidir. Fiiliyata olan ise, İsrail-Filistin çatışmasıdır. Zarar gören, büyük yaşayan Filistin halkıdır. Gerçekten de kahraman bir hal, yiğitçe direniyor. Kürt direnişine de önemli destek verdi. Kürt demokratik direnişinin en kardeş halkı oldu, dayanışmacı gücü oldu. Bu mazlum halkın kahramanca direnişini selamlamak lazım. Fakat ne yazık ki bu halk başka çıkarlar doğrultusunda geliştirilen çatışmalar altında ezdiriliyor. Kadınları, çocukları, insanları katledilir, hem de dünyanın gözü önünde. İsrail, ezerek Filistin dinamiğini hakimiyetini artırmak istemekte. Kimse de buna ses çıkaramıyor. Kimse de İsrail saldırılarını durduramıyor, engelleyemiyor. Bu içinde bulunduğumuz dünya gerçeğini ifade ediyor. Güç kimde ise, saldırı odur. Mevcut dünyada her hangi bir hukukun olmadığı, orman kanunun tamamen geçerliliğinin kuruduğu rahat görülüyor.

ABD’DEN DESTEK ALIRSA TÜRKİYE’DE KÜRTLERE SALDIRACAK

Bu bakımdan biz Türkiye fırsat bulursa Kürt halkına dönük yeni katliam ve soykırım saldırılarını yapacağını, yapabileceğini söyledik. Eylül 2008’deki terörle mücadele toplantılarında böyle tartışmaların yapıldığı, projelerin hazırlandığı tartışma götürmezdir. Nitekim Başbakan Tayip Erdoğan Hakkâri de, “Beğenmeyen çekip gitsin” derken, bu projeyi dillendirmişti. Savunma bakanı Ermeni ve Rum tehcirlerini gündeme getirirken, kamuoyunu hazırlamaya çalışıyordu. Bu açıdan Türkiye yönetiminin için bulunduğunu durumu görmemiz lazım. Eğer mevcut yönetim seçimleri de kazanır, egemenliğini güçlendirirse, ABD politikalarından gerekli desteği alırsa, İsrail’in Filistin halkına yönelttiği saldırıya benzer bir saldırıyı Türkiye yönetiminin de Kürt halkına yöneltebileceğini kuvvetle var saymamız gerekiyor. Bu olmaz, böyle bir saldırı gündemleşmez demek gaflet olur. Nitekim İlker Başbuğu yönetiminin yaklaşımının bu olduğu tartışma götürmezdir. Son derece faşist, şoven, milliyetçi bir duruşu var. AKP eliyle istendiği kadar, sahte açılımlar yapılmaya çalışılsın, TRT6 kurulsun, Kürdolojiden söz edilsin, bunun hiçbir geçerliliği yoktur Türkiye siyasetinde. Esas olan, Genelkurmay'ının duruşudur. Ve günümüzdeki Genelkurmay yönetiminin de yüzde yüz Kürt düşmanı olduğu, tek dil, tek millet, devlet, tek bayraktan başka hiçbir şey kabul etmediği tartışma götürmez bir gerçektir. Bunu İlker Başbuğu sayısız defa kamuoyu yönünde söyledi. En bağnaz en katı ulus devletçi olduğunu, ulus devlet yapılanmasında en küçük bir değişikliğe bile izin vermeyeceğini defalarca söyledi. Bunun için de ulus devleti aştırmayı hedefleyen, Türkiye’nin demokratikleşmesini öngören bütün girişimlere karşı azgınca saldırı yürütecektir. Zaten kendisi de bir Yahudi, dolaysıyla Yahudi bir İsrail’in Filistin halkına karşı yaptıklarının benzerini Müslüman Kürt halkına yöneltmekten geri durmayacağı açıktır. Bu bakımdan durum ciddi. Eğer bu şimdi bu güç böyle bir saldırı yapamıyorsa, zayıf olmasındır. Politik konjonktür el vermemesindir. Kürt halkının örgütlü ve direnme gücüne sahip olmasındandır. Yani biz direnerek bu katliamı önlüyoruz. Hareket olarak, halk olarak böyle önlüyoruz. Zayıf olsak, örgütsüz olsak bu saldırılar gerçekleşecektir. Bunu böyle bilmek anlamak lazım. O nedenle de esas alarak faşist saldırı ve katliamları, soykırımı önleyebilmek için, direnme gücümüz, örgütlüğümüzü, bilincimizi geliştirmemiz gereklidir. Kürt insanı, gençliği bu gerçeği çok iyi görmeli. Ne kadar bilinçli, örgütlü olursa, direnme gücünü geliştirirse o kadar böyle bir katliam ve soykırım tehdidini önleyebilir, ortadan kaldırabilir. Onun karşısında bir duruş kazanabilir. Bu işin başka yolu yoktur.

AKP’YE VERİLECEK HER OY KURŞUN OLACAKTIR

Bu bakımdan yerel seçimler elbette önemli. Şunu herkes görmeli, yerel seçimlerde AKP’ye verilecek her oy Kürt halkına, Kürt çocuğuna, kadınına, gencine sıkılan bir kurşun olacaktır. Bu anlaşılmayan bir husus değildir, tartışma götürmez bir gerçeği ifade ediyor. Bunu böyle bilelim, onun için de ideolojik olarak, siyasi olarak, örgütsel olarak bu tehdidi bertaraf edecek bir örgütsel, toplumsal duruşu sağlamamız, bilinçlenme, örgütlenme ve direnme gücümüzü geliştirmemiz lazım. Bunun için elbette halk kendi öz savunma örgütlenmesini geliştirmeli, bilincini geliştirmeli. Siyasi olarak AKP’yi teşhir ve tecrit en ileri düzeyde gelişmeli. Yerel seçimleri yurtsever demokratik siyaset mutlaka kazanabilmeli. Daha önemlisi gerillaya ve özgürlük hareketimizi güçlendirmek, büyütmek her türlü çaba harcanmalı. Gençliğin adağa çıkışı, gerillaya katılımının önünde hiç kimse engel olmamalıdır. En kutsal tutum ve çaba gençliğin, kızların ve erkeklerin dağa çıkışını teşvik etmek ve ona hizmet etmektir. Kimse bunun önünde engel olmamalıdır. Bunu önünde engel olmak demek, Kürt toplumuna yöneltilecek katliam ve soykırımın bir aleti, aracı haline gelmek demektir. Bu temelde gerillayı büyütmek, öz savunmayı geliştirmek, demokratik konfederalizm çizgisinde Kürt halkanın, gençliğinin, kadınlarının örgütlüğünü büyütmek, direnme gücünü geliştirmek tek doğru tutumdur. Şimdiki durum bu çerçevede seyrediyor.

AKP YEREL SEÇİMLERİ KAZANABİLMEK İÇİN OPERASYONLARI TEŞVİK EDİYOR

AKP yerel seçimi kazanabilmek için, askeri saldırıları tahrik ediyor, operasyonları teşvik ediyor. Kuzeyde ediyor, Güneye dönük yapıyor bunu, bir askeri darbe vurarak o sonca dayanıp seçimi kazanmak istiyor. Böyle bir siyaset anlayışı var. Tamamen rantçıdır. Kan üzerinde siyaset yapan, oy alarak seçim kazanmak isteyen bir duruşa sahip. Bunlar birer gerçek. Bunları boşa çıkartmamız lazım. AKP’ye bu fırsatı verememek gerekiyor. Fakat esas olarak seçim sonrasındaki sürecin nasıl gelişeceğini seçimin sonuçlarının belirleyeceğidir. Bunun da görmek gerekiyor. İçinde bulunduğumuz süreçte bazı tartışmalar gelişmişti. Biz umut ettik ki bu tartışmalar derinleştirilir. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorunu demokratik siyasi çözümünü öngören bir çizgiye çekilir. Fakat bu yönlü gelişme zayıf kalıyor. Tartışmalar saman alevi gibi bir gürleşiyor, bakıyorsun sönüp gidiyor. Demek ki tutarlı bir zihniyet ve politika değişimine dayanmıyor. Böyle bir siyasi güç ortada yok. Hepsi günlük, anlık siyasetin gereklerine göre oluyor. Onun için de bazı tartışmalar aldanmamak lazım. Evet, biz demokratik siyasi çözümden yanayız. Bunun için her türlü siyasi çalışmaya açığız, hazırız. Tartışmaya da hazırız. Fakat her şeyi bizim elimizde değil. Dikkat edilirse, karşımızdaki güç böyle değildir. Onun için somut gerçekleri görmek, ona göre davranmak zorundayız. Bu da bizim, duyarlı, dikkatli, örgütlü olmamız gerektiriyor. Bunun için çok fazla bir netlik, açıklık içinde bulunduğumuz siyasi süreçte gözükmüyor. Her şeyi çok muğlâk, parçalı, karmaşıktır. Kurt bulanık havayı sever derler. Kurdun seveceği hava söz konusudur. Öyle anlaşılıyor ki bu durum devam edecek. Bunu değiştirecek bir barışçıl, siyasi tutum, öyle yakın bir zamanda güçlü bir biçimde gelişmeyecek. Gerisi seçimin sonuçlarının sonraki süreci belirlemesidir. Bu bakımdan seçim sonuçları önemli olmaktadır. Gerçekten bir siyasi mücadele sürecinin gelişmesine mi yol açacak? Yoksa askeri çatışmayı daha mı derinleştirecek? Onu seçim sonuçları gösterecek ve seçim sonrasında göreceğiz. Her ikisinde de açık bir ortam söz konusudur. Siyasi mücadele süreci gelişebileceği gibi, geçen beş yılı kat kat aşan yoğunlukta bir savaş durumu da gündeme gelebilir. İlker Başbuğu yönetimi fırsat bulursa böyle bir süreci geliştirmek isteyeceği anlaşılıyor. Demokratik kamuoyu, siyasi süreci geliştirerek bunu engelleyebilirse engeller, engelleyemezse 2009’un yazında çatışmalar önceki yılları kat kat aşan bir düzeyde ortaya çıkabilir. Biz böyle görüyoruz, böyle değerlendiriyoruz. Buna göre de kendimizi hazırlıyoruz. Gerillanın hazırlıkları iyidir, bunu daha geliştiriyor, geliştirecek. Halkın duruşu da iyidir, serhildanlarda büyük bir direnişçi, tutumu ortaya koydu. İran karşısında da Doğu halkının durumu böyledir.

İRAN SADECE KENDİ ÇIKARINI DÜŞÜNÜYOR

İran menfaatçi, kendi çıkarından başkasını düşünmüyor. Dikkat ederseniz Filistin halkının çektiği acıların sorumlularından birisi de İran’dır. Kendisi siyasi çıkarları için Filistin halkı gibi, çok mazlum bir halkın bu kadar acı çekmesine rahatlıkla göze alabiliyor. İran herkesi böyle görmek istiyor. Kürt halkını da, PKK’yi de, Filistin halkı ve Hamas gibi, kendi politikalarının aleti yapmak istiyor. Biz buna izin vermedik. Önderlik çizgisi böyle bir durumu engelledi, reddetti. İran buna da duyduğu öfkeyle tehdit ediyor, saldırıyor, güya irademizi kıracak, bunlar boş tutumlardır. Zorda olan kendileridir aslında. Şimdiye kadar Kürt halkanın verdiği güçle, destekle ayakta kaldılar. Kendilerine bu kadar hizmet etti bu halk, şimdi onun karşılığını katliamla olarak veriyorlar. Kürt halkı da gerçekleri görüyor Kuzeyde, Güneyde, Batıda olduğu gibi, Doğu Kürdistan’da da gerçekleri görüyor. İran’ın gerçek yüzünü de görüyoruz. Ne kadar dost olduğunu, ne kadar bölge halklarının kardeşliğinden yana olduğuna olduğunu anlıyoruz. İran karşısında da Kürt halkının örgütsel duşu, meşru savunma çizgisinde iyidir. 2008 yılında önemli bir gelişme yaşandı. Güçlü bir mevzilenme ortaya çıktı. Her türlü saldırı karşısında ayakta kalma gücünü Doğu Kürdistan’ın direnişi gösterecektir. İran’ın, ABD ile yürüttüğü mücadeleyi Filistin halkı üzerinden, Kürdistan halkı üzerinden yürütmesine izin verilmeyecektir. Kürt halkı, Filistin halkının düştüğü duruma düşmeyecektir, düşürülmeyecektir. Gerisi o zaman Türkiye ile ittifak yapıp saldırısıdır. Zaten iki yıldır saldırıyor, 2009’da da saldırabilir. Bu saldırılar karşısında da Kürt halkı aktif bir direnme gösterme gücüne hazırlığına sahiptir.

ERGENEKON’DA İLGİNÇ ÜÇ NOKTA

-Ergenekon operasyonu kapsamında yeni gözaltılar yaşandı, toprağın altında silahlar çıkarıldı. Ergenekon operasyonu derin devletin yeniden dizaynı mı, Kürt hareketine PKK’ye karşı yeni bir örgütleme mi geliştiriliyor?

Bu Ergenekon soruşturması gerçekten de gittikçe ilginç bir hal aldı. İlginçlik üç noktada ortaya çıkıyor. Birci husus, ordu bu kadar işin için karışmış, hem de en üst düzeyde generaller düzeyinde, mevcut soruşturma ile kimsi de olsa bazı gerçekler ortaya çıkıyor. Bu tabi ordunun deşifre olmasına, itibar ve otorite kaybetmesine yol açıyor. Türkiye’nin en güvenilir denilen kurumu şimdi en güvenilmez kurum olarak ortaya çıkıyor. Bunun hem generaller, tüm ordu gücü üzerine, hem de Türkiye toplumu üzerindeki etkisi çok olacak. Ciddi bir psikolojik tramvaya yol açacaktır. Bu oldukça önemli bir husus.

Diğer bir ilginçlik, çok farklı kategoriler bir arada ortaya çıkıyorlar. Susurluk için bu söylenmişti. Siyaset, ticaret, mafya bileşkesi açığa çıkartıldı denmişti. Şimdi bu tür bileşkeler çok aşan bir tuhaf durum söz konusu. Bir yandan en çok askere karşı olduğunu söyleyen ile bir general bir arada örgüt olarak ortaya çıkıyor. Diğer yandan, kendine solcu diyenle, en katı milliyetçi olan birada aynı örgütte yer almış görünüyor. Tuhaf bileşkeler var. Öyle örgütler oluşmuş ki, demek ki ideoloji, siyaset burada hiç işlemediği gibi, tam kombinezon var. Her türden, her cinsten her çeşitten insan biraya getirilmiş. Önemli bir örgütlenme modeli olduğu görülüyor.

Diğer ilginç bir yan ise, son tutuklamalar ile gelişen bir düzey yine. Örneğin orgeneral Tuncer Kılınç’ın durumu. Bu kişi uzun süre Milli Güvenlik Kurulu genel sekreterliği yaptı. Yani Türkiye’yi yöneten oligarşinin koordinatörüydü, sözcüsüydü, karar alma, karar düzenleme mekanizmasıydı. Bu kişinin de devlet içinde ayrı bir örgüt kurduğu ortaya çıktı. Zaten söylemleriyle bunu görev başındayken de yansıtıyordu. Şimdi bir kere daha bu ortaya çıktı. Eğer tutuklanmadıysa, bu Genelkurmay müdahalesi sonucu oldu. Yoksa Tuncer Kılınç da diğer generaller de tutuklanacaklardı. Genelkurmay başkanlığında yapılan toplantı ardından İlker Başbuğun cumhurbaşkanı ve başbakanla yaptığı görüşmelerde bu tutuklama engellendi. Yani genelkurmay engelledi, siyaset engelledi. Bu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu düzeyde soruşturmaya genelkurmay tarafından müdahale edildi. Fakat böyle olsa Tuncer Kılınç tutuksuz yargılanıyor ve idea terörist olmak, terör örgütü kurmaktır. Bu kişi milli güvenlik kurulunun sekreteriydi, kurduğu örgüt milli güvenlik kuruludur. Eğer Tucer Kılınç terör örgütü kurmuşsa, teröristse, o zaman Milli güvenlik kurulu terör örgütü olmuyor mu? Milli güvenlik kurulu terör örgütü ise, Türkiye cumhuriyeti devleti bir terör devleti oluyor. Oldukça karmaşık, ilginç bir durum ortaya çıktı. İfade ettiğimiz gibi. Kafalar karışıktır, anlamak çok zor. Biz uzun süre devlet terörü uygulanıyor, devletin terör uygulayan kurumları vardır dedik, bize karşı her türlü saldırı yapıldı. Şimdi bizim dediğimizden daha da öteye devletin tümden bir terör örgütü olduğunu devletin kendisi iddia ediyor. İlginç bir durum, karmaşık bir durumdur. Bu ilginç hususlar işin bir yanı elbette.

GERÇEKTE İŞİN ÖZÜ NEDİR?

Gerçekte işin özü nedir? Bu Ergenekon olgusu neyi ifade eder? Biz Türkiye’de Ergenekon gibi bir örgütlenme demek, kontr -gerilla demektir. Bu Türkiye tarihiyle de bağlı. Ve yine Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine ve NATO’ya girişiyle da bağlı bir husustu. Giderek birleşti ve bir olgu haline geldi. Gerçekte Ergenekon var mıdır? Olabilir. Ergenekon ismiyle, veya başka bir isimle bir olgu vardır. Derin devlet deniliyordu, devletin çelik çekirdeği deniliyordu. Türkiye’de şöyle bir olgu var. Aslında devletin tümünü koordine eden bir oluşum var. Bu resmiyete ve fiili görünürde Milli güvenlik kurulu olarak ortaya çıkıyor. Fakat onunla da sınırlı değil, onun da ötesinde gizil olan, resmiyeti ve legalitesi bulunmayan bir koordinasyon örgütünün varlığını insan hissediyor, Türk devletine bakınca. Herhalde Ergenekon, asıl bu örgüt oluyor. Bunu için de ordunun en üst kademesi var, siyasetin en üst kademesi var, ilahiyatın en üst kademesi var, üniversitenin en üst kademesi var, sermayenin en üst kademesi var. Yani bir çekilik çekirdek, esas olarak da Genelkurmay tarafından koordine ediliyor, yönlendiriliyor. Şimdi bu bir koordinasyondur, buna bağlı yüzlerce, binlerce örgüt var. Sivil, asker, siyasi, ideolojik, demokratik, kültürel, ekonomik vb. her alana dönüktür. Belki binlercedir bu örgüt. Ergenekon bunların hepsini koordine eden, koordinasyon kurulu olabilir. Türkiye’de devleti ve toplumu denetleyen ve yönlendiren böyle bir koordinasyonun olduğunun var saymamız lazım. Bu koordinasyon bunun dışına çıkılmasına izin vermiyor. Böyle bir denetim içine olan sağcılık, solculuk, milliyetçilik, İslamcılık her şeyi serbest, yapılabiliyor, yasal statü kazanabiliyor. Tabi sınırın dışına taşmamak kaydıyla, bunun dışına taşan teröristi sayılıyor, ezilmek için devlet savaş açıyor. Geçtiğimiz süreçte 12 Eylül 1980’dene bu yana Kürtler bu sınır dışına çıktılar, PKK bu sınırı aştı ve bu nedenle terör örgütü sayıldı. Bu koordinasyon PKK’ye karşı savaş açtı. Devlet savaştı PKK’ye karşı bu temelde. Dolaysıyla devlet bütün kurumlarını, örgütlerini kişilerini aslında kullandı bu savaşta. Yasal çerçevede kullandı, yasal dışı çerçevede kullandı. Askeri olarak kullandı, ekonomik, siyasi, ideolojik, psikolojik olarak kullandı. Ama kullanılmayan hiç kimse kalmadı. Devlet kullandı, dolaysıyla geçen dönemin kirinden, pasından, yasa dışılığından, suçundan her kes sorumlu. Sorumlulukları farklı olmak kaydıyla herkesin belli bir düzeyde sorumluğu var. Kimisinin az, kimisinin çok. Kimi kontor-gerillacılık yaptı, kimisi tetikçilik yaptı, kimsi siyasal alanda özeltimcilik yaptı, kimisi de diplomasi alanında özeltimcilik yaptı, ama herkes bu koordinasyon tarafından, PKK’ye karşı yürütülen savaşın bir argümanı olarak kullanıldı. Aslında Ergenekon budur. Devletin kendisidir. Devleti yönlendiren, çelik çekirdektir. Bu açığa çıkartılmıyor, gizleniyor, korunmak isteniliyor. İşin bir yanı da budur. Tutuklanan, üzerine gidilen, açığa çıkartılan çevreler var. Daha çok JİTEM çevreleri, Jandarmaya dayalı çevreler. Jandarmanın geliştirdiği örgütlenme, onunla ilişkili olan, çeşitli kişilikler, kurumlar. Bunlar esas olarak Kürdistan’da savaştılar, PKK’ye karşı savaştılar. Bazıları diyor, bunlar PKK ile söyle ilişkiliydiler, böyle ilişkiliydiler. Ne alakası var. İbrahim Şahin’in PKK ile ne alakası var. Korkut Eke’nin PKK ile ne alakası var. Levent Ersöz’ün PKK ile ne alakası var. Bunlar PKK’ye karşı en çok savaşan örgütleri oluşturuyorlar. Devlette önceden bunlar etkiliydiler. Dolaysıyla PKK direnişi gelişince, ona karşı ilk elden savaşanlar bunlar oldular. Her türlü yasa dışı iş de yaptılar. Gerçekte Kürdistan’daki suçlar açığa çıkartılmadıkça, Türkiye’de temizli olmaz. Türkiye siyaseti, toplumsal duruşu, psikolojisi temizlenemez. Kürt sorunu çözülmedikçe de, Kürt sorunu çözümü yaklaşımı esas alınmadıkça da, Kürdistan’daki cinayetler, katliamlar açığa çıkartılmaz. Kürdistan’da işlenen suçlarının üzerine gidilmez, bu açık bir olgu.

ERGENEKON SORUŞTURMASI KANLI BİR İKTİDAR ÇATIŞMASINI ANDIRIYOR

Bu güçler, mevcut şimdi tutuklanan Ergenekon terör örgütü diye tanımlanıp, suçlananlar aslında Kürdistan’da en çok savaşan, PKK’ya karşı en çok savaşmış olan, kirli savaşı, faili meçhulleri en çok yürüten kliktir. En milliyetçi şoven kliktir. Büyük bir saldırı yürüttüler. Kürdistan’daki savaştan, Kürt halkı üzerinde yürütülen katliamlardan sorumludurlar. Fakat bu güçler giderek şöyle bir duruma da gelmişlerdir. Yürüttükleri yasa dışı, özel kirli savaşla başarılı olamamışlardı. Sonuçta, sanki bir kırılma kendi içlerinde yaşıyorlardı. Birçok emekli general, subay, veya siyasetçi görünen bu noktada açıklama yaptılar. Bu iş şiddetle olmuyor, biz yaptık başaramadık, bu yolla olmaz başka yol gereklidir diye çeşitli açıklamalar geçen dönemde yaptılar. Niye yaptılar? Belli değildi, çünkü bu yöntemle, yani katliamla, kirli savaşla olmaz derken, doğrusu şudur, Kürt sorunu şöyle çözülsün bir demokratik yaklaşım da koymuyorlardı. Öyle bir çözüm yaklaşımı görmedik. Fakat sadece her türlü katliamlar yaptılar, başarılı olamadılar. Örneğin, M. Ağar, “bin operasyon yaptım diyordu sonuç alamadım. Dağdan ovaya indirmek lazım” diye parti başkanıyken açıklama yapmak durumda kaldı. Hepsi benzerdi, çok cinayet işledirler. Elleri çok yurtsever, demokrat Kürt insanın kanına bulaştı. Bu bir gerçektir. Fakat başarı böyle olmuyor diye açıklamalar yapıyorlardı. Şimdi bu kesim tasfiye edilmeye çalışılıyor. Tutuklananlar, üzerine gidilenler bunlardır. Bunlar savaşta başarılı olmadılar, savaş dışı çözüm üretme de başarılı olamadılar. Örneğin, Yalçın Küçük’tür, Doğu Parinçek’tir, benzeri güçler PKK ile ilgilenmeye de çalıştılar. Bir yandan şiddetle PKK imha edilmeye çalışken, diğer yandan kendi yörüngelerine çekmek de istediler. Fakat onu da geliştirip, o yönlü de başarılı olamadılar. Şimdi başarısız kaldılar diye mi sorumlu tutulup cezalandırılıyorlar. Yoksa bu kesim artık rolünü oynadı, başarısız kaldı, artık bir şeyi yapamaz, atılmalı, PKK’ye karşı, Kürt halkına karşı, inkâr ve imha rejimini daha katı etkili yürütecek yeni bir oluş mu yaratılmamı diye böyle saldırı yürütülüyor. Tabi işin özünü çok anlamış değiliz. Gerçekte çok ciddi bir iktidar savaşımı var, Zap operasyonu ardından bu çatışma gündeme geldi, giderek AKP ile İlker Başbuğ uzlaştı, ama yeni bir yönetim kurmuş olsalar da, iktidar savaşımı bitmedi. Ergenekon soruşturması, Türkiye yönetimi içinde kanlı bir iktidar savaşımını andırıyor.

BİR KLİK TASFİYET EDİLİYOR, YENİ BİR KLİK KURULUYOR

1993’te de Türkiye böyle iktidar savaşımını yaşadı. Turgut Özal’ın, Eşref Bitlis’in, yine bazı general ve subayların, istihbarat mensuplarının ölümü bu temelde yaşanmıştı. Bir iç çatışma yaşanmış, yönetimde çeteci ekip etkili hale gelerek, diğer kliği, Özel kliğini tasfiye etmişti. Şimdi de bir klik tasfiye ediliyor. Geçmişte çok kullanılan, Kürt halkına ve PKK’ye karşı savaşta kullanılmış olan klik tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bu klik, her halde 2003, 2004’te tasfiye edileceğini anladığı için, kendi içinde bazıları darbe yapmaya da yönelmiş. Basına yansıyan bilgilerden öğrendiğimize göre böyle girişim de var. Er Uygur’dur, Levent Ersöz’dür, onlar bir darbe arayışçısı konumdalar. Biliniyor, Türkiye’de de böyle, genel kural da böyledir, başarılı darbe yaptın mı, devlet başkanı olursun, devleti ele geçirirsin, başarısız darbe yaparsan da tutuklanır idame gidersin. Nitekim bunların darbesi başarısız olmuştur. Açığa çıkarılmıştı. Öyle görünüyor ki ABD’den onay alamadı, ABD bu darbeye yeşil ışık yakmadı, karşı çıktı, dolaysıyla da darbe açığa çıkartıldı. Şimdi darbeciler tasfiye ediliyorlar. ABD bu tasfiyenin arkasında vardır. Bir yandan AKP hükümetine karşı darbe yapmak isteyenlere, AKP tasfiye etmeye çalışıyor, diğer yandan da ABD çizgisine karşı, Avrasya çizgisini savunanlar, Rusya, İran, Çin, Hindistan’la ittifakı savunanlar, tasfiye edilmeye çalışılıyorlar. Yani işin arkasında Amerika da var, AKP de var, bu operasyonu onlar yürütüyorlar. Böylece bir iç çatışma, iktidar çatışması yaşanıyor. Bir klik tasfiye edilerek yenisi kurulmak isteniliyor. Yani kendini milliyetçi klik olarak gösteren, iktidar kliği tasfiye edilerek her halde Türk İslam sentezine dayalı, ABD’nin ılımlı İslam'ı olarak algılanan klik, iktidarda yerleştiriliyor. Genel Ergenekon’u devlet olan gücün bir ucu tasfiye edilerek, diğer uç ana gövde haline geliyor. Türkiye devleti kabuk değiştiriyor. ABD’nin egemenliği, tahakkümü daha çok artıyor. ABD’nin ılımlı İslam çizgisine göre, bir Türk devlet şekillenmesi yaratılmak, Türk devleti böyle çizgiye oturtulmak, böyle bir sistem oluşturulmak isteniyor. Görülen bazı hususlar böyledir. Tabi bu konuda çok somut, ayrıntılı görüşlerde belirtecek durumda değiliz. Bazı yönleriyle bu Ergenekon soruşturması dair gözlerimizi ifade ettik. Son olarak şunu söylememiz lazım, tasfiye edilen klik PKK ile savaşmış kliktir. Fakat savaşla PKK’nin tasfiye edilemeyeceğini noktasına gelmiş kliktir. Böyle bir noktaya gelse de, Kürt sorunun demokratik siyasi çözümü noktasına gelemeyen, böyle çizgi de üretememiş olan kliktir. Tasfiye edilenin durumu budur.

-Tasfiye edenlerin durumu ne?

Onlarında, Kürt sorunun demokratik siyasi çözümü temelinde böyle bir mücadele yürütmedikleri çok nettir. Bu konuda özellikle Kürt halkı, Kürt özgürlük hareketi, Kürt aydınları yanılmamalıdır. Mevcut kliği tasfiye etmeye çalışanlar, demokratik değillerdir. Kürt sorunun demokratik çözümünden yana değillerdir. Dikkat edilirse öyle bir yaklaşım, ilişki, ittifak içerisinde bunu yapmıyorlar. Türkiye’nin demokratikleşmesi çabası temelinde bu Ergenekon soruşturması yürümüyor, öyle yürüseydi iyiydi, destek vermek gerekirdi. Ama hayır, öyle değildir. Türkiye’yi demokratikleştirme hareketi değildir, sadece iktidar mücadelesidir. Aynı çizgiyi, benzer çizgiyi uygulayan devleti elinde tutan bazı isimler gidiyor, yerine bir başka isim geliyor. Ali gidiyor, Veli geliyor. Zihniyet aynıdır, siyaset aynıdır. Mevcut Türkiye oligarşisini, despotizmini olduğu gibi yürütmek üzere iktidar el değiştiriyor, yeni kişiler iktidara geliyor. Değişen sadece budur.

Diğer yandan Kürt sorunu açısından durum daha vahimdir. Kürt sorunun çözümünü yönünde her hangi bir hangi bir şeyi yoktur. PKK’ye karşı savaş sürdürülüyor. DTP üzerinde her türlü baskı uygulanıyor. İnkâr ve imha siyaseti ve zihniyeti olduğu gibi korunuyor. Bu temelde mevcut soruşturma yürütülüyor.

Ergenekon soruşturması yürütülürken, Kürt halkına karşı da, inkâr ve imha savaşı bütün alanlarda, ekonomiden askerliğe kadar, gerilladan, Önder Apo’ya, halka kadar, azgın bir saldırı temelinde yürütülüyor. Bu bakımdan mevcut soruşturmanın, Ergenekon soruşturmasının Kürdistan’da işlenmiş cinayetleri, katliamları, köy boşaltmaları, ki dört bin civarında köy boşaltıldı, beş altı bin insan faili meçhul adı altında katledildi, hala binlerce kayıp var, bulunamıyor. Zindanlarda çürütüldüler. Bunları açığa çıkartmak ve bu temel Kürt sorunun çözümü yönünde, siyasi çözümü yönünde bir adım atmak gibi bir gelişme kesinlikle olmuyor. Bu ne demektir? Mevcut klik iktidarını sağlamlaştırırsa, aslında şimdi Ergenekon soruşturulmasıyla tutukladıklarının, soruşturduklarının yaptığının bir benzerini, hatta daha azgın, daha faşistçe, daha saldırgan bir biçimde yapacaktır. Buna açık bir ortam da var. Bu gerçeği anlamamız, görmemiz, bu bakımdan da oldukça dikkatli olmamız gerekli. Aslında, böyle bir süreçte Kürdistan’da 12 Eylül 1980’den bu güne kadar işlenmiş her türlü katliamı, cinayeti aydınlatıcı bir çalışma yürütmek yerindedir, değerlidir. Kürt halkı üzerinde yürütülmüş katliamın bütün verilerini otaya dökmek, ister yakalanan olsun, ister yakalayanlar, inkâr ve imha sistemini sürdürmek üzere, Kürt halkına karşı savaş yürütenlerin geçmişte yapmış olduğu uygulamaları açığa çıkarmak, deşifre etmek, bu sürecin netleşmesi açısında oldukça yararlı olabilir. Bu biçimde mevcut soruşturmanın yönünü Kürdistan’da ki gerçeklerinin açığa çıkartılıp aydınlatılmasına doğru kaydırmaya çalışmak yerindedir. Bu tür çabalar, sonuç verebilir. Yüzeysel bir biçimde bazı kişileri suçlayarak, aslında Ergenekon’u, kontr-gerillayı temize çıkarmaya ve yeniden yapılandırmaya çalışanların oyunu bozabilir. İplerin elinden kaçırmasına giderek gerçeklerin açığa çıkmasına yol açabilir. Bu yönlü bir çalışmak yerindedir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz. Bu tür çabalarla Türkiye demokratikleşmez, Kürt sorunun demokratik çözümü gerçekleşmez. Oysa Türkiye’nin demokratikleşmeye, gerçek bir demokrasiye ve Kürt sorunun demokratik siyasi çözümüne ihtiyacı var. Buna ulaşabilmek için de, bu kirli, kötü iktidar savaşımından durmak lazım. Ergenekon soruşturması gibi, soruşturmalara bu yapılamaz. Gerçekten suçlu olamayan yok gibidir. Eli Kürt kanına, emekçi, yurtsever emekçi kanına bulaşmamış, egemen güç yok gibidir. Bu noktada aslında Ergenekon gibi soruşturmalar yerine, gerçekleri açığa çıkartacak ve kabul etme temelinde Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorunun demokratik çözümünü öngören bir düzeltmeyi sağlatmak çözüm verebilir. Bununda yolu, Hakikat ve Adalet Komisyon’unun kurulmasıdır. Önder Apo, defalarca bu yönlü çağrı yapıyor. Hareketimiz bu tür girişimlerine destek vereceğini açıkladı. Türkiye’nin bir Hakikat ve Adalet komisyonuna ihtiyaç var. Bu oldukça etkili ve yetkili bir komisyon olmalı, geçmişte işlenen bütün kötülükleri, suçları ortaya çıkartmalıdır. Suçluları da ortaya çıkartmalı ve tutuklayıp birbirini öldürmek, iktidardan düşürmek yerine, herkes suçunu kabul edip kendisini düzelterek, demokratik dönüşüm temelinde, yeni bir toplumsal ve siyasal sistemin kurulması esas alınmalıdır. Çözüm böyle olur, Türkiye bu biçimde demokratikleşir, Kürt sorunun demokratik çözümü bu yöntemle gelişebilir. Demokratik zihniyetle tutum temelinde herkesin suçunu kabul ederek, kendisini düzelmesini öngören bir demokratik tutum ve affetmeye ihtiyaç var. Öyle birbirini suçlamak, cezalandırmakla bu sorun çözülemez, ona kalkılırsa daha derin çatışamaya ve kan dökmeye yol açar. Çünkü suçlu olmayan yok, eli kana buluşmamış olan yok. Bu kadar 30 yıldır işlenmiş cinayetler, kirli savaş, dökülmüş kan var ortada. Onun için bu tür yöntemler yerine, Hakikat ve Adalet komisyonun aydınlatıcılığı temelinde zihniyet, politika ve yapılanmada, yaşamda demokratikleşmeyi esas alan bir dönüşümün yaşanması en doğrusudur. Türkiye’yi düze çıkartacak, demokratikleştirecek, bu tür çatışmalardan kurtaracak olan budur. Türkiye’yi kendi iç çatışmasına gömülerek gücünü tüketmekten kurtaracak olan budur. Yine Türkiye’nin dış güçlere alet olmasını, dış güçlerin, ABD’nin isteği doğrultusunda hareket eden bir güç olmasını ortadan kaldıracak olan da budur. Yoksa böyle olmazsa, mevcut Ergenekon soruşturması gibi yaklaşımlar, ilk çatışmayı daha da çok derinleştirir. Çelişkileri artırır, Türkiye’nin gücünü kedini iç çatışması içerisinde bitirir. Demokrasiyi, dayanışmayı, kardeşliği yok eder, tam tersine; katliam ve soykırım sistemini daha çok derinleştirir. Bu biçimde kendini içinde parçalanan, çatışan bir Türkiye de dışa daha çok muhtaç olan, daha fazla bağlanan, daha çok işbirlikçileşen bir Türkiye olur. Dış güçlere muhtaç kalır, dolaysıyla da küresel sermayenin Truva atı olarak, kılıcı olarak, halklara, demokratik güçlere saldıran bir konuma düşer, bu kötüdür, tehlikelidir. Gidişat bu yöndedir. Bu gidişatı, kesinlikle önlemek lazım. Bunun için de dış güçlerinin oyununa gelmeden, yine içteki bu kadar çıkarcı, kavgacı duruma düşmeden, Hakikat ve Adalet komisyonun aydınlatıcılığı temelinde, bir demokratik dönüşüm ve düzeltme yapmak, Türkiye’yi demokratik devleti haline getirmek, Kürt sorunun demokratik çözümünü de gerçekleştirmek, Türkiye’nin gücünü artırır. Türkiye’yi yeni bir yola, özgür, demokratik yaşam yoluna götürür, olması gereken de budur, doğrusu budur. PKK mücadelesi bunu öngörüyor, Kürt halkı böyle bir Türkiye istiyor, böyle bir Türkiye’de, bütün halklarla omuz omuza, kardeşçe, birlik içinde yaşamaya evet diyor. Ama böyle olmaz da, çatışmalı durum sürer ve durumun bedeli de Filistin halkına ödetildiği gibi, burada Kürt halkına ödetilmeye kalkılırsa, buna karşı da Kürt halkı kendi demokrasisini geliştirerek sonuna kadar direnecektir. Herkes bunu böyle bilmelidir. Böyle bir bilinci ve örgütlüğü Kürt halkı kazanmıştır. Önümüzdeki süreçte de kendisine saldırılırsa, direnerek hem Türk, hem Kürt demokrasinin yaratıcısı olacak, diğer yandan demokratik dönüşüm öngörülürse de, bu en aktif, en ileri düzeyde katılım gösterecektir. Herkesten çok mütevazı davranacak, olgunca yaklaşacak, demokratik dönüşümün ve demokratik çözümün en güçlü yaratıcısı haline gelecektir.

Hiç yorum yok: