9 Şubat 2010 Salı

Kontrgerillanın Anayasası: ST 31-15

Türkiye’nin gündemine oturan Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki arama 1964 tarihli Sahra Talimnamesi’ni (ST 31-15) tekrar gündeme getirdi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik yapılmak istendiği ileri sürülen suikastın ardından Türkiye’nin gündemine oturan Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki arama 1964 tarihli Sahra Talimnamesi’ni (ST 31-15) tekrar gündeme getirdi. ST 31-15 Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yenilenerek yeniden yürürlüğe konuldu.



Türkiye, kuruluşundan bu yana askeri ve sivil yapı olarak iki türlü yönetim olarak kurgulandı. Sivil yapı her zaman askeri yapının gölgesinde kaldı. Bu nedenle askeri ihaleler, askeri bütçeler, askeri yargı konuları denetim dışı bırakıldı. Ergenekon operasyonuyla birlikte ilk kez emekle generallerin tutuklanması bir tabuyu yıktı. Ancak bugüne kadar yapılan en büyük adım Özel Harp Dairesi’ne yönelik soruşturmaydı. Bu soruşturmayla ilk kez derin devletin kalbine inildi fakat Türkiye'nin kirli geçmişiyle yüzleşmeye ve demokratikleşmeye hazır görünmediği için soruşturmadan ciddi sonuçların çıkacağı beklenmiyor.



“Kozmik oda” olarak tabir edilen komutanlığın arşivindeki belgeler herkes için merak konusu. Burada yer alan belgelerin, devletin yıllar boyu gerçekleştirdiği, özellikle de Kürdistan’da uygulanan kirli savaşın gizli kalmış belgeleri olduğu tahmin edilirken en önemli unsur ise Kontrgerilla yapılanması...



Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde yenilenerek yeniden yürürlüğe konulan Sahra Talimnamesi kontrgerilla yapılanmasının Anayasası niteliğinde. ANF 13 Haziran 2007’de bu Anayasa’yı yayınladığında kamuoyu henüz Ergenekon adı verilen yapılanmadan bihaberdi. İşte ANF’nin de iki yıl önce yayınladığı Sahra Talimnamesi ile ilgili haberimizden bazı detaylar:



KONTRGERİLLA’NIN EL KİTABI: SAHRA TALİMNAMESİ ST 31-15

Sahra Talimnamesi 31-15, ilk kez Orgeneral Ali Keskiner imzasıyla 25 Mayıs 1964 gün ve OPS: 1708-74-64 Mr. Ta.Krl. sayılı Kara Kuvvetleri Komutanlığı emriyle yürürlüğe girmişti. Genelkurmay Başkanı olup olmayacağı uzun süre tartışılan Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın TSK’da iktidarı ele almasıyla yenilenen talimname, resmi ve yasal ordu kuvvetlerine paralel yapılanmaların hangi iç hukuka dayanarak ayakta durduklarını da açıklıyor.



Çünkü ST 31-15, “Gayri nizami kuvvet anlayışına taraftar olan, Silahlı Kuvvetler eski mensuplarıyla gayrı nizami kuvvet teşkiline muktedir kuvvetli şahsiyetler ve bunların faaliyetleri üzerinde durulmasını” öngörüyor. Buna göre resmi asker ve resmi olmayan kudret sahibi militer güçlerin kuracakları çeteler, “Barış döneminde savaş halinin varlığını kabul ettirmek yolunda” girişimlerde bulunacaklar.



Talimname kapsamındaki bu örgütler, “Sivil bir örgütlenme şeklinde idari taksimata uygun hücre tipi örgütlenilmesini; tedhiş (korkutma, dehşet salma), sabotaj, gizli haber alma” yöntemlerini benimsiyorlar ve “silahlı soygunları” bu yolda bir finansman yöntemi olarak görebilirler. Bu şekilde Kara Kuvvetleri Komutanlığı Sahra Talimnamesi, yani ST 31-15, “köylere kadar” örgütlenmeyi temel alıyor.



TALİMNAMENİN SERÜVENİ

Amerikan Özel Harekat Birlikleri’ne ait FM (Field Manual) 31-15 talimnamesinin Türkçeye çevrilip yürürlüğe sokulmuş hali olan Talimname, Ziverbey Köşkü etrafında başlayan Kontrgerilla tartışmaları sonrası ortaya çıkmıştı. Bu dönemde, talimname çerçevesindeki yapılanmanın NATO çerçevesindeki resmi yönü gözler önüne serilmişti. ST 31-15’in Ergenekon, Atabeyler, Sauna tipi oluşumlar, kuvvacı örgütlenmeler ve çevresindeki olaylarla yeniden canlandırıldığına dikkat çekiliyor. Talimnamenin önerdiği yöntemler ve verdiği haklar ile bu örgütlenmeler arasındaki paralellikler de bu tezi doğruluyor.



ABD’DEN ALINAN TALİMNAME ÖLDÜRME YETKİSİ VERİYOR

İsmini açıklamayan Emniyet eski İstihbarat üst düzey yetkililerinden birinin iddialarına göre Sahra Talimnamesi, daha Orgeneral Hilmi Özkök döneminde yükselen “vatan elden gidiyor” dalgasıyla gündeme geldi. Özel Harp Dairesi’nin kurucusu Kemal Yamak Paşa’nın kaleme aldığı anılarını hatırlatan yetkili, Sahra Talimnamesi’nin Amerika’dan alınışı ve yanlış tercüme edilip, yanlış uygulanışıyla ilgili şu çarpıcı noktalara dikkat çekiyor:



“Sahra Talimnamesi bazı birimlere adam öldürme yetkisi veriyor. Devletin sirayet edemediği bazı ünitelerin bu konuda kritik bir önemi var. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Amerika örnek alınarak kuruluşunun mimarı Kemal Yamak Paşa’dır. Ancak burada önemli sorunlar var. Birincisi, bu oluşumun dünyadaki tek örneği ABD’dir, ikincisi de ABD’nin o talimatnameyle kurduğu kuvvetler işgal edeceği topraklardaki ABD Özel Kuvvetleri’nin yapacağı işleri anlatıyor, Türkiye’de ise bu talimname Türk milletine uygulanıyor. Türkiye’de Özel Kuvvetler ve bunların arkasındaki yapılar birbirinden farklıdır. Mevzuata göre Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın barış zamanında hiçbir faaliyetinin olmaması gerekir.



Savaş halinde, diyelim ki Ankara düşman işgaline uğradı, özel kuvvetler Ankara’nın gerisine sızarak gerilla savaşı veren ve önceden de halktan seçtiği insanlarla bunu yapan bir birim olarak tasarlanmıştır. Demek ki Özel Kuvvetlerin barış zamanında halkla beraber yürüttüğü bir ilişki olmalıdır. Bu ilişkiler ve isimler gizlidir. Dikkat edilmesi gereken nokta: Özel Kuvvetler barış zamanında örgütlenir ve eğitim amaçlı faaliyetler yapabilir, bu faaliyetlerin de Komutanlığın bilgisi dahilinde olması gerekir. Oysa Atabeyler’de ne deniyordu? ‘Biz yaptığımız eylemleri eğitim amaçlı yaptık.’ Böyle bir yapı var. Bunlar, Sahra Talimnamesi’nin uygulanmasından kaynaklanıyor. Barış zamanı örgütleniyorlar. Bu örgütlenmeler içinde bir takım yasa dışı kullanımlar olmuş mudur olmamış mıdır? Olmuştur. Bu nettir. Bu çeteler ideolojiktir. Türkiye’deki 28 Şubat’tan sonraki gelişmelere bakarsanız bu açıkça görülecektir.”



HABERİ HAZIRLAYAN MUHABİR KAYBOLDU

Sahra Talimnamesi’nden Türkiye kamuoyu ilk kez 1973 yılında haberdar olmuştu. İlk kez Barış Gazetesi, “şiddetin kaynağı” olarak nitelediği talimnameyi yayınlayacağını okuyucularına duyurdu. Ancak bu duyuru bile Talimname konusunda derin devletin ne kadar hassas ve şiddet potansiyeli taşıdığını ortaya koydu. O kadar ki, haber daha yayımlanmadan haberi hazırlayan muhabir ortadan kayboldu ve kendisinden bir daha haber alınamadı.



İki yıl sonra 1975’te, Ziverbey Köşkü işkencelerinden geçmiş olan emekli Yarbay Talat Turhan, talimnameyi yayınladı. Bu yayın, dünyada böyle bir talimnamenin ilk kez bu kadar açık ve ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkması demekti. Yayın tüm Avrupa’da etkili oldu ve dünyanın önde gelen gazeteleri Talat Turhan’la röportajlar yaptılar. Dünya medyasının bu ilgisinin nedeni, Türkiye’de böyle bir skandal militer yapının deşifresinden ibaret değildi. NATO çerçevesinde, çok sayıda ülkede benzer gizli çete yapılar ya da “paralel ordular” bulunuyordu ve bu yayınlardan sonra peş peşe çeşitli ülkelerde benzer talimnameler ortaya çıktı. Günümüzde, NATO konseptinde Gladyo tartışma ve araştırmalarının temelini FM 30 tipi talimnameler oluşturuyor.



TÜRKİYE’DEKİ GİZLİ ORDU

Zürih’teki Federal Teknoloji Enstitü’ne bağlı Askeri Akademi’de (MILAK) görev yapan Dr. Daniele Ganser’in tüm dünyada dikkat çeken bilimsel çalışması “NATO’nun Gizli Orduları” kitabında, Türkiye’deki ST 31-15 Talimnamesine geniş yer veriliyor. Ganser, kitabındaki Türkiye bölümüne, “Türkiye’deki gizli ordu, Batı Avrupa’daki diğer tüm gölge ordulardan daha zorba bir tarihe sahip” cümlesiyle başlıyor. Ganser, FM 30 Talimnamelerine göre hareket eden gizli ordunun Türkiye’de halen faaliyette olduğunu şöyle anlatıyor: “Türk gizli ordusu kontrgerilla, NATO gölge orduları Batı Avrupa genelinde açığa çıkartıldıktan sonra da faaliyetini sürdürmeye devam etti”



ECEVİT BİLE AKIL ERDİREMEDİ

Gladio yapılanmasına ilişkin 1992 yılında bir belgesel hazırlayan Gazeteci Can Dündar’a konuşan Bülent Ecevit, böyle bir yapının varlığını 1974’teki Başbakanlığı döneminde tesadüfen öğrendiğini açıkladı. 1974’te dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın, “acil bir ihtiyaç için Başbakanlığın örtülü ödeneğinden bir kaç milyon dolar istemesiyle“ başlayan bilgilendirme sürecini şöyle aktarıyor: “Bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi.



Öyle bir resmi dairenin, o zamana kadar adını bile duymamıştım. ‘Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu?’ diye sordum. O zamana kadar bu dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı bana bildirildi. Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım...”



Ecevit kendisine verilen brifingle daha ayrıntılı bilgiler edindiğini belirterek, şöyle devam ediyor: “Adları gizli tutulan bazı ’vatansever gönüllüler’ de sivil uzantı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gereğinde bu gönüllü sivil vatanseverlerin kullanmaları için de, Türkiye’nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu.”



İŞTE KAYNAĞI VE DAYANAKLAR



ÖRGÜTLEME:

ST 31–15 Talimnamesi sayfa 4, Madde 5, Fıkra B’de; “Büyük bir gayrı nizami kuvvet, kaide olarak biri açık faaliyet gösteren gerilla unsuru, diğeri gizli faaliyette bulunan yeraltı unsuru olmak üzere, iki müşekkel unsurdan terekküp eder” deniyor. Açık faaliyet gösteren unsurdan komando birlikleri kastediliyor. Gizli faaliyet gösteren yeraltı unsurunun ise “Hücre” şeklinde olduğu belirtiliyor. Hücreler sivil bir örgütlenme şeklinde idari taksimat biçiminde kuruluyor.



ETNİK AİDİYET İDEOLOJİSİ:

Kuvayi Milliye Derneği’nden olaylı biçimde ayrılan eski Genel Başkan Yardımcısı Ali Özoğlu’nun Sabah Gazetesi’nde yer alan sözleri ise bu örgütlerin dayandığı etnik düşünceyi gözler önüne seriyordu: "Kuvayi Milliye Derneği'nde sekiz ay yer aldım, bir yıl önce de istifa ettim. Çünkü 'Türk anadan Türk babadan doğma diye' bir ayrım yapmak bu ülkenin değerleriyle bağdaşmaz. O albayı o derneğin başına kim getirdi, tüzüğünü kim hazırladı, bunlara bakmak lazım. Bu dernekler 10 yıllık bir hazırlığın sonucunda kuruldu” diyor.



Bu konuda Talat Turhan Savunma adlı kitabında şöyle diyor: “Bu örgütlenmelerin bize göre sakıncası örgütlenme biçiminden kaynaklanmaktadır. Çünkü hücre tipinde örgütlenen örgütler, ülkenin düşman işgaline uğraması durumunda istihbarat görevi yanında tedhiş ve sabotaj da yapacaktır. Gayri nizami Savaş Doktrini’nde iç ve dış düşman birbirinden farksız sayıldığına göre, bu örgütlerin içe yönelik kullanılma olasılığı bulunmaktadır.” Turhan, bu durama örnek olarak 12 Mart öncesinde yaşananları gösteriyor.



KÖYLERE İNME VE PROPAGANDA:

ST 31-15’te öngörülen “köylere kadar örgütlenme” ise Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Genel Sekreteri Mesut Sezer’in Mersin’de Türkmen köylerini bir bir dolaşması çerçevesinde değerlendiriliyor. Sezer, bu propagandaları çerçevesinde şehrin PKK’nin eline geçtiğini söylüyor ve köylüleri İstiklal savaşı vermeye çağırıyordu. Sezer’in bu çalışmaları, bir video kaydıyla tespit edilerek ortaya çıkartılmıştı. Sezer, “İki sene sonra Mersin’e Türk şehri diyemeyeceksiniz. Bu bir İstiklal savaşıdır arkadaşlar” diyordu. Sezer’in Mersin’le ilgili bu kanıtsız değerlendirmeleri de yine ST 31-15’in “propaganda, yalan haber yayma ve tedhiş (korku salma)” maddesiyle örtüşüyor.



BARIŞ ZAMANI SAVAŞ HALİ:

Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Genel Sekreteri Mesut Sezer’in Türkmen köylerinde her fırsatta sözünü ettiği ‘İstiklal savaşının yeniden başladığı’ ise ST 31-15’in “Barış zamanı savaş hali yaratılması” şekliyle ifadesini buluyor. Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Başkanı Taner Ünal da "Atatürk'ün Gençliğe Hitabı'nı dikkate alarak yeniden İstiklal Savaşı'nı başlattık" sözleriyle aynı eksende açıklamalarda bulunmuştu.



KANUN ÖNÜNDE KORUNMA:

Sahra Talimnamesi 10, Madde 9, Fıkra B’de: “Bir gayrı nizami kuvvetin yer altı unsurları kaide olarak kanuni statüye sahip değillerdir” cümlesi yer alıyor. Sahra Talimnamesi doğrultusunda hareket eden personelin kanunlar önündeki bu durumunu Türk yargı sistemi ilk olarak 1978’de görmüştü. MHP ve Özel Harp Dairesi ilişkisini araştıran dönemin Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz, ilk kez “Kontrgerilla” kavramını resmi rapora sokmuş ancak bir suikasta kurban gitmişti. Katil zanlısı olarak İbrahim Çiftçi (1997’de MHP Genel Başkan adayı oldu) yakalanmış ve Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi 4 kez oy birliğiyle idam cezası vermişti. Çiftçi’nin Avukatı ise müvekkilinin durumunun “özel” olduğu üzerine savunmasını kurmuştu. İdam kararı 4 kez Askeri Yargıtay tarafından bozuldu. Sonunda yerel mahkeme, “Çiftçi’nin savcı Öz’ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabittir. Ancak hukuki zorunluluk nedeniyle Çiftçi’nin beraatına.” şeklinde karar vermek zorunda kaldı.



SİLAHLI SOYGUNLAR:

Sahra Talimnamesi’nde açık ve gizli gayrı nizami faaliyetler; “Adam öldürme, bombalama, silâhlı soygunculuk, işkence, kötürüm bırakma, adam kaçırmak suretiyle tedhiş ve olayları tahrik, misilleme ve rehinelerin alıkonması, kundakçılık, sabotaj, propaganda ve yalan haber, zorbalık ve şantaj…” şeklinde sıralanıyor. Bu bölümde görülen “silahlı soygunlar” sözkonusu “hücrelerin” finansmanını sağlamak için öngörülüyor. Bu haliyle son 5 yılda yaşanan, uzun namlulu silahlar ve kar maskeleriyle caddelerin trafiğe kapatıldığı, gaz bombalarının kullanıldığı ve hiçbir delil bırakmadan bitirilen profesyonel işi kuyumcu soygunlarını akla getiriyor.



ÖRGÜTLENME EMEKLİ ASKERLERİ KULLANMA:

ST 31-15 Talimnamesi’nde hücre biçiminde önerilen yapılanmaların kurulma şekline dair şu ifadeler yer alıyor: “Gayri nizami kuvvet politik anlayışına ve benzeri düşüncelerine taraftar olan, Silahlı Kuvvetler eski mensuplarıyla gayrı nizami kuvvet teşkiline muktedir kuvvetli şahsiyetler ve bunların faaliyetleri üzerinde durulması gerekir.”



Bu durum Kuvvayi Milliye Derneği, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği gibi derneklerin yönetim kademelerinde emekli askerlerin yoğun biçimde bulunmasıyla paralellik gösteriyor. Eski MGK Genel Sekreteri ve Ergenekon şüphelisi Tuncer Kılınç, çeşitli defalar yaptığı açıklamalarda bu derneklerin kurulması gerektiğini açıkça desteklemişti. Kimi emekli askerler ise bizzat bu derneklerin içinde yoğun biçimde yer aldılar.



Yörük köylerinde propaganda yapan Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Platformu'nun onursal başkanlığını Emekli Korgeneral Hasan Kundakçı yaptı. Silah üzerine ölme öldürme yemini ettirilen kuvvacı dernekte Emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ da yer alıyordu. Başka bir Kuvvai Milliye Derneği'nin basın sözcüsü ise emekli Kurmay Albay Aziz Ergen. Sendikacı Mustafa Özbek'in 'Türkiyem Topluluğu'nun kurucuları arasında da emekli Tuğgeneral Alaettin Parmaksız, danışma kurulunda emekli Orgeneral Hurşit Tolon bulunuyordu.



ÇETELERLE İŞBİRLİĞİ:

Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görevli bordo bereli Pilot Yüzbaşı Murat Eren, Pilot Üstteğmen Yakup Yayla, aynı birimde görevli Astsubaylar Erkut Taş, Yasin Yaman, Çorum Emniyet Müdür Yardımcısı Cemal Hasan Özdeş, Merzifon Emniyet Müdürü Mustafa Raşit Çavdar, işadamları Yunis Akkaya, Suat Kiy, İsmail Binici, Başbakanlık Gümrük Muhafaza'da görevli Mehmet Karatepe’nin Atabeyler Çetesi’nin içinde olduğu savcılık iddianamesiyle belirtilmişti. Kendilerine özgü flama bile bastıran Atabeyler grubu yargılama süresince yaptıklarının “eğitim amaçlı” olduğunu vurguladılar. Krokiler, bomba eğitim düzenekleri ve ajandalardaki notlar Sahra Talimnamesi’nin öngördüğü sivil-asker karışımı hücre örgütlenmesinin yapması gereken faaliyetlerden biriydi.



Öte yandan Emniyet eski İstihbarat Daire Başkanlarından yetkilinin talimnameyle ilgili olarak dikkat çektiği, “Barış zamanı sivil halkla kurulan örgütler ve yapılan eğitimler” de dikkatlerin son dönemde Özel Kuvvetler personeli ile işadamlarından oluşan ve eğitim CD’leri ve eğitim krokileriyle yakalanan iki gruba çekilmesine neden oluyor.



CEMİL ÇİÇEK HAKKINDA DOSYA

Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Muhabere Arama Kurtarma timinde görevli Yüzbaşı Nuri Bozkır ve Eski Emniyet Genel Müdür Vekili Ertuğrul Çakır’ın İşadamı Kasım Zengin’le paramiliter bir örgütlenme kurduğu ortaya çıkmıştı. Yüzbaşı Bozkır’ın askeri stratejik bilgileri içeren CD’leri Zengin’e verdiği tespit edildi. Söz konusu örgütlenmenin ST 31-15’te belirtilen şekilde istihbari faaliyette bulunduğu, kamu kurumları ve alışveriş merkezlerinin fotoğraflarını çektikleri, krokilerini çıkardıkları, bunları 68 CD’lik bir katalog halinde arşivlerinde tutukları belirlenmişti. Çetenin aynı zamanda Ankara birinci bölge milletvekillerini ve bu bölgeden seçilip bakan olmuş, -ki aralarında Başbakan yardımcısı Cemil Çiçek’in de bulunduğu- 3 bakanı yakın takip ederek haklarında dosya tuttukları da ortaya çıkartılmıştı. Çete üyelerinin eylem yapmak için bombalı özel eğitimden geçtiği tespit edilmişti. Tüm bu eğitim, bilgi arşivi oluşturma işlemleri Sahra Talimnamesinde belirtilen şekle uyuyor.



SİVİL-ASKER KARIŞIMI HÜCRE ÖRGÜTLENMESİ

Bir diğer önemli çete ise Atabeyler Grubu idi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın evinin çevresinin krokileri ve bomba düzenekleri bulunan Ankara Eryaman’daki hücre tipi eve yapılan baskında ise başka bir örgütlenme ortaya çıkartıldı.



SON VAKA: BÜLENT ARINÇ SUİKASTI

İşte tüm dosya içeriğinde aktardığımız yapının dayandığı Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesindeki illegal yapılanma, bugünlerde Bülent Arınç’a yapılmak istendiği ileri sürülen suikast ile tekrardan gündeme geldi. Arınç’ın evinin önünde yakalanan iki rütbeli askerin Arınç’ın evini gözledikleri ve yanlarında evin krokisi olduğu belirtildi. Olayın medyada geniş çapta yer almasının ardından ordunun “gizli merkezi” olarak bilinen üste geniş çaplı arama gerçekleştirildi. Aramanın yoğunlaştığı “Kozmik oda”da geçmiş cinayetler ve bahsi geçen çok sayıda olaya ilişkin belgelerin ortaya çıkıp çıkmayacağı ise bilinmiyor.



PAPA SUİKASTİNDEN MARAŞ KATLİAMINA

Ancak 12 Eylül darbesi ardından işi Papa'ya suikast girişimine kadar vardıran Türk kontr-gerillası 1970'li yılların ikinci yarısında Çorum'dan Maraş'a kadar katliamların yapıldığı toplumun belleğinde hâlâ tazedir. 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı unutulmamıştır. Bugün de Kürt ve Alevi toplumları üzerinde çok ciddi bir baskı ve tehdit mevcuttur.



Sauna, Atabeyler, Hizbullah, Kuvvai Milliye Derneği, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Derneği, Türkiyem Topluluğu, Ulusal Birlik Hareketi Platformu, Müdafa-i Hukuk Vakfı gibi adlar altında kontr-gerilla asker ve sivil her kesim içinde çok değişik adlar altında örgütlüdür.



‘TÜRK PKK’SİNİ YARATTIM’

Eski Genelkurmay Başkanları'ndan Doğan Güreş, görev yürüttüğü zamanda bu örgütlenmeyi 'Özel Kuvvetler Komutanlığı' adıyla yeniden örgütlediğini ve geliştirdiğini açıklamıştı. Hatta 'Türk PKK'sini yarattım' diyerek bir de yaptığı işin 'başarısından' (Hizbullah) dolayı kendini övmekteydi.



Diğer NATO ülkelerinin aksine Türkiye kendi kontr-gerillasını açığa çıkarma ve etkisizleştirme gücünü gösterememiştir. Şimdi sözkonusu Ergenekon soruşturması ve Özel Harp Dairesi’ndeki incelemeler bu kirli ve gizli çete ağını açığa çıkarmasını beklemek çok zor. Çünkü Türkiye kirli geçmişiyle yüzleşmeye ve demokratikleşmeye hazır görünmüyor.-

İSMET KAYHAN –ANF

Hiç yorum yok: