22 Şubat 2010 Pazartesi

Türkiye-İsrail İlişkilerinin Değişmeyen Gerçekliği

Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri İsrail'in kuruluş yıllarına kadar uzanmaktadır. 1948 yılında kurulan İsrail’i tanıyan ilk ABD olmuştur. On bir saat sonra da ikinci devlet olarak Türkiye tanımıştır. ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik politikalarında ve Sovyetlere karşı kurulan ittifakta Türkiye-İsrail ilişkileri ABD açısından stratejik bir öneme sahipti.  Bu temelde Türkiye-İsrail arasındaki ilişkiler 1950’lerin ikinci yarısında stratejik bir görünüm almaya başladı. Bu doğrultuda karşılıklı ziyaretler ve ikili anlaşmalar gündeme geldi. 4 Temmuz 1950’de, İsrail Başbakanı David Ben Gurion ile Adnan Menderes arasında “gizli” ibaresini taşıyan Modus Vivendi Ticaret antlaşması ile Türkiye-İsrail arasında ilk resmi diplomatik ilişki başlamış oldu.
Bundan sonraki Türkiye - İsrail ilişkilerinin en önemli cephesini güvenlik ve askeri işbirliği oluşturmaktaydı. Ağırlıklı olarak istihbarat alanında ilişkiler geliştirildi. Bu alandaki ilişkiler ve işbirliği daha sonraki dönemlerde çeşitli anlaşmalarla daha da geliştirildi.
Ne var ki,  Arap dünyasının tepkisinden çekinen Türkiye İsrail ile ilişkilerini uzun yıllar, maslahatgüzarlık seviyesinde sürdürdü.
Türkiye-İsrail ilişkileri tırmanışa geçiyor
1991 yılında yapılan seçimlerden sonra iktidara Süleyman Demirel Başbakanlığında kurulan DYP-SHP Hükümeti geldi. Türkiye ile İsrail arasında anlaşmalar zinciri bu hükümet zamanında yeniden başladı. 11Eylül 1992 yılında hükümetin Turizm Bakanı Abdülkadir Ateş, İsrail’e giderek, Turizm İşbirliği Anlaşması”nı imzaladı. Bu anlaşmayı, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in ziyareti takip etti.
ABD menşeli özel savaş konsepti ve İsrail ittifakı
Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 13 Eylül 1993'te imzalanan Oslo İlkeler Anlaşması'ndan sonra özellikle de uluslararası Dünya Ekonomik Forumu'nun organize ettiği ve Fas'ın Kazablanka şehrinde düzenlenen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri I. Ekonomi Zirvesi'nin ardından Türkiye-İsrail ilişkileri iyice arttı. Bu dönemde Turgut Özal’ın şüpheli ölümü gerçekleşmiş Özal’ın yerine Süleyman Demirel cumhurbaşkanı, Tansu Çiller’de başbakan olmuştu. PKK’ye karşı Türkiye’de oluşturulan bu özel savaş konseptiyle, Türkiye-İsrail arasındaki anlaşmalar ve ilişki trafiği tırmanışa geçti. 
Kasım 1994’te Tansu Çiller, İsrail’e giden ilk Türk başbakanı oldu. Ziyaret sırasında Tansu Çiller’in sarf ettiği, “Vaat edilmiş topraklarda bulunmaktan büyük onur duyuyorum” sözü, Türkiye-İsrail ilişkilerinin özetiydi. İki ülke arasında en fazla anlaşma bu dönemlerde gerçekleşti.
•             21.01.1994 İsrail’le Savunma işbirliği anlaşması.
•             31.03.1994 Güvenlik/Gizlilik anlaşması. 
•             04.06.1994 Çevre Sorunlarında ve Doğa Korunmasında işbirliği anlaşması.
•             15.01.1995 Terörizm ve Diğer Suçlarla mücadele anlaşması. Bu anlaşma çerçevesinde Emniyet genel müdürlüğü bünyesindeki özel kuvvetlerin İsrail tarafından eğitilmesi, silah ve gerekli teçhizatlarının İsrail’den satın alınması yine emniyet genel müdürlüğü istihbarat dairesinde çalışacak polislerin MOSSAD elemanları tarafından eğitilmesi, emniyet istihbaratının teknik takip yapabileceği dinleme sistemlerinin İsrail’den alınması gibi konular yapılan anlaşma protokolünde yer aldı.
      İsrail ile yapılan anlaşmalar bunlarla sınırlı kalmadı.
•             13.03.1995 Telekomünikasyon ve Posta Alanında işbirliği anlaşması
•             04.06.1995 Sağlık ve Tıp Alanında işbirliği anlaşması. 
•             24.07.1995 adet F-4 tipi Phantom 2000 Uçaklarının modernizasyonu projesi işbirliği anlaşması, eski savunma bakanı Mehmet Gölhan zamanında gerçekleşti. Proje açıktan ihaleye çıkarılmaksızın Bakanlar Kurulu’nun “hizmete özel” kararıyla doğrudan İsrail’e devredilmişti. Uçakların modernizasyon ihalesi, İsrail'in İsrail Havacılık Sanayi IAI firmasına 650 milyon dolara verildi.
1996 yılı Türkiye-İsrail ilişkilerinde bir milad oldu. Dönemin genelkurmay ikinci başkanı Çevik Bir, 1996 yılında İsrail’e giderek, 23 Şubat günü “Askeri Eğitim ve İşbirliği Antlaşması”nı imzaladı. Bu anlaşma ile aynı zamanda İsrail pilotlarına Konya Ovası’nda eğitim yapma olanağı da verildi. Çevik Bir’in İsrail’e yaptığı ziyaretin en önemli maddesi PKK’ye karşı işbirliği oluşturuyordu. Bu kapsamda MOSSAD’ın istihbarat ve teknik desteğiyle, Şam’da Abdullah Öcalan’ı imha etmek için bir saldırı planlandı. Çevik Bir Türkiye’ye geri döner dönmez, Türkiye’den giden istihbarat elemanları 6 Mayıs 1996 yılında Suriye’nin Şam kentinde Abdullah Öcalan’a yönelik bombalı bir suikast girişiminde bulundu. Başarısız bu suikast girişiminden sonra da İsrail’le yapılan anlaşmalar hız kaybetmeden gelişti.
27 Aralık1996 İsrail’le Serbest ticaret alanı anlaşması ve stratejik işbirliği anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalar çerçevesinde GAP projesindeki önemli ihaleler İsrail firmalarına verildi. İsrail’in Urfa merkezli alanlarda toprak satın almasına göz yumuldu. Türkiye ise, stratejik işbirliği anlaşmasına dayalı olarak İsrail’in Filistinlilerden gasp ettiği topraklar üzerine Türk inşaat şirketleri, İsrail’in güvencesi altında binalar yapmaya başladılar.
REFAH-YOL hükümetinin “Siyonist İsrail” sevdası
İsrail’le kurulan bu stratejik işbirliği, Refah partisi hükümeti döneminde imzalanan Savunma Sanayi İşbirliği Antlaşması”yla önemli bir boyuta ulaştı. Bu anlaşmanın REFAHYOL hükümeti tarafından imzalanması önemliydi. Refah partisi ve genel başkanı Necmettin Erbakan,  iktidara gelmeden önce, “iktidar olduklarında Siyonistlerle yapılan tüm anlaşmaları iptal edeceklerini” söylüyordu. Fakat iktidara gelir gelmez, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “Siyonistlerle” Türkiye arasında imzalanan en ciddi, İsrail açısından en faydalı anlaşmalara imza attı.
14 Mart 1996 tarihinde Cumhurbaşkanı sıfatıyla Süleyman Demirel’in İsrail’i ziyaret etmesinden altı ay sonra, REFAYOL hükümeti 28 Ağustos 1996 tarihinde İsrail ile “Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması” imzalandı. İsrail ile kurulan bu “sıcak ilişkiler”  iki ay sonra Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Weizman’ın İstanbul’da şeref misafiri olarak ağırlanmasıyla devam etti.
Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşması, REFAH-YOL hükümetinin bakanlar kurulunun gündemine geldiğinde, başbakan Erbakan bütün bakanları tek tek arayarak kararnameye derhal imza atmalarını istemişti. Türk F–16’larının İsrail tarafından modernizasyonunun kapısını açan ve İsrail uçaklarının Türk hava sahasına serbestçe girişini sağlayan kararname bu şekilde imzalanmıştı. Bu anlaşmanın imzalanmasında çaba gösteren REFAH-YOL hükümetinin bakanlarından Abdullah Gül,  bir önceki hükümetin İsrail’le yaptığı anlaşmaların iptal edilmesi için meclise verdiği önergelerle ve İsrail karşıtı tutumlarıyla öne çıkmıştı. Muhalefetteyken “askeri anlaşmalar askıya alınsın” diyenlerin, iktidar olunca “aman dokunmayın, böyle kalsın” çizgisine gelmesi, Türkiye siyasetinin ve iktidarın çirkin yüzünü göstermesi ibret vericidir.
Refah partisi bir taraftan İsrail ile anlaşmalar imzalarken bir taraftan da kendi tabanına “kahrolsun Siyonizm” politikası yaptırdı. Elbette bu protestolar İsrail ile danışıklı yapılıyordu. İki ülke arasındaki çıkarlar her şeyin üzerinde-hiç bir şeyin etkilemeyeceği düzeyde gelişmekteydi.
İkili ilişkilerde Ecevit dönemi
İsrail ile ilişkiler 2000 yılına kadar bir seyir izledi. 2000 yılında, Sabra ve Şatilla katliamlarının sorumlusu Ariel Şaron’u, dönemin başbakanı Bülent Ecevit, Ankara’da kırmızı halılarla karşıladı. Bu ziyareti yeni anlaşmalar takip etti.
Bülent Ecevit'in başında bulunduğu DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti, 668 milyon dolarlık 170 adet M-60, A1 tank modernizasyonu ihalesini, iflasın eşiğine gelmiş İsrail'in milli savunma firması IMI (İsrail Aerospace Industries) firmasına verdi.
AKP iktidarında Türkiye-İsrail ilişkileri
2002 yılında iktidara geldikten hemen sonra AKP iktidarı, İsrail'le daha önceki hükümet döneminde yapılan 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesine yeşil ışık yaktı. AKP hükümeti İsrail'den silah alımı konusunda yıllık ortalama 400 milyon dolarlık toplamla önceki hükümetleri de geride bıraktı. İsrail’le stratejik işbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir” diyen başbakan Erdoğan, İsrail’le 800 milyonluk Anam füzelerini, gece uçuş sistemleri olan Litening sistemini, elektronik savaş dürbünlerini, casusluk ve saldırı pilotsuz uçakları satın alma müzakerelerini içeren anlaşmalar imzaladı. AKP’nin İsrail ile yaptığı ihalelerin en önemlisi  “casus uçak” olarak bilinen Heron ihalesi oldu. Heron'un ihalesini İsrail Havacılık Sanayi IAI (Aerospace Industries) , yer istasyonunu da İsrail'in en büyük özel savunma firması Elbit System kazandı.
İsrail’de yayınlanan Haaretz ve Urşalim Post gazeteleri 19 Nisan 2003 tarihli haberlerinde IAI firmasının, Türk ordusunun 200 milyon dolarlık pilotsuz saldırı uçakları ihalesini kazandığını yazdılar. Bu anlaşma uyarınca İsrail 30 ila 40 casusluk uçağı, 12 adet yer istasyonlarını kapsayan komuta kontrol ağı Türk ordusuna satılıp devredilecek.
Türkiye'nin İsrail'le işbirliği sadece askeri alana yönelik gerçekleşmedi. Son olarak imzalanan Manavgat suyunun satışı projesi de İsrail açısından önemli bir kazanç sayılmaktadır. Çünkü önümüzdeki yıllarda ciddi su sıkıntısı çekeceği tahmin edilen İsrail bu anlaşmayla Türkiye'nin Manavgat ırmağının suyunu garantiye almış oldu.
İsrail ile yapılan anlaşmalara tepki gösterenlere Erdoğan, “İsrail'le istediğimiz anlaşmayı yaparız. kimseye hesap vermeyiz, icazet almayız" demesi yine İsrail’in Ankara Başkonsolosu Amira Arnon’un 14 Eylül 2003 tarihli Milliyet gazetesine verdiği demeçte  “İsrail Türkiye ilişkileri AKP döneminde geçmişe kıyasla daha da gelişmiş, AKP’nin iktidar olmasından dolayı ikili ilişkilerde hiçbir olumsuz durum yaşanmamıştır” söylemleri AKP döneminde İsrail-Türkiye ilişkilerinin geldiği boyutu gösteriyor.
İsrail Türkiye ilişkileri AKP döneminde geçmişe kıyasla daha da gelişti. 2004 yılında AKP, İsrail'den 15 milyon dolara 2 İnsansız Hava Aracı, Heron kiraladı. Bu anlaşmadan sonra İsrail Havacılık Sanayi IAI, Türkiye'ye Arrow füzeleri satabilmek için harekete geçti. 16 Mart 2006’da Türkiye ile İsrail arasında, Enerji Bakanı Hilmi Güler ile İsrail Devlet Doğal Altyapılar Bakanı Benjamin Beneliezer arasında, sessiz sedasız imzalanan, Karadeniz’i Kızıldeniz’e bağlayarak Rus petrol ve doğal gazını Ortadoğu’ya aktaracak, Uzakdoğu pazarına ulaştıracak ve İsrail’e elektrik ve su taşıyacak boru hattı inşası projesinin temelleri atıldı. Ardından 15 Temmuz 2004 tarihinde AKP hükümetinin Ehut Olmert’le Ankara’da imzaladığı anlaşma, ekonomik Mutabakat Zaptı” çerçevesinde, GAP ve KOP’u içine alan sulamadan tarıma, telekomünikasyondan araştırmaya, turizmden havancılığa kadar topyekûn iktisadî işbirliğini içeriyordu. 2007 yılının Mayıs ayında İsrail’i ziyaret eden Erdoğan “Terörle mücadele ve silah sanayi” alanlarında yeni anlaşmalar imzaladı. Türkiye'ye gelen İsrail uçaklarının güvenliği için MOSSAD ajanlarının, üstleri aranmadan, diledikleri silahla Türkiye’ye girip çıkabileceğini kabul eden protokol de kabul edildi. Yapılan bu anlaşma uyarınca 700 milyon dolarlık tank modernizasyonu ihalesi de İsrail’e verilirken,  48 adet F-5 savaş uçağının modernizasyonu için İsrail'e 80 milyon dolar ödendi.
Türkiye-İsrail  ilişkileri karşılıklı ziyaretlerle devam etti. 13 Kasım 2007 tarihinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Cumhurbaşkanı Gül'ün "davetlisi" sıfatıyla Türkiye'ye geldi. Yapılan bu ziyarette, AKP hükümeti tarafından İsrail'in IMI firmasına yeni bir ihale daha verildi. O da 300 adet askeri helikopterin modernize edilmesi ihalesiydi. Bu ihale AKP tarafından gizli tutuldu. Yine uzun süre gündemi meşgul eden ve tartışmalara neden olan Galataport ihalesi, kapalı usulle Yahudi sermayesinin ünlü ismi aynı zamanda Kemal Unakıtan’ın yakın dostu Sami Ofer'e verildi.
Son olarak, İsrail'in Gazze'yi vurduğu 27 Aralık Cumartesi günü İsrailli iki firmanın Türkiye'den 141 milyon dolarlık ihaleyi kazandığı açıklandı.
“Ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağların koparılması söz konusu olamaz”
Sessiz sedasız süren Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkileri, İsrail’in Gazze’ye saldırısıyla tekrar gündeme geldi. 2007 yılında İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısın da ikili ilişkiler gündeme gelmiş fakat savaşın kısa sürmesi daha fazla bir sorgulamaya neden olmadı. İsrail’in son Gazze saldırısında can kaybının binleri geçmesi, ölen insanların daha çok savunmasız çocuk ve kadın olması,  Türkiye’de İsrail karşıtı gösterilerin gerçekleşmesi,  AKP’nin İsrail’le olan ilişkileri kamuoyunun gündemine taşıdı. Başbakan Erdoğan, Türkiye genelinde ki AKP teşkilatlarını uyararak İsrail karşıtı gösterilerden uzak durmalarını istemişti. İsrail’in kınanması yönündeki meclisteki diğer partilerin ortak kınama metnine AKP karşı çıktı.
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, İsrail’le olan ilişkilerden dolayı AKP’ye yönelik tepkilere, “ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağların koparılması söz konusu olamaz” diyerek karşı çıktı. Ama tepkilerin artması üzerine başbakan Erdoğan ve cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail’in Gazze’deki katliamlarını kınayan açıklamalarda bulundular. Elbette bu açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır. Hükümet düzeyinde yapılan bütün açıklamalar İsrail’le yapılan anlaşmaları etkilemeyecek boyuttaydı. Danışıklı bir tepki gösterilmekteydi.  MOSSAD’a yakınlığıyla bilinen Debkafile isimli internet sitesi de yayınladığı bir haberde AKP hükümetinin İsrail ile yaptığı anlaşmaları iptal etmesinin Türkiye’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına ve istihbarat alış verişine zarar verebileceği belirtiyordu. AKP-İsrail ilişkilerinin sorgulandığı, AKP’ye İsrail ile anlaşmaları bitirmesi yönünde baskıların arttığı bir dönemde Ergenekon davasıyla ilgili yeni tutuklamalar gündemi birden işgal ediverdi. İsrail’in Gazze’de ki katliamları bile gündemin gerisine düştü. Bu konuyla ilgili her gün yeni gelişmelerin ortaya çıkması, birileri tarafından sürekli gündemin Ergenekon’da tutulması düşündürücüdür.  Ergenekon gündemde olduğu sürece AKP’nin İsrail’le yaptığı anlaşmalar gündemden çıkacaktır. Venezuella, Bolivya gibi  Latin Amerika ülkeleri İsrail ile olan ilişkileri resmi olarak kestiler. Venezuella, İsrail büyükelçisini sınır dışı etti. Dünyanın diğer ülkelerinde de İsrail karşıtı protestolar yayılıyor. İsrail’in katliamlarına başta sessiz kalan BM ve ABD bile ortaya çıkan tablo karşısında açıklama yapmak zorunda kaldılar. Ama hiçbir şey Türkiye-İsrail ilişkilerinin seyrini değiştirmeye güç getiremiyor. Yeni anlaşmalar için görüşmeler yapılıyor. Türkiye’nin burada ki temel önceliği İsrail bombardımanı altında katledilen Filistin halkı değil, İsrail bombardımanında tahrip olmuş Filistin’in yeniden imarında görev almak istiyor. Daha şimdiden AKP’ye yakınlığıyla bilinen inşaat şirketleri AKP hükümeti aracılığıyla Filistin’den inşaat ihaleleri alabilmek için başbakanın kapısını aşındırıyor. İsrail’in  Gazze’nin tamamını yada bir kısmını ele geçirmesi ardından yapılacak olan anlaşma sonrasında, İsrail uçakları ve tankları tarafından harap olmuş Gazze’nin  yeniden imarı Türk inşaat şirketlerine verileceği bu temelde AKP’ye yakınlığıyla bilinen inşaat şirketlerin ihale alabilmek amacıyla hazır beklediklerine yönelik haberler yansıyor.
Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Gazze’ye Türk askeri gönderebileceklerini, bunu meclise taşıyacaklarını söylemişti. Gönderilmesi düşünülen askerlerin konumlanması daha çok Gazze’ye yatırım yapacak şirketlerin yatırımlarının korunması temelinde olacağı söyleniyor.
Son olarak, Türkiye’de ne olursa olsun, hangi gelişmeler yaşanırsa yaşansın, hangi iktidar gelirse gelsin Türkiye-İsrail ilişkileri asla geriye gidişi yaşamayacaktır.
Yasin Kılıçkaya

Hiç yorum yok: