22 Şubat 2010 Pazartesi

Maraş Katliamı'nda Gizlenen Gerçekler

Ellerinde Alman tüfeği, mavzer, makineli tüfekler vardı. Kadınlarımızın memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza kurşun sıkıldı. Kolları kesildi, kafaları ezildi. Kadınlarımızın hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının yanında yaptılar. Kocası dedi; 'Allah'tan korkun.' Kocasını çektiler öldürdüler. Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşında bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler. Gözlerine şiş soktular insanların. Seyrantepe'de Kaşanlı ....'ün karısının ırzına geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu çıkarıp sokağa attılar. Kalaycı Şah İsmail'e de baltayla vurup beynini parçaladılar...'
İnsanın kanını donduran bu ifadeler, 30 yıl önce 21 Aralık 1978'de yüzlerce kişinin öldürüldüğü, bin 500 kişinin yaralandığı Maraş'ta yaşanan katliamın 'devlet sırrı' olarak gizlenen resmi raporlarda yer alan satırlarından bir bölümü. Bu resmi rapor uzunca bir süre devletin karanlık kasasında 'devlet sırrı' olarak saklandı. Saklanmasının nedeni katliamda devlet görevlilerinin aldığı roldü. MİT ve CIA ajanları katliamda önemli roller üstlenmişti. Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'nın kurduğu özel ekibin ve dönemin Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner'in hazırlattığı raporun bazı bölümleri ise yıllar sonra Gündem Dergisi'nde, ardından da Özgür Gündem Gazetesi'nde yayınlandı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in ölümünün ardından açılan arşivlerinde ortaya çıkan belgeler de katliamın MİT görevlileri tarafından planlandığını ortaya koyuyordu. Bugün ise artık 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı ile Sivas, Malatya, Çorum ve Maraş katliamlarını devlet çetelerinin gerçekleştirdiği çok iyi biliniyor. 1978'de Maraş'ta Alevi yurttaşları hunharca katledenler, bugün aynı zihniyetle katliamlarına Bölge illerinde devam ediyorlar.
MİT ve CIA planladı
1970'li yıllardan günümüze kadar gerçekleştirilen katliamlar, 12 Eylül darbesinin ve bugünkü AKP iktidarının altyapısını oluşturdu. Fethullah Gülen cemaatiyle kol kola girerek ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin destekleyicisi olan AKP'nin günümüzde Reha Çamuroğlu ve İzzettin Doğan gibi kişilerle Alevilere karşı sözde 'ılımlı' yaklaşımları ise katliamlarla amaçlananların son halkasını oluşturuyor. Hazırlıkları günler öncesinden yapılan Maraş Katliamı sırasında dönemin Emniyet Müdürü bugün AKP'nin ikinci adımı olan Abdülkadir Aksu'ydu. Maraş'ta 4 gün boyunca oluk oluk kan dökülürken, katliama adları karışan Abdülkadir Aksu, MİT elemanları ve dönemin bürokratları hakkında bugüne kadar hiçbir soruşturma açılmadı. Olaylar sırasında İçişleri Bakanı olan İrfan Özaydınlı, katliamın açığa çıkarılması için özel bir ekip kurdu ve yaptırdığı incelemede oldukça önemli bilgilere ulaştı. Ancak bu bilgiler 'devlet sırrı' olarak gizlendi. Özaydınlı'nın kurduğu özel ekibin ve dönemin Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner'in hazırladığı raporlara göre, katliamın planlamasını, Alparslan Türkeş'in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu 4 MİT mensubu ve katliamdan birkaç gün önce Maraş'a giden CIA ajanı Peck birlikte yapmıştı.
Katliamın planlayıcıları arasında Adalet Partisi İl Başkanı Faruk Kadıoğlu ile dönemin Maraş Belediye Başkanı Ahmet Uncu da vardı. Katliamın ardından usulen yapılan yargılamalar ise 1991 yılına kadar sürdü. Sanık olarak yargılanan 804 kişi değişik oranlarda hapis cezasına çarptırıldı. Katliamda önemli roller üstlenen 68 kişi ise hiç yargılanmadı. Haklarında ceza verilen kişiler de Nisan 1991 yılında Turgut Özal'ın çıkardığı Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, serbest bırakıldı. Böylece Maraş Katliamı dosyası sessizce kapatıldı. Bugün ise birçok Alevi ve demokratik kitle örgütleri Maraş Katliamı davasının yeniden görülmesini talep ediyor.
Katliam planlıydı
Yıllar sonra ortaya çıkan belgeler katliamın startının 18 Aralık'ta verildiğini gösteriyor. Olayların başlangıcından önce, 16 Aralık'ta Çiçek Sineması'na aniden Cüneyt Arkın'ın baş rolünde yer aldığı 'Güneş Ne Zaman Doğacak' adlı film gösterime sokuldu. Gizlenen raporlara göre sinema salonunda 18 Aralık günü, ÜGD Maraş Şubesi İkinci Başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger (Şendiler soyadını alarak daha sonra MHP'den milletvekili oldu) ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli'nin yönlendirmesiyle tahrip gücü az bir dinamit patlatıldı. Patlamadan sonra Cuma Avcı adlı bir kişi polis memuru Hasan Aydın'ı dinamiti atan kişi olarak teşhis etti. İçişleri Bakanlığı'nın gizlenen raporunda katliamın organizatörleri ve günler öncesinden başlayan hazırlıklar da tek tek anlatılıyor. Raporda katliamın uygulayıcıları olarak Ankara'dan Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses'in Maraş'a gittikleri belirtiliyor. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi'nde Fabrika Stok Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası yetkililerinden Tuncay Terekli'nin de olaylardan önce ve olaylar sırasında Maraş'a gittikleri kaydediliyor. Rapordaki ilginç tespitlerden biri ise, katliamın bir gün öncesi ile son gününü içeren 19-25 Aralık tarihleri arasında Maraş'a, görülmedik fazlalıkta milli piyangocu akını olmasıydı.
Evler önceden işaretlendi
Raporda milli piyangocu kılığında Maraş'a gelen kişilerin kentte Alevilerin yaşadıkları Yörükselim, Şeyhadil, Kümbet ve Yeni Mahalle gibi semtlerde nüfus sayımı yapıyoruz iddiasıyla evlerde kaç kişinin yaşadığını tespit ettiği ve Alevilerin evlerinin kapılarını kırmızı boyayla işaretlediği belirtiliyor. Alevilerin evlerinin işaretlenmesinin nedeni ise katliam günü açığa çıktı. Maraş'ta gerici ırkçı, şeriatçı faşist güruhun neden olduğu vahşet, 20 Aralık akşamı Alevilerin gittiği Yeni Mahalle'deki Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılması ve iki kişinin yaralanmasıyla başladı. 21 Aralık'ta ise Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık'ta yapılacak olan öğretmenlerin cenaze törenine saldırı hazırlığı ise geceden başlatıldı. 22 Aralık'ta Maraş Müftüsü, resmi araçla dolaşarak, 'Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım. Bir Alevi öldüren cennete gider' diye halkı kışkırttı. Devlet Hastanesi Başhekimi ise öğretmenlerin cenazelerini Cuma namazının bitimine denk getirerek katliama yardımcı oldu. Cenaze töreni sırasında önceden hazırlanmış saldırgan güruh 'Komünistler Moskova'ya, Katil İktidar' sloganlarıyla saldırıya geçti. Polislerin saldırganları engellememesi üzerine cenaze korteji dağıldı. Faşist ve şeriatçı çeteler ilerleyen saatlerde iyice azgınlaştı ve Alevilerin yoğun olarak bulunduğu mahallelere saldırmaya başladı. 22 Aralık'ta geç saatlere kadar süren saldırılarda 100'e yakın işyeri tahrip edildi. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP, TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakıldı.
Hamile kadınların karnı deşildi
23 Aralık'ta camilerden ve belediye hoparlöründen, 'Bütün din kardeşlerimiz son görevlerini yapsınlar' şeklinde kışkırtıcı anonslar yapıldı. Ardından Alevilerin yaşadığı mahallelere otomatik silahlarla saldırılar başladı. Önceden kırmızı boya ile işaretlenen evler tek tek yakıldı. Polisin ve askerlerin önlem almamaları faşist ve şeriatçı çetelerin Maraş'ı tamamen ele geçirmesine neden oldu. Maraş'ı kan gölüne çeviren caniler, kadınlara tecavüz ettiler, hamile kadınların karınlarını deştiler, kundaktaki çocukları boğazladılar. Çocukların gözlerini şişlerle oydular, insanları baltalarla doğradılar. Bu saldırılarda cami imamları da yer aldı. Mahalle muhtarı saldırganlara silah dağıttı. Belediye araçları saldırı sırasında mühimmat taşıdı. Bağlarbaşı İmamı Mustafa Yıldız'ın söyledikleri şeriatçılarla faşist çetelerin katliam için nasıl biraraya geldiklerini göstermesi bakımından hayli çarpıcıydı. İmam Yıldız, cuma vaazında 'Oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır' diyerek kışkırtıcılık yaptı.
Asker ve polis katliamı izledi
Birçok mahallede, sokakta, evde kadın, çocuk, genç, yaşlı Alevi yurttaşlar katledilirken devlet katliama seyirci kaldı. İldeki askeri birlikler saldırganları engellemedi. Canlarını kurtarmak için askere sığınan kişileri askerlerin ellerinden alan saldırganlar onları kurşuna dizdi. Devlet hastanesine getirilen yaralılar burada öldürüldü. Maraş Katliamı tam beş gün sürdü. Devlet beş gün Maraş'ta yaşanan katliama seyirci kaldı. Maraş'ı ele geçiren faşist ve şeriatçı çeteler, 'Kahrolsun Komünistler, Müslüman Türkiye, din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı'nın kellesini istiyoruz' sloganları ile Kürt Alevilerinin ve devrimcilerin evlerine beş gün boyunca saldırdı. Katliam sırasında Maraş'ta bulunan İçişleri Bakanı Özaydınlı ise 'katliamın solcuların tahriki sonucu' çıktığını iddia edecek kadar yüzsüzleşti. Özaydınlı, Türkeş'i de ziyaret ederek, katliamın mimarıyla sözde alınacak önlemleri görüştü. Oysa katliam tam da Türkeş'in istediği gibi olmuştu. Maraş'ta 'Müslüman Türkiye' sloganı eşliğinde yapılan katliam, 25 Aralık gecesi ancak durdurulabildi. Olaylarda resmi kayıtlara göre 111 kişi vahşice öldürüldü, bin 500 kişi yaralandı. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak tahrip edildi. Katliam ile ilgili açılan dava sonucunda ise Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, gerekçeli kararında katliamı uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi örgütlerle bugün Kürtlere ve devrimcilere karşı çeşitli katliamlar gerçekleştiren ETKO ve kontr-gerillanın adını kayıtlara geçirdi.
KATLİAMIN TANIKLARI ANLATIYOR
Maraş Katliamı'nı yaşayan ve canlarını zor kurtaran yurttaşlar, yaşadıkları vahşeti tutanaklara geçen ifadelerinde anlattılar: '... Mağdur Kemal Yıldız'ı bir tepeye çıkarttılar. İşin zevkine varmak ve nişancı olduklarını göstermek için önce bıraktılar, biraz uzaklaşınca arkasından ateş ettiler... Müfettiş Süleyman Metin'i öldürenler, karısının ve çocuklarının cesedin üzerine atılıp ağlamalarına el çırparak, kahkahalar atıyorlardı... Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı ellerinde, evlerimize saldırdılar, gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. 'Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP' diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı... Devlet hastanesine getirilen yaralılara silahla ateş ediyor, öldürüyorlardı. Yaralıları hastaneye taşıyan cankurtaranın şoförünü de silahla öldürdüler. Babam kanlar içinde yerde yatıyordu. Saldırganlar, küçük kız kardeşim Hürriyet'in, babama sarılarak ağlamasıyla alay ederek gülüşüyorlardı. Sonra evin her tarafına gaz, benzin dökerek ateşe verdiler. Odalar ve salon alev alev yanıyordu. Babamın cesedini yanmaması için dışarı çıkarmaya çalışıyorduk. Saldırganlar ise 'Bırakın kafir yansın' diye bağırıyorlardı. Sonra cesedi ateşe doğru çektiler. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu...'
'Aşağıdan evi ateşe verdiler. Taşlarla camları kırarak içeriye ateş ettiler, dinamit attılar. Şişelere gaz doldurup attılar. Evin içi yanmaya başladı. Balkona çıkmak zorunda kaldık. O sırada damın üstünde bulunan Recep Esenceli, 'Gelin sizi kurtaracağım' diyerek Ali Bilmez'i ve beni elimizden tutarak damın üstüne çekti. Ali Bilmez, dama çıkar çıkmaz vuruldu. Ben de yaralandım ve tekrar balkona düştüm. O sırada saldırganlar, 'Siz kadınlar aşağıya inin, erkekleri öldüreceğiz' diye bize bağırdılar. Teyzem Fatma Bilmez, 'Kocamı da öldürdünüz, oğlumu da öldürdünüz, daha ne istiyorsunuz?' diyerek saçını başını yoluyordu. İçerideki ateş biraz sönmüştü, tekrar içeri girdik. O sırada, damda bulunan Hasan Ildırcan'ı da vurdular. Evin içine yine dinamit atmaya başladılar. Saldırı sabahtan akşama kadar devam etti. Mecburen balkona çıktım ve 'Teslim oluyoruz' diye bağırdım. Evde erkek olarak yalnız Hasan Bilmez sağ kalmıştı. Onu da silahla yaraladılar. Teyzem Fatma Bilmez ile Selda Bilmiz yaralı olan Hasan'ı dama çıkardılar. Saldırganlar pencereye demir direk dayadılar ve eve bir sürü saldırgan doldu. Birisi beni merdivenlerden yanan odunların üstüne attı. Ağzım ve yüzüm yandı.'
'Oğlum Ali ile afet evlerine doğru kaçmaya başladık. Yolda bir saldırgan grup oğlum Ali'yi yakaladı. Ben Karamaraş'a kaçtım. Öğleden sonra dayanamadım, oğlumu aramaya çıktım. Mahalleye geliyordum, Kalender Toklu ve Hüseyin Toklu'nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarıma rağmen oğlumu göremedim. Askerlere sığındım, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oğlumu aramaya çıktık. Mahalleye geldiğimde oğlum Ali'nin cesedini, Dilber Yılmaz'ın evinin bodrum katında bulunan bir kazan içinde yakılmış bir vaziyette buldum.'
Devletin gizlediği gerçekler
Dönemin Emniyet Müdürü bugün AKP'nin ikinci adımı olan Abdülkadir Aksu'ydu
Maraş Katliamı'nda bugün hala devletin gizlediği gerçekler var. 'Devlet sırrı' olarak gizlenen gerçekler ise şöyle: Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'nın ve Savcı Dündar Saner'in hazırladıkları raporlar hala gizleniyor. Katliamı organize eden 4 MİT görevlisinin kimliği sır gibi saklanıyor. Katliamı planlayan, aktif olarak katılan ve hastaneden kaçan 8 kişi kimlikleri bilinmesine karşın bugüne kadar yakalanmadı ve devlet bu kişileri hala koruyor. Dönemin Maraş Emniyet Müdürü Aksu olaylardan sonra kendini nasıl savunduğu ve İçişleri Bakanı Turan Güneş'in devletin içinde yer aldığını söylediği kontr-gerillanın bağlı olduğu devlet birimi hiç açıklanmadı. Maraş katliamında kullanıldığını söyleyen sonradan soyadını değiştirerek MHP'den milletvekili olan Ökkeş Şendiller'i kimlerin kullandığı hala gizleniyor. Katliama adı karışan Ünal Osmanağaoğlu hakkında hiçbir soruşturma açılmadı. Devletin kadrolu ve maaşlı katillerinin kimliği gizlendi.
Avukatlar öldürüldü mahkeme basıldı
Ecevit'in özel arşivinden çıkan belgelere göre, katliamlarla ilgili tek derin bağ CIA ajanı Peck değildi. MİT o dönem, 1975'te kurulan Milliyetçi Cephe (MC) hükümetinin başbakan yardımcılığına getirilen MHP lideri Türkeş'e bağlanmıştı. Katliamın planlamasını ise Türkeş'in dünürü MİT Hukuk Müşaviri'nin içinde bulunduğu dört MİT mensubu yapmıştı. MİT, bu rolünü sonrasında da sürdürdü. Katliamla ilgili raporları mahkemelerden gizledi. Mahkeler başladığında MİT ve faşist, şeriatçı çeteler boş durmadı. Dava 1979 yılının Haziran ayında başladı. Haftanın 5 günü yapılan duruşmalar, 8 Ağustos 1980 günü sonuçlandı. Yargılananlar arasında olan MHP Milletvekili Mehmet Yusuf Özsaş'ın oğlu, avukat Edip Özbaş'ın tutuklanması ise mahkemenin basılmasına neden oldu. Yargıçlar tehdit edildi. MHP Milletvekili Özbaş ve yandaşları adliye binasını basıp I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım Demirsu ve 2. Asliye Ceza Yargıcı Ertop Kanmaz'a saldırarak, 'Sizi mahvedeceğim, pezevenkler...' diye küfreder. I. Asliye Ceza Yargıcı Kazım Demirsu, yediği yumruklar üzerine 5 günlük rapor alır. Saldırıya tanık olan Savcı Nuri Mimaroğlu, şunları anlatır: 'Saat 08.40 sıralarıydı. Makam odamda, ceza h‰kimlerimiz Kazim Demirsu ile Ertop Kanmaz arkadaşlar beni bekliyorlardı. Odacı gelerek hakim beylerin beni makam odamda beklediklerini söyledi. Odaya girdiğimde her iki hakimlerimizin ayakta olduklarını, polis memuru ile MHP'li milletvekilinin de içeride bulunduğunu gördüm. Milletvekilinin bana ilk sözü P…k oldu. Çeşitli hakaretler yağdırıyordu. Polisler milletvekilini dışarı çıkardılar.' Saldırganların yargıyı işlevsiz kılmaya yönelik saldırıları bununla da sınırlı kalmadı. Davanın müdahil avukatlarından Av. Ahmet Albay, Av. Ceyhun Can, Av. Halil Güllüoğlu peş peşe kontr-gerilla titekçileri tarafından katledildiler.'
BAYRAM BALCI

Hiç yorum yok: