22 Şubat 2010 Pazartesi

Değişim Sürecinde Kuzey ve Güney Rüzgârlarını Nasıl Anlamalı?-2

Herkese Bir “Açılım” Rolü
Geçmişte özellikle 1980 darbesi ile Türkiye’de Siyasal İslam için Refah partisi, ırkçılar için MHP, “solcu”lar için SHP-CHP, liberaller için ANAP, bürokratlar için DYP ve en son Kürtleri sisteme bağlamak için HEP kurulup ve her birisine ayrı ayrı roller verilip sistemin korunması amaçlanmıştır. Fakat HEP ve devamında kurulan Kürt partileri, derin devletin bu politikasını işlevsiz kıldı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın demokratik cumhuriyet ve KCK felsefesi küresel güçleri değişime zorlarken TC’yi de derinden etkilemiştir. Bu etkilemenin sonucu değişmek zorunda kalan devlet değişimi kendisine göre ayarlamak için her türlü oyun ve tezgahı planlamış ve yürürlüğe koymuştur. Ne olduğu belirsiz “açılım” politikası bunun sonucu geliştirilmiştir. Bunun için her bir partiye ayrı ayrı roller verilmiştir. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi, DTP ve diğer parçalardaki Kürtler topyekun teslim alınarak iradesizleştirilmek istenmektedir. CHP ve MHP’ye sürekli olarak kozlar verilerek kriz oluşturma görevi ve AKP’yi Türkiye’de bitirme Kürdistan’da ise güçlendirme pozisyonu verilmiştir. Kürdistan adeta AKP’ye devredilmiştir. Bunun için CHP, Dersim il teşkilatını partisinden ihraç bile etmektedir. Artık “sizlere ihtiyacım yoktur” demektedir.

MHP ise İç Anadolu’daki oyları AKP’den toplamakla görevlendirilmiş bulunmaktadır. AKP’nin ise Kürtlerin gözünde şirin gösterme provaları yapılmaktadır. Kürtlere adeta “bakın AKP Kürt sorununu çözmek istiyor ama biz bırakmıyoruz, onun için DTP yerine AKP’ye oylarınızı verin, DTP sizler için hiçbir şey yapmaz, ancak AKP Kürt sorununu çözer” denilerek AKP’ye oy vermeleri için siyasal manipülasyon yapılmaktadır. Böylece, “AKP, CHP ve MHP’den daha iyidir, Tayip Erdoğan’a kalsaydı Kürt sorununu çözerdi” düşüncesi aşılanmak istenmektedir. Oysa unutulan bir şey var. Bugün mecliste en büyük çoğunluğa sahip tek parti AKP’dir. İstediği her şeyi meclisten geçirebilir ve yasaları oluşturabilir. Savaş tezkeresini meclisten jet hızıyla çıkarabilen AKP hükümeti neden bir barış tezkeresini de meclisten geçirmesin? Bunu sormak gerekiyor. Fakat AKP hükümeti her şeyde olduğu gibi genelkurmayın bu planına da tüccar mantığı ile yaklaştı. Ordu, Kürdistan’da DTP’nin silinmesi ve yerine AKP’nin geçmesini planlamıştır.

Tayip Erdoğan’ın genelkurmay ile böyle uzlaştığı açık açık görülüyor. Fakat AKP Türkiye’deki kalelerini de öyle kolay kolay CHP ve MHP’ye kaptırmak istememektedir. Bu yönlü bazı çelişkilerin hala sürdüğü bilinmektedir. Tayip Erdoğan ise Bülent Arınç ve Abdullah Gül ikilisine karşı cumhurbaşkanlığı konusunda genelkurmay ile anlaşmak için nabız yoklaması yapmaktadır. CHP ve MHP’nin tepkilerini böylece aza indirebileceğini hesaplamaktadır. Genelkurmay AKP’ye “bu zorlu süreçten kurtulmak için sen Kürt sorununu çözüyormuşsun gibi görün”, CHP ve MHP’ye ise “karşı çıkıp, muhalefet edip, kriz yaratıyormuş gibi görünün” diyerek rolleri bölüştürmüştür. Böylece tek taşla iki kuş vurmak istemektedir. AKP’yi Kürdistan’a hapsederek ve Kürt kamuoyuna Kürt sorununu çözecekmiş gibi lanse edip DTP’nin yerine geçirerek marjinalleştirmek isterken, Türkiye tarafına ise “AKP Türkiye’yi bölmek istiyor, devleti tehlikeye sokuyor, oylarınızı önümüzdeki seçimde AKP’ye vermeyin” mesajını vermektedir. Önümüzdeki seçimlerle birlikte dünya kamuoyuna Kürt sorununun olmadığı ve Kürdistan’da Hamas ve El Kaide gibi radikal dinci örgütlenmeler yerine AKP’yi koyarak Kürdistan’ı sisteme entegre ve kanalize etmenin başarıldığını göstermek için özel ve gizli olarak çalışmaktadır.

Ve Devlet İçi Savaşlar…
Gelinen aşamada ise AKP ve Tayip Erdoğan evdeki hesabın çarşıya uymadığını görmüşlerdir. Özellikle Türkiye’ye giriş yapan Barış Gruplarının olağanüstü karşılanması başlı başına bir devrim niteliğindedir. Barış Gruplarını Kürdistan’da bir ülke nüfusu kadar insan karşılamıştır. Bu durum halkın doğal örgütlenmesinin bir sonucu olarak gelişmiştir. Barış Gruplarının özellikle Güney’de karşılanması ve uğurlanması, Kürt Özgürlük Hareketinin buranın derinlerindeki ruhunun ortaya çıkması bakımından önemlidir.

Bunun karşısında şoke olan Güneyli güçler ve TC devlet yetkililerinin aklı sonradan başlarına gelince hemen tepki göstermeye başlamışlardır. “Şov” ve “abartılı” diye suçlayıcı açıklamalar yapılmıştır. Fakat Tayip Erdoğan’ın sürekli “bu bir devlet politikasıdır” diyerek muhalefete gönderme yapması ve “başa döneriz” demesinin yanında üzerinde pek tartışma yapılmayan, Tayip Erdoğan taraftarlarınca kabul görmeyen ve reddedilen en önemli açıklama ise Abdullah Gül’ün “MGK’da ana muhalefet de yer almalıdır” sözleri olmuştur. Bu sözler neden sarf edilmiştir? AKP neden bu sözleri söyleme mecburiyetinde kalmıştır? Kimlere mesaj verilmek istenmiştir? Tayip Erdoğan, CHP ve MHP tarafından yapılan ağır eleştirileri “bu bir devlet politikasıdır” diyerek “MGK’da aldığımız talimatları yerine getiriyoruz, onlar istediler biz de yaptık” diyerek cevaplandırmıştır. “Başa döneriz” sözü ise Kürt halkına karşı bir katliam tehdidi olsa da Genelkurmaya da açık bir mesaj özelliğini taşımaktadır: “Bizim anlaşmamız böyle değildi, CHP ve MHP’yi durdur, oylarımız üzerinde oynuyorlar, bunu kabul edemeyiz yoksa başa döneriz, siz de kaybedersiniz biz de kaybederiz” denmektedir. Fakat Genelkurmay MHP ve CHP’yi durdurmamıştır.

Aksine kriz çıkarmalarına izin vermiştir. Fakat son görkemli karşılaşmalarda AKP Kürdistan’da bile alamayacağını ancak Ağrı, Bingöl, Erzurum, Malatya ve Sivas gibi bölgeleri alabileceğini hesaplayarak hemen buralara bir ziyaret yapmıştır. Uluslararası güçlere de Kürt Özgürlük Hareketini daha çok sıkıştırın, teslim olmak için zorlayın yoksa bu süreci götüremem, özüme dönerim demektedir. Diğer taraftan 5 aydır Tayip Erdoğan’ın elinin altında bulunan ve İlker Başbuğ’un bir albayı tarafından hazırlanan “AKP ve Gülen’i Bitirme” belgesinin orijinali mahkemeye gönderilerek Başbuğ’a yönelik “başa döneriz” tehdidi gerçekleştirilmiştir! Abdullah Gül ise ortaya attığı “ana muhalefet de MGK’da yer alsın” önerisi ile kendisine göre iyi ağırlanmadığı Fransa’ya tepki göstermekte ve ”açılım”la ilgili olarak “CHP de bilsin ki yapılanlar MGK bilgisi ve direktifleri doğrultusunda yapılmaktadır” mesajını vermektedir. Böylece tepkileri asgariye indirmek gayretine girmektedir. Fakat her nedense Tayip Erdoğan ve ordu bunu kabul etmemiştir.
Dolayısıyla sadece AKP’nin değil ordunun da seçime hazırlandığını bilmekte yarar vardır ve sormak gerekir: Türk devleti önümüzdeki süreçte yapılacak ilk seçimlere neden umut bağlamıştır?

TC – Güney Kürdistan Yönetimi Yolsuzluk İttifakı
Barış Grupları için yapılan muhteşem karşılama törenleri Kürt ulusal birliğinin düzeyini ve Ulusal Önderliğinin kim olduğunu dünya aleme gösterdiğinden dolayı bazı Kürt yetkililer düşman ağzıyla konuşarak halkın adeta fedakarlığına taptığı gerilla duruşunu eleştirmişlerdir. Daha önce yüzlerce kişiyi gizlice Habur sınır kapısından TC MİT’ine teslim eden zihniyet, aynısını Barış Grupları için de düşündüğünden dolayı yapılan görkemli barışı karşılama törenlerini hazmedememiştir. Öte yandan Tayip Erdoğan’ın son Bağdat gezisi sırasında “Kerküklüler Kerkük’ün kaderini belirleyemez” diyerek 140. maddeye ve referanduma karşı olduğunu açık açık belirtmesine rağmen Neçirvan Barzani en ufak bir tepki bile göstermemiştir. Sessiz kalarak Erdoğan’ı onaylamıştır. Neçirvan yeni Kürt kabinesinde Behrem Salih’in başbakanlığında kendisini aşağılayacağı komplesinden dolayı bir bakanlığı da kabul etmeyeceğine göre belki de TÜSİAD’a üye kabul edilmek için göz kırpmaktadır! Bunun için Kürt ulusal moral refleksinin yoğunlaştığı Barış Gruplarının karşılanmasının “ortamı provoke ettiği”ni söyleyerek Kürt düşmanlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Aynı Neçirvan her nedense Tayip Erdoğan’ın Bağdat’ta Kerkük hakkında yaptığı kabul edilemez açıklamalarını provokasyon olarak nitelendirmedi.

Bunun arka planında ise çarpıcı gelişmeler var. Güney Kürdistan eski bölgesel hükümetinde Petrol Bakanı olan Aşti Hewrami’nin Türkiye’nin Genel Enerji şirketi (Çukurova Grubu) adına gizlice Norveç’ten 47 milyon dolarlık hisseyi borsada satın alıp DNO şirketini tasfiye ederek Türkiye’ye peşkeş çekmeye çalışmıştır. Norveç hükümeti ve bazı DNO şirketi yetkililerinin müdahalesiyle Türkiye ve Kürt hükümeti tarafından yapılmak istenen büyük yolsuzluk açığa çıkarılmıştır. Güney Kürdistan basını ve yeni muhalefet hareketleri bunu engelleyerek DNO’nun Türkiye’nin eline geçmesine engel olmuşlardır. Uzun bir süre faaliyetleri duran DNO şirketi, yapılmak istenen ele geçirme operasyonunu deşifre ettiğinden dolayı şimdi Kürt hükümeti tarafından adeta cezalandırılmaktadır.

Kürt hükümeti DNO şirketine ait 2,9 milyar doları vermediğinden dolayı hala petrol üretimine başlamamıştır. DNO Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani yönetiminden bir an önce paralarının verilmesini istemektedir. Yoksa petrol üretimi ve transferi için başka kanallar arayabileceklerini belirtmektedir. Türkiye’nin gizli olarak Güney’de yürütmüş olduğu ekonomi lobilerinin amacını iyi irdelemek ve sonuçları üzerinde düşünmek gerekir. Bunların önünü almak için Güney Kürdistan’ın özgürleşmesi mutlaka gerekmektedir. Güney Kürdistan’da özgür düşünmek, özgür tartışmak ve özgürce sorular sormak hayati önemdedir.

Mehmet Botan

Hiç yorum yok: