19 Mart 2010 Cuma

ABD'nin Ortadoğu seferi


Irak savaşını ya da genel olarak ABD'nin Ortadoğu seferini incelerken, 11 Eylül 2001'den biraz daha geri giderek öncesine bakmak gerekiyor. Her ne kadar ABD'nin Ortadoğu seferi 11 Eylül olaylarına bağlanıyorsa da bu, bu savaşın neden ve niçinlerinin tam bir fotoğrafını veremiyor.

Birinci paylaşım savaşıyla Ortadoğu, başını İngiltere'nin çektiği, ittifak güçleri tarafından egemenlik altına alınmış, özellikle enerji alanlarının geleceği garantilenmişti. Bu tarihlerde yürütülen görüşmelerin baş görüşmeci İngiltere'nin Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Ortadoğu'ya egemen olmanın ne anlama geldiğini ve Ortadoğu'ya egemen olmak derken hangi bölgelerin denetim altında tutulması gerektiğini şu sözlerle dile getiriyor: 'Afganistan, Türkistan, Hazar Denizi havzası ve İran... Bunlar satranç tahtasının üstündeki en önemli taşlar... Bu taşlarla dünya egemenliğine oynanır...'(1)

Ortadoğu savaşıyla noktalanacak olan 11 Eylül saldırısının kronolojik seyri şöyle:

İkiz Kulelere ilk saldırı 1993 tarihinde yapıldı. Eylem kulelerde büyük tahribata yol açmadı. Otopark olarak kullanılan alt katta bir kamyonet dolusu patlayıcı ile gerçekleştirilen sabotaj, sadece lokal tahribata yol açmıştı. Bu eylemle birlikte hem Usame Bin Ladin'in hem de eylemi koyan İslami grubun adı anılmaya başlandı. İsmi anılan eylemcilerin, New York'ta yaşayan ve kör Mullah olarak bilinen cemaat liderinin cemaatinden oldukları ileri sürüldü. Fakat daha sonra ise bu eylemcilerin FBI tarafından Afganistan'dan illegal yollarla ABD'ye getirildiği ortaya çıktı. (2)

İkinci büyük eylem 1995 yılında Oklahoma'da Devlet Planlama Teşkilatı'na karşı gerçekleştirildi: 168 ölü. Bu eylem de hiçbir kanıta dayandırılmadan 'İslami teröristler'e yıkıldı. Fakat bir süre sonra askeriyeden ayrılma Timothy Mc Veig isimli bir şahıs yakalandı ve bu kişi eylemi üstlenerek,' 'devletle savaş halinde olduğunu bu eylemi devlete olan kininden ötürü yaptığını'' (3) ileri sürdü.

1996 yılında Kenya ve Tanzanya'da ABD elçiliklerine karşı faili belli olmayan atom bombalı saldırılar düzenlendi. ABD saldırıyı Bin Ladin'e mal etti. Oysa Ladin o tarihlerde Sudan'da 1000 km'lik bir otoban yapmakla meşguldür.

ABD Başkanı Clinton bu eylemlere misilleme olarak ağır bomba donanımlı 74 adet füzeyi Afganistan'a fırlattı. Bu füzelerin çoğu sivil insanları öldürdü bir kısmı ise boş alanlara düştü. Bu bombalama saldırısından Sudan da nasibini aldı. CIA'nin verdiği bilgi sonucu kimya fabrikası diye Sudan'ın tek ilaç fabrikası bombalandı.

Bu olaydan sonra Sudan Ladin'i ABD'ye teslim edeceğini ABD'nin Sudan elçiliğine iletti. Fakat bu talep Ladin'i cezalandıracak kadar kanıta sahip olmadıkları gerekçesiyle kabul edilmedi. (4)

1996'da Suudi Arabistan'da ABD askeri garnizonuna yapılan saldırıyı, 1998 yılında Nairobi Elçilik saldırısı ve 2000 yılında Aden Limanı'nda ABD fırkatiyeni 'Cole'ye yapılan saldırı izliyor.

Bütün bunlar olurken, FBI'nin New York Anti Terör Bölüm Başkanı John O'Neill Yemen'de Ladin'in etrafını sardığını ve yakalayacağını ABD'nin Yemen Büyükelçisi Barbara Bodin'e iletiyor. Fakat Bodin O'Neill'i azarlarcasına kuşatmayı kaldırmasını ve girişime derhal son vermesini söylüyor. (5) Bush yönetimi, Irak savaşını başlatıktan sonra, Barbara Bodin'i Irak işgal kuvetlerinin ihtiyaç tasnif ve denetim birimine getirerek mükafatlandırıyor.

Fransız gizli istihbarat teşkilatının bir raporuna göre CIA 11 Eylül'den iki ay önce, yani Temmuz 2001'de Ladin'le görüşüyor. Böbrek hastası olan Ladin, 10 gün Dubai'deki Amerikan hastanesinde yatıyor. Bu hastane ziyareti, 12 Temmuz 2001'de CIA'nin sorumlusu Larry Mitchell ve Suudi Arabistan gizli istihbarat şefi tarafından gerçekleştiriliyor. (6)

Yapılan hastane ziyareti Mitchell tarafından üstlerine rapor ediliyor. Her tarafta Ladin'i aradığını iddia eden ABD devleti yalan söylüyor. 11 Eylül saldırısıyla Ortadoğu merkezli küresel savaşın startı verilmiş oldu.

İslami iktidarlar ve Saddam'ın yükselişi

Zbigniew Brzezinski, 70'li yıllarda CIA ve ABD başkanlarına danışmanlık yapan biri... Hazırladığı bir senaryoda Sovyetlerin Ortadoğu'da yayılmasını önlemek için Fundamentalist İslami hareketlerden oluşan bir yeşil kuşağın oluşturulmasını öneriyor. İran'da Humeyni iktidarı, Afganistan'da ise Taliban'ın yükselişi bunu izledi. (7) Yeşil kuşatma hareketi Tacikistan, Türkmenistan ve diğer İslam menşeili ülkelerde CIA'nin yardımıyla örgütlendirildi. Sovyet bloku dağılınca bu kuşak bu sefer ABD'nin önünde Ortadoğu'yu yeniden düzenlemede en büyük engel olarak ortaya çıktı. Bir bakıma ABD Ortadoğu'da kendi canavarıyla savaşmak zorunda kalmıştır.

CIA'nin yardımıyla 1979 yılında devlet başkanlığını eline geçiren Saddam Hüseyin, içerde Hitler'i gölgede bırakacak katliamlar gerçekleştirdi. Saddam'ın ilk katliam listesi CIA'nin sunduğu listedir. İktidara geldikten sonra CIA tarafından eline şıkıştırılan bu listede tam 5000 muhalifin ismi vardır. (8) Bu listede yer alan isimlerden bir sene sonra yaşayan kalmıyor. Ya katlediliyorlar ya da zindanlara tıkatılıp işkence sonucu öldürülüyorlar.

Mart 1988 tarihinde Kürtleri, AB ve ABD'nin sarin gazıyla katleden Saddam'a karşı gerek ABD gerekse AB ülkelerinde fazla tepki olmamıştı. Bu olayın televziyon ekranlarından ve medya sayfalarından düşmediği sene 1991 I. Körfez Savaşı'dır.

Irak-İran Savaşı

Osmanlı İmparatorluğu döneminde İran İmparatorluğu'na bırakılan ve tarihte Elam İmparatorluğu'nun başkenti olarak da bilinen Kusistan, İran ve Irak arasında hep bir sorun olarak kaldı. 1847'de Osmanlı ve Safevi imparatorlukları arasında yapılan anlaşmaya göre bölge İran'a bırakılır. Nihai çözüm için komisyonda yer alan devletlerin soruna çözüm getirmesi önerilir. 1913'te yapılan bir anlaşmayla her iki tarafın kullanma hakları teminat altına alınır. Şah Rıza Pehlevi, 1975 yılında Cezayir'de yeni bir anlaşmayla bu alanı İran'ın egemenliğine alır. Buna karşılık Irak'taki Kürtlere maddi yardım vaat edilir. Saddam, 1980'de bu anlaşmayı geçersiz sayarak İran'a savaş ilan eder. 8 yıl süren savaşta başta ABD olmak üzere, silah sanayine sahip bütün ülkeler Irak'a silah sevkiyatı yaptı. Saddam, savaşta askeri olarak konvensiyonal silahlar bazında oldukça güçlenerek çıktı. Çevresindeki devletlere ve efendilerine kafa tutmaya başladı. Bu, ABD'yi rahatsız ediyordu. Zira Ortadoğu'da güçlü devlet istenmiyordu. İran-Irak Savaşı Irak'ı zayıflatmamış, güçlendirmişti.

Körfez Savaşı

I. Körfez Savaşı'nın arifesinde Saddam ile görüşen ABD'nin Irak Elçisi April Glaspi'ye, Saddam, 'Kuveyt'in kendi kentleri olduğunu ve oranın bir devlet olarak görülmesinin kendileri için rahatsız edici olduğunu, dolayısıyla Kuveyt'i kendi sınırları içinde görmek istediklerini ama Kuveyt'teki petrol ve ABD'nin çıkarlarının asla zedelenmeyeceğini' dile getiriyor. Bayan Glaspi, ABD'nin olası bir Kuveyt işgaline karşı devletinin tavrını şu sözlerle dile getiriyor: 'Dışişleri Bakanlığımız da Kuveyt'le herhangi bir askeri ve güvenlik anlaşmamızın olmadığını belirtir.'' Bu açıklamayı dönemin Dışişleri Bakanı James Baker'in onayı ile yaptığını daha sonra April Glaspi, 18 Kasım 2002'de San Francısco Examiner'de anlatıyordu.

Elçiliğin bu açıklamasıyla Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesine yeşil ışık yakılmış oluyordu. Fakat daha sonra görüleceği gibi, ABD bu oyunla, sadece Saddam'ı, Ortadoğu'da planladığı savaşın, 'haklı' temellerini oluşturmak için kullanmıştır.

Savaşın Ortadoğu'daki sonucu

1980'de başlayan Irak-İran Savaşı'nı 1991'de 1. Körfez Savaşı, 2001'de Afganistan Savaşı, 2003'te Irak Savaşı izledi. Böylece Ortadoğu coğrafyası bir muharebe alanına dönmüş oldu. Bu savaşta kazananları ve kaybedenleri listelemek gereksiz kalıyor. Çünkü kaybeden bölgenin yoksul halkları olmuştur. İşgalcilerin bu savaşa harcadıkları miktarlar göz önüne alındığında, savaşın neyin uğruna ve hangi büyük hesaplarla yapıldığı daha rahat anlaşılıyor.

Die Zeit 26 Şubat 2008'de şu rakamları veriyordu: USA: Savaşı başlatmak için bütçeden 79 milyar dolar ayrılıyor. Bunun 62.6 milyarı net savaş harcamaları. Savaşın başladığı 2003'ten bu yana 497.2 milyar 24 Şubat 2008 itibariyle, 616 milyar dolar 24 Haziran 2008 itibariyle harcanmıştır. Gazetenin yazarına göre bütün harcamalar 3 trilyon dolardır. İngilter ise 3 milyar Pfund, yani 3.7 milyar euro savaşa harcamıştır. ORB (Opinion Research Business)'nin verdiği bilgilere göre; öldürülen sivil sayısı 1.5 milyon, göç etmek zorunda kalan insan sayısı ise 2.5 milyondur.

Ortadoğu'nun yeni düzeninde Kürtler

Kürtlerin bu gelişmenin en 'kazançlı'ları hanesinde görülmeleri hem doğru hem değil! Zira Kürtlere sağlanan her şey bir ölçüde sözlerden oluşuyor. ABD'nin sözüne güven olmayacağını Kürtlerden daha iyi bilen yok. 1976 yılında Kürtleri Saddam'ın zulmü ile baş başa bırakan ABD idi.

Kürtler uluslararası dalaşta hep koz olarak kulanılmıştır. Birinci paylaşım savaşında İngiltere yeni Türk devletine her konuda boyun eğdirinceye kadar, Kürt kozunu kullanmıştır. Yeni Türk devleti İngiltere'nin bütün dayatmalarını koşulsuz kabul ettikten sonra İngiliz uçakları Kürt köylerini bombalamıştır. İronidir ama İngilizler de Kürtlere büyük vaatlerde bulunuyordu. Bugün Kürtlere sağlanan bölgesel yönetim ve otonomi sunuları da pamuk ipliğine bağlı. Mesela Kürtler h‰l‰ BM'lerde temsil edilmiyorlar. Kollektif haklarını kullanmaları uluslararası bir güvence altına alınmamıştır. Irak devleti bir Arap devletidir ve bu statüsü h‰l‰ uluslararası düzeyde devam ediyor. Bu devletin Arap ve Kürtlerin devleti, bu iki milletin eşit temsil edildiği, bir tarafın diğer taraf üzerinde baskı kurması durumunda, baskıya uğrayan tarafın BM güvencesi altında bağımsızlığını ilan edebileceği tarzında bir güvenceye sahip değildir Kürtler. M. Barzani, ABD'nin sözünün kendilerine kafi geldiğini ifade ediyor. Fakat aynı ABD baba Barzani'ye verdiği sözü tutmamıştı.

Kürtlerin elde ettiği mevzileri koruması ve daha ileri mevziler elde etmesi Kürtlerin ulusal bir güç olarak ortaya çıkıp çıkamayacağıyla yakından ilişkilidir. Yoksa verilmiş ve daha verilecek sözlü vaatlerin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Tam bu noktada Kürt Özgürlük Hareketi'nin yıllardan beri ileri sürdüğü bütün Kürtleri bağlayan bir ortak iradeyi ortaya çıkaracak Kürt konferansı hayati önem arz ediyor.

Savaşın tahribatları

BM'ye göre bugün yaşanan hava kirliliği, toprak kirliliği, yeraltı ve yerüstü su kaynakları kirliliği, tehlikeli atıklar gibi çevre sorunlarının yüzde 34'ü savaşlar, yeni silah sistemlerinin geliştirilmesi çalışma ve harcamalarından kaynaklanmaktadır.

Halen silahlanma için 2 gün içinde harcanan para 4.8 milyar ABD dolarını geçmektedir. Bu rakam BM'nin 3. dünya ülkelerindeki çölleşmeyi önleme programı için 20 yılda harcadığı paraya eşittir.

Körfez Savaşı'nda Kuveyt'te yakılan petrol kuyuları 600 milyon ton petrolü tüketerek havada is, gazlar ve tehlikeli kimyasallardan oluşan bir battaniye meydana getirmiştir.

Çıkan duman güneşten gelen ışınları engellemiş; bölge ülkelerinde ısı yaklaşık 10° C düşmüştür.

Petrol dumanı içindeki CO2 bölge ülkelerinde sera etkisi ve asit yağmurlarına neden olmuştur.

Bugün Bağdat'ta yaşayanların büyük bir çoğunluğu Dicle'nin kirli sularını içiyor. Bu atıklar son derece tehlikeli ağır metalleri de kapsıyor. Dicle sularının içme suyu olarak kullanıldığı bölgelerde sinir sistemi hastalıkları, doğum anomalileri ve kanserlerin görülme sıklığının arttığı Iraklı uzmanlar tarafından belirtiliyor.

1. Körfez Savaşı'nda Bağdat'ta temiz su taşıma kanallarının yüzde 40'ından fazlası tahrip olmuştur. 2. Körfez Savaşı'nda ise sistemin tamamı tahrip olmuştur. Irak'ın temiz su ve kanalizasyon sistemlerinin tekrar yapılandırılması için tahminen 11 milyar ABD doları gerekmektedir.

Silah bütçesi ve kaos

Ortadoğu'da savaş daha yıllarca devam edecek. ABD bugüne kadar müdahale ettiği hiçbir yere demokrasi götürmemiştir. Tam aksine kaos ve sonu gelmez sorunlara boğmuş müdahil olduğu ülkeleri. ABD dünyadaki kaosun devam etmesinden yanadır! ABD'nin askeriyeye ayırdığı bütçe 500 milyar dolardır. ABD'nin borcu 1.5 trilyon dolardır. Bu açık dengesizliği sürdürme ancak silah sanayinin çalışmasıyla mümkündür. Silah sanayinin iyi çalışması için de silahların çok tüketilmesi gerekiyor. Silahları da ancak savaşlar tüketir. Öyle ise, dünya daha uzun bir zaman savaşlarla yaşamak mecburiyetinde. Bu mecburiyet, ABD ve diğer finans kapital güçlerin dünyayı istedikleri düzene koyana kadar geçerlidir. Bu mecburiyet cephesine karşı koyacak tek güç halkların özgür iradesi olacaktır. Üzüntüyle belirtmek gerekiyor ki bu irade şu an yok denecek kadar örgütsüzdür. Özellikle Ortadoğu'da insanlığın özgür onurunu Kürt Özgürlük Hareketi temsil ediyor. ABD ve AB gibi gelişmiş finans kapital güçlerini Kürt hareketine karşı düşmanca tavır almaya iten sebep budur. Dünya üzerindeki çıkar amaçlı planlı savaşların daha uzunca bir zaman devam edeceği aşağıdaki silahlanma tablosunda da anlaşılıyor.

2005-2009 döneminde silah satışı bir önceki döneme oranla yüzde 22 arttı

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), silah satışındaki küresel artışın, gerginliklerin bulunduğu bölgelerdeki silahlanma yarışıyla ilgili endişeleri artırdığını bildirdi.

SIPRI'nin yeni verilerine göre, belli başlı konvansiyonel silah satışı, 2005-2009 döneminde, önceki beş yıla oranla yüzde 22 arttı. SIPRI'nın raporunda, silah ihracatının yüzde 30'unu yapan ABD en büyük silah tedarikçisi olurken, Çin ve Hindistan'ın en büyük konvansiyonel silah ithalatçıları olduğu belirtildi.

Raporda, Singapur ve Cezayir'in, ilk kez silah ithalatçısı ülkeler arasında ilk 10'a girdiği de kaydedildi.

SIPRI, İran'ın da son 5 yılda Çin'in silah sanayinin en büyük ikinci alıcısı olduğunu, Çin'in İran'a yaptığı satışlar arasında binden fazla karadan havaya füze, gemi savar füzesi, 50 piyade savaş aracı bulunduğunu, bu satışların Çin'in silah ihracatının yüzde 14'ünü oluşturduğunu bildirdi.

Küresel silah satışı eğiliminde 5 yıllık ortalamaları göz önünde bulunduran enstitü, son verilerin, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney Amerika, Güney Asya ve Güneydoğu Asya'da bulunan hassas bölgelerdeki silahlanma yarışıyla ilgili endişeleri artırdığını kaydetti.

Savaşsız bir dünya için bütün insanlığın, savaştan çıkarı olmayan bütün insanlığın birleşmesi gerekiyor.

Yoksa dünya 'modern' derebeyi ve 'modern' kölelerin yaşadığı 'modern' bir orta çağı yaşamak tehlikesini pratik yaşam olarak karşısında görecektir.

Kaynakca

1-Vgl. Lord Curzon,Rusia in Central Asia

2-Convert Action Quarterly Nr. 71 2001 J.Micheal Springmann CIA ajani

3-Im Namen des Staates Andreas von Bülow

4-Le Monde du Renseignement(Nr.300,28.11.96)

5-Mark Ames John, Robert Kolker New york Magazine 17.12.2001

6-Norm Dixon,Le Mone du Renseignement Nr.239 20.04.2004, Alexander

Alexandra Richard Le Figaro 11 Ekim 2001; Global pree Press

7-Yale universty Press

8-Richar Sanders, Richard Helms globalresearch 25.10.2002

Larry Chin online Journal Ekim Kasım 2002


ALİ ÇATAKÇIN<

Hiç yorum yok: