30 Mart 2010 Salı

AKP Anayasa Komplosu Peşinde

Yeni_Özgür_PolitikaAKP demokratik bir anayasa yapmıyor, kendisini güçlendirmeyi hedefliyor. Bu da bir anayasal komplo ve darbe anlamına gelmektedir. Bu değişikliklerle bırakalım demokratikleşmeyi, demokratik güçlere komplo kurmayı amaçlamaktadır. Demokratik özlemin ve bu temelde demokrasi hareketinin Türkiye açısından olmazsa olmaz bir ihtiyaç hale geldiği dönemde bu sözde değişiklikler bu anlama geliyor.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu anayasanın kısmi değişimi konusunda AKP’nin oyununa gelinmemesi gerektiğini belirterek, “demokratikleşmeyi değil de, kendi iktidarını sistem içinde güçlendirmeyi hedefleyen AKP’nin demokratikleşmeyi geliştirecek ne bir anayasa yapma gücü vardır, ne de öngördüğü değişiklikler bu çerçevededir. Bu açıdan demokrasi güçlerini ve Kürtleri memnun edecek bir paket değildir. Bu yönüyle demokrasi güçleri ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin böyle bir paketi desteklemesi mümkün değildir” dedi.

AKP’nin kısmi anayasa değişikliği paketinde Kürtleri ilgilendiren maddeler olmadığı gibi, Kürtlerin hassas olduğu TMK’nın köklü değiştirilmesi ve seçim barajının düşürülmesi gibi adımların da atılmayacağı görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin kısmi anayasa değişikliğini gündeme getirmesinin nedeni Türkiye’yi demokratikleştirmek ve temel sorunlarına çözüm bulmak değildir. AKP halkın demokratik değerlerini sömürerek iktidara geldiği halde demokratikleşmede ciddi bir gelişme yaratamamıştır. Çünkü Türkiye’deki demokrasinin anahtarı olan Kürt sorununun çözümünde ciddi adımlar atılmayınca, doğal olarak Türkiye’nin genel anlamda demokratikleşmesinde de gelişme sağlanamamıştır. Çünkü Türkiye’de Kürtler yararlanır diye demokratik adımlar atılmıyor. Kürt sorununu çözecek demokratik adımlar atılmayınca da, Türkiye’de demokrasi sözde kalıyor. Köklü bir anayasa, hukuk ve yasa reformu yapılmadığı gibi, ortaya çıkan demokratik birikimler de demokrasinin gelişmesi doğrultusunda değerlendirilemiyor.

AKP, Kürt sorununu çözemediği için doğal olarak da söylediği demokrasi söylemleri demagojiden öteye gitmemiştir. Bu nedenle de sözde demokratlığı, sözde Müslümanlığı yıpranmıştır. AKP bu durumu görerek yakınlaşan yeni seçimde yine alternatifsiz bir güç olduğunu ortaya koymak için bu anayasa değişikliklerini gündeme getirmiştir. Ona göre Türkiye’deki sol ve demokrasi güçleri toparlanarak demokratik alternatif haline gelemiyor. MHP’nin zaten kimliği bellidir. CHP ise son yıllarda demokrasi konusunda çok tutucu, hatta demokratikleşmeyle ters bir politik tutum içinde olmuştur. AKP bu durumu bir alternatifsizlik olarak görüp değerlendirmeye çalışmaktadır. Seçim öncesi “demokratik reformlar yapıyorum, 12 Eylül Anayasası’nın kimi olumsuz maddelerini değiştiriyorum, 12 Eylül’ü yapanları yargılama yolunu açıyorum” biçimindeki yaklaşımlarla, yine toplumu aldatarak iktidar olmak istemektedir.

Amaç Türkiye’nin demokratikleşmesi değil de, yeni bir seçim kazanmak olduğundan Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili temel konularda herhangi bir değişikliğe gitmemektedir. Kürt sorununun çözümünü ilgilendiren anayasa değişikliği yapmıyor. Zaten Cemil Çiçek “bizim de 5 madde dışında anayasayı tümden değiştirme yaklaşımımız var” derken ne demokratikleşmeden ne de Kürt sorununun çözümünden yana olduklarını göstermiştir. Çünkü 12 Eylül Anayasası’nın ruhunu belirleyen zaten bu 5 maddedir. Bu 5 madde Kürtler üzerinde siyasi egemenliği kurmayı ve kültürel soykırımı tamamlamayı sağlayan maddeler olduğu gibi, demokrasi ve sol güçlerin de baskı altına alınmasına yol açan maddelerdir.

Zaten AKP’nin Grup Başkanvekillerinden Bozdağ, Barış ve Demokrasi Partisi’nin paketi desteklemek için öne sürdüğü kırmızı çizgilerden olan seçim barajını düşürmeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. “biz barajı düşürmeyiz” demiştir. Barajın Türkiye’de istikrarın garantisi olduğu biçiminde sözler söylemiştir. Bu bile AKP’nin ne kadar antidemokratik zihniyete sahip olduğunu göstermektedir. Toplumsal kesimlerin temsil edilmemeleri herhangi bir ülkede siyasi sorunlar yaratır ve siyasi istikrarsızlık ortaya çıkartır. Bu barajın en başta da Kürt halkının demokratik siyasi güçlerinin Meclis’e girmesinin engellenmesi için konulduğunu herkes bilmektedir. Şimdi Kürtlerin demokratik siyasetçilerinin Meclis’e girmesinin önünü kesmek isteyen bir AKP, Kürt sorununu çözebilir mi? Kürtleri demokratik sistem içine almayan, bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümü için koşulları hazırlamayan bir AKP’nin demokratikliğinden söz edilebilir mi? Ya da böyle bir hükümet demokratik anayasa paketi ortaya koyabilir mi? Bu açıdan AKP bu zihniyetle anayasanın özünü ve ruhunu değiştiremeyeceği gibi Kürt sorunu ve demokratikleşme konusunda da adımlar atamaz.

Anlaşılıyor ki AKP bu değişikliklerle en başta da kendisiyle sorun yaşayan yargıyı sınırlayıp kendisinin kontrolünde, etkisinde bir yargı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Kuşkusuz Türkiye’de yargı gericidir, faşist zihniyettedir, toplum üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Ama yargının, hakimlerin böyle bir tutum içine girmesinin nedeni 12 Eylül Anayasası’nın ruhudur. Cemil Çiçek’in söylediği o 5 maddedir. Bu açıdan bunları değiştirmeden, Anayasa’yı değiştirmeden hakimlerin şu ya da bu yöntemle seçilmesinin fazla bir anlamı yoktur. Çünkü hakimler bu anayasayı uygulamak zorundalar. Bu anayasanın gerektirdiği biçimde hareket etmek durumundalar. AKP bile kendisinin bazı uygulamaları eleştirildiğinde, “neden böyle uygulamalar yapıyorsunuz, neden bu tür baskı mekanizmalarını devreye koyuyorsunuz” denildiğinde, “ne yapalım mevcut anayasa içinde bunlar suçtur ya da mevcut anayasa içinde ancak bunlar yapılmaktadır” diyerek antidemokratik uygulamaları meşrulaştırma izahatında bulunmuştur. Şimdiye kadar böyle diyen AKP Hükümeti, anayasayı köklü değiştirmeden, ruhunu, özünü ve amacını değişikliğe uğratmadan, kurumların bileşimi ya da seçim yöntemlerini değiştirerek hangi gelişmeyi yaratabilir? Kaldı ki, hakimleri seçme konusunda öngördüğü yöntemlerin de öyle çok demokratik olduğu söylenemez.

Bu açıdan AKP kendi varlığını Türkiye’yi demokratikleştirmede değil de kendisini içteki iktidar bloklarına, dıştaki güçlere pazarlayarak sürdürme anlayışı içinde olduğundan gerçek anlamda bir demokratikleşme paketi ve bu temelde köklü anayasa değişikliklerini gündeme getirmemiştir. Biz bu yönüyle bu paketin demokratik bir karakterde olmadığını, bu nedenle bu paket etrafında kim demokratiktir, kim demokrat değildir tartışması yapmanın bir saptırma olduğunu düşünüyoruz.

Kürt Halk Önderi, AKP’nin gündeme koyduğu kısmi anayasa değişikliğini ‘bir anayasal ve hukuksal komplo’ olarak değerlendirmiştir. Kürt Halk Önderi’ni böyle bir yargıya götüren nedenler nedir?
Kürt Halk Önderi, AKP’nin Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorununa ciddiyetsiz yaklaşımı nedeniyle bu değişiklikleri de bu çerçevede ele almıştır. Anayasa değiştirmek isteyenler ilk önce Türkiye’nin temel sorununu ilgilendiren konuları önceliklerine alırlar. Ne var ki AKP’nin öncelikleriyle Türkiye’nin öncelikleri arasında hiçbir benzerlik yoktur. Aksine kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin öncelikleri sorununu öteleyen, bu temelde de Türkiye’yi büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakan bir hükümet gerçeği bulunmaktadır. AKP tüccar kafalılığı ve kasaba politikacılığıyla toplumu ve herkesi aptal yerine koymaktadır. AKP’nin bu basit yaklaşımları Kürt Halk Önderi’ni öfkelen- dirmektedir. Bu nedenle defalarca AKP hükümetine ciddi olması çağrısını yapmıştır. AKP, bu değişikliklerle demokratik bir anayasa yapmıyor, kendisini güçlendirmeyi hedefliyor. Bu da bir anayasal komplo ve darbe anlamına gelmektedir. Bu değişikliklerle bırakalım demokratikleşmeyi, demokratik güçlere komplo kurmayı amaçlamaktadır. Demokratik özlemin ve bu temelde demokrasi hareketinin Türkiye açısından olmazsa olmaz bir ihtiyaç hale geldiği dönemde böyle sözde demokratik değişiklikler yapıyormuş gibi toplumu aldatarak, bu temelde demokrasi güçlerine ve Kürt hareketine bir komplo yapmaya çalışmaktadır. Bu komplo üzerinde de yeniden hükümet olmayı hesaplamaktadır. Kendisi demokrat olmadığı halde 8 yıldır toplumun demokratik özlemini sömürerek kendisini ekonomik, sosyal ve siyasal alanda güç yaparak demokratik olmayan Türkiye’nin siyasi parçası haline geldiği halde kendisini desteklemeyen demokrasi güçlerini demokrat olmamakla suçlayacak bir komplo kurmaktadır.

Meclis’teki sayısına dayanarak ve demagojik söylemiyle bu değişiklikler temelinde devleti ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu da iktidarı ele geçirmedeki komplo ve darbe yöntemlerinin bir benzeri olarak gündeme gelmektedir. Halbuki ne anayasalar ne de anayasal değişiklikler böyle fırsatçı ve komplocu anlayışla yapılabilir. Özellikle topluma dayanan ve demokratik güçleri ciddiye alan bir yaklaşım ancak demokratik anayasa yapabilir ya da bu yönlü gerçeklikler gerçekleştirilebilir. AKP ise Türkiye’nin en demokratik siyasal gücü olan Kürtleri dikkate almadığı gibi tasfiye etmeye çalışmaktadır. Sol demokratları da ciddiye almayan, hatta toplumdaki radikal demokrasi taleplerini bastıran ve öteleyen bir yaklaşımla bu değişiklikler gündeme getirildiği için Kürt Halk Önderi bu gerçekleri demokratik anayasa değişiklikleri değil, kendini güç yapmak için kullandığı bir komplo yöntemi olarak değerlendirmiştir.

Yine hukuk ve mahkemeler konusunda gündeme getirilen değişiklikler ise sistemli bir demokratik hukukun bir parçası olarak değil de, kimi yerlerde gücünü arttıracak bir anlayışla gündeme getirildiği için bu yaklaşıma da hukuk komplosu tanımlaması yapmıştır. Çünkü anayasa ve yasaları demokratikleştirme temelinde bir demokratik hukuk ya da toplumun çıkarını dikkate alan hukuk düzenlemeleri yapılmıyor. Sadece verili hukuku uygulayacak kurumların nasıl olacağı ve bileşimin kimler tarafından seçileceği gibi tekniki değişiklikler gündeme getiriliyor. Bu da Türkiye’deki gerici hukuk sistemini ele geçirip iktidar mücadelesi içinde olduğu güçlere karşı kullanma anlamına gelmektedir. Aslında geçmişten beri toplumda terör estiren gerici-faşist kurumların el değiştirmesi hedeflenmektedir. Bunun da yalın biçimde bir hukuk komplosu olduğu açıktır.

Mevcut hukuksal sistemi oluşturan anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik ve talimnamelerden en fazla zarar gören Kürt halkıdır. Mevcut hukuk sistemi tam bir kurumsal faşizmi ifade etmektedir. AKP bu durumu değiştiren hukuki düzenlemeler ortaya koymuyor. Sadece bu hukuk sistemini uygulayan kurum ve kişilerin durumunu yeniden düzenliyor. Buna anayasal komplo denmez de ne denir? Buna hukuksal komplo denmez de ne denir?

AKP, parti kapatmayı zorlaştırırken inisiyatifi Meclis’e bıraktı. AKP bu değişiklikle kendisini mi sağlama almak istiyor?
Parti kapatmalar konusunun Meclis’e bırakılması da, öyle parti kapatmaları konusunda köklü bir çözümü getirmiyor. Bir yönüyle Meclis’te güçlü olan, önemli düzeyde milletvekili olan partilerin kapatılmaması konusunda kısmi bir güvence yaratılmış olunuyor. Bu durum daha az milletvekiline sahip partilerin her zaman kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasını ortadan kaldırmıyor. Mahkemeler ve hakimler konusundaki biçimsel yaklaşım burada da sürmektedir. Önemli olan parti kapatmaların tümüyle önüne geçmektir. Parti kapatma gerekçelerinin anayasa ve yasalardan çıkarılması gerekmektedir. Doğrudan şiddete başvurmadığı takdirde, partilerin kapatılmasını tümden engelleyen bir yaklaşımın ortaya konulması gerekmektedir. AKP bunu ortaya koymuyor. Bu yönüyle parti kapatmaların önüne geçecek anayasa değişikliği yapmıyor. Parti kapatma gerekçeleri ve bunun çerçevesi korunuyor. Parti kapatma gerekçelerini ortadan kaldırma yerine Anayasa Mahkemesi’nin Meclis izniyle yargılama yapmasını sağlayan bir değişiklik yapıyorlar. Görüldüğü gibi burada da bir samimiyetsizlik vardır. Halbuki yapılması gereken, kapatma davasına gerekçe olan Anayasa maddelerinin tümden değiştirilmesi gerekmektedir.

Basına yansıdığı kadarıyla BDP tümden demokratik yeni bir anayasa yapılması talebinde bulunsa da, bazı değişiklikler olduğu takdirde olumlu yaklaşacağı biçiminde açıklamalarda bulundu. Bu çerçevede BDP ve demokratik muhalefetin pakete yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
BDP’nin ortaya koyduğu talepler makuldür. BDP yalnız anayasada değişiklikler istemiyor. Anayasa değişikliği gerektirmeyen Seçim Yasası, Partiler Yasası gibi yasaların da değişmesini istiyor. Terörle Mücadele Kanunu’nun kardırılmasını istiyor. Çocuklarla ilgili yasal düzenlemenin öyle yüzeysel değil de köklü değişikliğe uğratılmasını istiyor. 14 Nisan’da başlatılan siyasi soykırım tutuklularının serbest bırakılmasını istiyor. Bunun gibi bir kısım talepler ileri sürmektedir. Kuşkusuz bu sunduğu taleplerde sonuna kadar kararlı ve ısrarlı olursa, bu konuda taviz vermezse tutumu olumlu olur. Eğer AKP bu talepleri karşılarsa, BDP, o zaman desteklemeyi düşünebilir. Bu talepleri bir bütün olarak karşılamazsa, AKP’nin paketine destek vermek kesinlikle AKP’nin tuzağına düşmek olur. AKP’nin demagojisinin ve oyalama politikasının kuyruğuna takılmak olur. Bu açıdan zaman zaman verilen demeçler daha ilkeli ve net olabilirdi. Ama şu ana kadar BDP’nin tutumunu fazla olumsuz görmüyoruz.

Yalnız şu yaklaşım da eleştiri konusu yapılabilir. Bu konuda BDP kendi gündemini dayatacağına AKP’nin değişiklik gündeminin peşine takılma gibi bir eksiklik içine girmiştir. Esas olarak destekleriz ya da desteklemeyiz demekten çok, nasıl bir anayasa istediğini, değişiklikleri nasıl istediğini ortaya koyması gerekirdi. En önemlisi de 1982 Anayasası’nın yerine demokratik bir anayasa yapılması ihtiyacının 1984’lerden beri nasıl ortaya çıktığını, toplumda ortaya çıkan bu beklentinin ve özlemin hangi güçler tarafından ortaya çıkarıldığını ortaya koyan ve bu temelde de toplumun beklentisinin kısmi değişiklikler değil de, köklü değişiklikler olduğunu söyleyen bir yaklaşım göstermeleri gerekirdi. Hatta şimdiye kadar yeni bir anayasa yapılmamasının büyük bir eksiklik olduğunu, bu anayasanın çoktan değişmesi gerektiği biçiminde bir yaklaşımı çok net bir biçimde ortaya koymalıydı. Bu yönüyle AKP’nin hükümet olduğu 8 yılda neden yeni bir anayasa çalışması yapmadığını ortaya koyan bir tutum içinde olmalıydı. AKP’nin özellikle de 2007 seçimlerinden sonra rahatlıkla böyle bir anayasa yapma imkanı bulunurken, neden bunu gerçekleştirecek bir tutum ortaya koymadığını izah edebilirdi. AKP’nin demokratik yeni bir anayasa yapmak istememesinin nedenlerini tüm topluma kavratacak bir çalışma içine girebilirdi. Anayasa tartışmalarının gündemleştiği ve toplumun bu tartışmaları dikkatle izlediği bu süreci çok iyi değerlendirerek bu düşüncelerini topluma çok iyi anlatabilirdi.

Bu yönüyle AKP’ye karşı yeni bir demokratik anayasayı gündemleştirmek ve bunun ilk adımı olarak daha köklü değişiklikler temelinde güçlü bir demokrasi hareketi ortaya çıkarılabilirdi. AKP’nin güçlü bir teşhiri yapılabilirdi. Çok farklı bir muhalefet olduğunu ortaya koyacak biçimde etkili bir demokrasi hareketi yaratmaya imkanı bu anayasa tartışmaları sürecinde ortaya çıkmıştı. Nitekim birçok çevre bu anayasa değişiklikleri sürecinde AKP’ye karşı kuşkuyla yaklaşmıştır. Demek ki BDP ve demokrasi güçleri iyi bir planlama ve hazırlık yapsalardı, AKP’yi gerçekten güçlü biçimde teşhir edebilirlerdi. AKP’nin kendine Müslüman kendine demokrat yüzünün teşhir edilmesi temelinde de güçlü bir demokrasi hareketi ortaya çıkarılabilirdi.

SALİH DOĞAN/ANF-BEHDİNAN

Hiç yorum yok: