9 Şubat 2010 Salı

AKP Devletin Son Direniş Mevzisidir

Cemil Bayık, ‘’ Eğer devlet ve hükümet radikal bir tutum değişikliği ortaya koymazsa 2010 yılı her bakımdan çatışmalı geçecektir.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, ‘’ Eğer devlet ve hükümet radikal bir tutum değişikliği ortaya koymazsa 2010 yılı her bakımdan çatışmalı geçecektir. AKP hükümeti Kürt demokratik siyasetine yaptığı saldırılarla bu politikada ısrar edeceğini göstermiştir. Buna karşı yapılacak şey gerilla alanında ve halk hareketi cephesinde direniş yükseltilecektir’’ dedi.

Bayık, hareketlerinin eylemsizliği devam ettirmesinin hiçbir gerekçe kalmadığını belirterek, ‘’AKP damgalı özel savaş hükümeti, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında devletin son direniş mevzisidir. AKP'nin gidişi daha olumsuz bir sürecin gelişmesi anlamına gelmeyecektir. MHP ve CHP ile devlet bir ay bile yürüyemez. AKP'nin çöküşü, devletin Kürt sorununu çözmek zorunda kalması anlamına gelecektir. Nasıl ki AKP eliyle yürütülen tasfiye politikası bir devlet projesiyse çözüm de bir devlet projesi olarak gündeme gelecektir’’ şeklinde konuştu.

* PKK’nin ilk çıktığı yıllarda Ermenilerin kışkırtması deniliyordu. Sonraki yıllarda Suriye, İran, Amerika ve birçok ülkenin ismi geçti. Şimdi ise devletin PKK’yi yönlendirdiği iddiaları var. Bütün bunlar psikolojik savaşın bir parçası mı?

-Tokat eylemiyle birlikte bu eylemle ilgili spekülasyonlar ve sanki karanlık güçler yaptırmış gibi değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bunlar aslında hükümetin Önderlik üzerinde yürüttüğü baskı politikasını, DTP'ye açılan kapatma davasının anayasa mahkemesinin gündem almasını, yine sağla-solla görüşerek Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme konseptini görmezlikten gelenlerdir. Hatta bu tasfiye politikasını bir açılımmış gibi Kürtlere yutturmak isteyenlerdir.

Türkiye'deki egemen zihniyet, Kürtlere her şeyi yapmayı kendilerine hak görüyorlar, ama Kürtler buna bir tepki gösterince hemen suçlu ilan ediyorlar. Biz bu zihniyeti on yıllardır iyi tanıyoruz. On yıllardır her türlü hakareti ve zulmü Kürtlere layık görenler, Kürtlerin buna karşı direnişini de terör ilan etmişlerdir. Şimdiye kadar Kürtlerin bu zulme karşı direnişini dış güçlere bağlayanlar bugün de Kürt Özgürlük Hareketine karşı en kirli savaşı yürüten devletin kirli güçleriyle bağlantılandırmaya çalışmaktadırlar. Dış güçlerin uzantıları olduk, Ermeni olduk, Asala bitince dış güçler bu defa bizi görevlendirdi, şimdi de bizi devletin kirli-karanlık elleri yönetiyor! On yıllardır çok kirli bir özel savaş ve kara bir psikolojik savaşla hareketimizi tasfiye etmek isteyenler şimdi başka bir senaryoyla Kürt halkının Özgürlük Mücadelesini karalamaya çalışıyorlar.

Dünyada Kürtlere uygulanan zulmün bir eşi ve benzeri yoktur. Hangi halkın kimliği ve dili bu kadar yok sayılmış? Aslında Kürtler için bir defa değil, bin defa direnme hakkı vardır. Kürtlerin bu çok zalim güce karşı direnişini bir yerlere bağlamak, olsa olsa Türkiye'nin zulmünü hafifletmek ya da direnilecek bir zulmün olmadığını insanlara kabul ettirmektir. Bunlar psikolojik savaş merkezinin kirli propagandalarıdır. İnkarcı Türk sömürgeciliğinin kirli savaşın yürütüldüğü dönemde polis istihbarat müdürlüğü yapmış, Kürtlere karşı kirli savaşın kirli yüzü Çiller’in istihbarat şefliğini yapmış bir karagözlüklü adamdan başka bir değerlendirme de beklemek olmaz. Herhalde ezemedikleri Kürt Özgürlük Hareketini böylece halkın gözünden düşüreceklerini sanıyorlar. Halkımız bu şom ağızlıları iyi tanımaktadır.

AKP yandaşı basın ve Fetullah cemaatinin Kürt Özgürlük Hareketine neden bu kadar düşmanlık yaptıklarını iyi biliyoruz. Nasıl ki 1990’lı yıllar öncesi PKK ve Apo düşmanlığı yapanlar ekonomik ve siyasi rant elde ediyorlardı, kendilerini devletin sahibi görüyorlardıysa bunlar da PKK ve Apo düşmanlığı yaparak kendilerinin ne kadar devlet savunucusu olduğunu ispatlayarak hükümette kalma ve devlet içine yerleşme rantı elde etmeye çalışıyorlar. 1990’lı yıllarda, hatta öncesinde Kürt Özgürlük Hareketinin tabanını daraltmak için bunların bağlı olduğu partilerin ve tarikatların önünün nasıl açıldığı sır değildir. Bugün palazlanarak Türkiye'de nasıl bir ekonomik ve siyasi güç oldukları bilinmektedir. Kürt Özgürlük Hareketinin devlete karşı mücadele süreci onlar için devletten müsamaha görme ve gelişme süreci olmuştur. Ne var ki bu müsamahayı yapanlar daha sonra bu büyüyen güçle çatışmaya girmişlerdir. Bir gün kozmik denilen karanlık odalar tümüyle açılırsa ve belgeler de imha edilmezse bunların Kürt Özgürlük Hareketine karşı nasıl kullanıldığını herkes daha iyi görecektir.

Dünyanın başka bir yerinde bundan daha az bir zulme karşı direniş olacak; hatta bunları destekleyeceksiniz, ama dünyanın en haksız rejimine karşı yürütülen en haklı mücadeleyi karalayacaksınız! Dünyada herkes direnebilir, ama Kürtler direnemez! Kürtler olsa olsa birilerinin maşası olabilir. Bu yaklaşım her şeyden önce Kürtlere hakarettir. Bu çevreler bilmelidir ki eğer Kürtler böyle bir zulme karşı bir mücadele geliştiremeseydi o zaman kuşku duyulması gerekirdi. Dünyada bu durumda olan halklar mücadele veriyor da Kürtler neden bunu yapamıyor diye araştırma konusu olurdu.

TÜRKİYE’DEKİ ZULÜM ON PKK ÇIKARACAK KADAR BÜYÜKTÜR

* Hem Gülen basını hem de kendine liberal demokrat aydınların PKK’ye yönelik öfkelerini neye bağlıyorsunuz?

- Türkiye'deki zulüm düzeni bir değil, on tane PKK direnişinin çıkmasına neden olacak bir zulümdür. Bu alçaklar PKK hakkında spekülasyon yapacaklarına, dünyanın en haksız zulmünü Kürtlere uyguladıklarını bugün de yine Kürtleri egemenlik altında tutmak için farklı politikaları devreye koyduklarını itiraf etmelidirler. PKK mücadelesi kadar temiz, PKK mücadelesi kadar özgücüne dayanan başka bir hareket dünyada görülemez. PKK Önderliği iğne ile kuyu kazarcasına ve nefes nefese bir çabayla PKK'yi ve mücadelesini yaratmıştır.

Türk devletinin de NATO’nun da birçok gücün de tasfiye çabalarını boşa çıkararak bu mücadeleyi geliştirmiştir. PKK’liler zindanda, dağda, bulundukları her yerde insan üstü direnerek kendilerini var etmişlerdir. Türk devleti başka bir güç olsa ezebilirdi, ama PKK'nin öncülük ettiği direniş, fedailikle ayakta kalmıştır. Uluslararası komplo bu hareketi tasfiye etmek için yapıldı. Kürt Halk Önderi görülmemiş bir komployla bunun için İmralı’ya atıldı. Bu insanlık dışı komplodan en başta da bölgeden ve Türkiye’den çıkarları sarsılan uluslar arsı güçler sorumludur.

Hiç kimsenin gücü PKK'yi karalamaya yetmez. 1987 yılından itibaren başlatılan kirli savaş, PKK ile halk arasındaki bağı koparmak, PKK'nin toplumsal tabanını yok etmek için yapılmıştır. 1991 yılından sonra ise bu kirli savaş dizginsiz bir vahşete dönüşmüştür. Bir çakıl taşı vermemek için Kürdistan yangın yerine çevrilmiştir. PKK taraftarı olduğu düşünülen herkes bu nedenle faili meçhul cinayetlerle katledilmiştir. On binlerce insan PKK kadro ve sempatizanı olduğu için zindanlara doldurulmuştur. Tüm bu baskılara rağmen bu çok haklı dava dişini tırnağına katarak direnmiştir. Bu direnişin yenilmemesinin temel nedenlerinden biri de yürütülen davanın çok haklı olmasıdır.

HERKES PKK’Yİ CİDDİ ALMALI

Tokat olayı üzerinde spekülasyon yapanlar şunu bilmelidir: Siz bir halkın Önderine saygılı olmazsanız, o halka saygılı olmazsanız, o halkın evlatları da tepkisini ortaya koyar. Uluslararası komplo olduğunda yüzlerce insanın kendini yakmak istediği bilinmektedir. Onlarcası kendini yakmış ya da başka eylemlerle canını ortaya koymuştur. Bu çevreler komplo olduğunda yüzlerce militanın fedai eylem yapmak için sıraya girdiğini bilmelidir. Bugün hala binlerce fedai olduğunu unutmasınlar. Yönetim olarak bu fedaileri zor durdurduğumuzu herkes bilmelidir. Bir kez daha herkesin PKK'yi ciddiye alması gerektiğini söylüyoruz.

Tokat eylemini Karadeniz güçlerimiz yapmıştır. Önderliğe yönelik baskıyı duyduklarında harekete geçmişlerdir. Karadeniz’le HPG karargahı arasında bin kilometrelik mesafe vardır. Gerilla bugün Karadeniz ve Amanoslar da dahil Kürdistan'ın her yerinde vardır. Bunlar kurbanlık koyun değildir. Bir daha hatırlatalım: Bizlerin yaptığı tek taraflı eylemsizlikti. Ordu sürekli operasyon yaptı, operasyonlar hiç bir zaman durdurulmadı. Eylemsizlik sürecinde 90 gerilla şehit düşmüştür. Bunların çoğu saldırı ve pusudur. Gerilla bu kayıpları eylemler yaparken vermedi. Bu kayıplar operasyonlarla karşılaşmama sırasında oldu. Türk devleti, ben devletim eylemsizlik tanımam, bulursam ezerim diyor. Bu yaklaşım için kıyamet koparmayanların, eylemsizlik var, neden operasyon yapıyorsunuz demeyenlerin Tokat eylemini eleştirmeye bile hakları yoktur. Bunlar da, devlet silahlı güç tekeline sahiptir, operasyon da yapar, öldürür de demek istiyorlar. Bu, sömürgeci zihniyettir, işgalci zihniyettir. Kimse bu zihniyeti bize kabul ettiremez.

KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜRSE GERİLLA SORUN OLMAKTAN ÇIKAR

* PKK’nin hiçbir zaman silah bırakmayacağı iddiası da son dönemlerde sürekli gündeme getiriliyor. Peki gerilla hangi koşullarda silah bırakır?

Haksız ve işgalci olan Türk devletidir. Demokrat olduğunu söyleyenler bunu sorun yapmalıdır. Kürt sorununun çözümünü dayatmalıdır. Bazılar gerillada silah olursa devlet sorunu çözmez diyorlar. Aslında silah bırakın dayatması yapıyorlar. Bu anlayış bile işgalci ve sömürgeci anlayıştır. Devlet Kürt sorununu çözerse gerilla sorunu da çözülür. Gerillanın varlığının devam etmesi bir pazarlık gücü değildir. Zaten bir pazarlık gücü olarak da ortaya çıkmamıştır. Haksız olan ve silahlı direnişe neden olan devlet politikasıdır. Dolayısıyla çözüm iradesini de en başta devlet açıkça ortaya koymalıdır. Kürt Özgürlük Hareketi en makul yaklaşımı göstererek niyetini ortaya koymuştur. Bu konuda Kürt Özgürlük Hareketinin eleştirilecek hiçbir yanı yoktur.

Sorun çözüldüğünde gerilla sorun olmaktan çıkar. Bu nedenle kimse gerillayı bahane yapmamalıdır. 6 yıla yakın eylemsizlik oldu; hatta gerillanın yüzde 90’ı sınır dışına çekildi. Ama yine de devlet adım atmadı. Kürt Özgürlük Hareketinin zayıfladığına bağlayarak siyasi, sosyal ve ekonomik tedbirlerle yok etme planlaması yaptı. Böyle bir planlama yapıldığı kamuoyuna defalarca deklere edilmiştir. Bugün de Türk devletinde sorunu çözme niyeti hala yoktur. Silah bırakma dayatması da tasfiye içindir. Bu nedenle hiç kimse gerillanın silahını çözümsüzlük konusunda bir etken olarak gösteremez. Bunu söyleyenler otuz yıldır şiddetle gerillayı tasfiye etmek isteyenlerin farklı versiyonudurlar.

TALEPLER NET VE BELLİDİR

* Siyasi çözüm için hiç şans yok mu?

- Siyasi sorunlarda anlaşmazlık taleplerde çıkar. Bu konuda, bu tür sorunlarda hiç görülmediği kadar makul bir noktadayız. Talepler net ve bellidir. Eğer Kürt sorunu çözülmüyorsa taleplerin yüksekliğinden değil, devletin Kürtlerin varlığını tanıyan ve bu temelde muhatap alan bir politikası olmadığındandır. Önceleri gerilla eylem yapmamışsa, sabırlı davrandığı içindir. Devlet ve hükümeti bir çözüme zorlamak için ağır koşullarına rağmen eylemsizlik kararını sürdürmüştür. Ancak Önderliğe yapılan ölümcül tasfiye politikaları netleşince, tasfiye için her türlü ilişkiye girince ve demokratik siyaset üzerinde baskıyı arttırınca, siyasi linç yürütülünce ve kapatma davası gündeme girince gerilla haklı olarak inisiyatifini kullanıp tepki göstermiştir.

Kimse kendini ve toplumu kandırmasın. DTP'nin kapatılması gündeme girdiğinde kapatma kararı alınmıştır. Birkaç günlük toplantı sadece formaliteyi yerine getirmek içindir. Devletin tasfiye politikasının ne halk ne de demokratik siyaset tarafından kabul edilmeyeceği anlaşılınca DTP'yi kapatma kararı alınmıştır. Zaten hükümet sözcüleri bile DTP tutumlarıyla kapatmayı hak etmiştir demiştir. Bu nedenle DTP'nin kapatılmasını Tokat eylemine bağlamak sadece politik olmayan insanları kandırmak içindir. Herkes de biliyor ki önceden de beş parti kapatılmıştır. Tümünün kapatılma nedeni ne idiyse DTP'nin kapatılma nedeni de odur.

KCK DEVLET DIŞI BİR ÖRGÜTLEMEDİR

*Türkiye’de BDP’ye yapılan operasyonlarda çok sayıda kişi tutuklandı ve gözaltına alındı. Ancak bunun bir KCK operasyonu olduğu söylendi. KCK’nin PKK ile DTP arasında köprü olduğunu dile getirildi. Nedir KCK sistemi?

-KCK, Kürt halkının demokratik siyasi kurumlaşmasıdır. PKK'nin öngördüğü demokratik siyasi sistemin örgütlenme modelidir. Tabandan başlayarak tüm toplumun demokratik temelde örgütlenmesini amaçlamaktadır. Bu örgütlenmelerin de demokratik konfederal temelde bir araya gelerek demokratik bir sistem kurmalarını hedeflemektedir. Batıda olduğu gibi hala halkın değil de egemenlerin hakimiyetini sürdürdüğü demokrasi anlayışı yerine, toplumun güç yapılarak gerçek demokratikleşmenin sağlandığı bir demokratik toplum projesidir.

Aslında normal demokratik bir ülkede tamamen yasal ve meşru karakterde bir örgütlenmedir. Örgütlenme özgürlüğü olan bir ülkede bu tür örgütlenmelerin takibata uğraması ve kriminalize edilmesi söz konusu olamaz. Ama Türkiye'de ve bölge ülkelerinde örgütlenme özgürlüğü olmadığı, anayasa ve yasalar Kürtlerin temel demokratik hakları için mücadele etmesine izin veren bir karakter taşımadığı için Kürtlerin hakları için örgütlenen kurumlar yasadışı görülmektedir. Bu nedenle PKK'nin ideolojik ve siyasi doğrultusunun öngördüğü KCK modeli hala legal çalışma imkanı bulamamıştır. Kürt sorunu gerçek anlamda demokratik çözüme kavuşmadığı müddetçe legalleşmesi söz konusu değildir.

Şu anda tüm Kürdistan'ın parçalarından gelen delegelerle her yıl genel kurul yapılmakta ve KCK Yürütme Konseyi seçilmektedir. KCK tam bir demokratik sistemi hedeflemektedir. Doğrudan demokrasiyi gerçekleştirmek temel amacıdır. Devlet dışı bir örgütlenmedir. Öyle söylenildiği gibi devleti amaçlamıyor. Aksine devletleşmeyi özgürlüğe ve demokrasiye aykırı görüyor. Toplumun tabandan başlayarak örgütlenmesi ve kendi sorunlarını kendi imkanlarıyla çözme sistemidir. Sorunların çözümünü, devletçi sistemde ve devlette arama yerine, demokratik örgütlenmenin ortaya çıkardığı toplumsal güçte gören bir örgüttür.

KCK örgütlenmesi, demokrasi için toplumun demokratik temelde örgütlenmesini hedefler. Toplumun demokratik örgütlenmesine dayanarak hem kendi demokratik kurumlaşmasını derinleştirir hem de toplumun devlete karşı demokratik bir duruş içinde olmasını sağlar. Bu anlayışla örgütlenmiş demokratik örgütlenmeler, devletin antidemokratik yapısına karşı mücadele eder ve devletin demokratik kurumlara ve temel haklara saygılı olmasını sağlayacak biçimde demokratikleşmesini hedefler.

Demokratik siyaseti, yani toplumu tabandan örgütleyerek toplumun demokratik siyasi güç olmasını hedefler. Ekonomik, kültürel, sosyal sorunlarını kendi örgütlenmeleriyle ortaya çıkardığı güçle çözmesini sağlar. KCK, devletten bekleyen toplum zihniyetini aşarak, devlet dışı örgütlenmeyle insanlık sorunlarını çözeceklerini ortaya koyan bir sistem tanımlanması ve modelidir.

Tabii ki Kürdistan'ın tüm parçalarında da bu sistemle gerçek bir özgürlük ve demokrasi geleceğine inanan geniş topluluklar vardır. Böyle bir sistemin gerçekleşmesi için toplumu bilinçlendirenler ve örgüt bilinci geliştirenler vardır. Zaten toplumun örgütlenmesini sağlayarak örgütlü toplum gerçeği ortaya çıkarmaya çalışanlar, KCK sistemi içinde olmasalar da bu sisteme doğal olarak hizmet edenlerdir. KCK sistemi özü itibariyle demokratik bilincin gelişmesi ve toplumun demokratik örgütlenmesidir.

* Gözaltına alınan belediye başkanlarının KCK ile bir ilişkileri yok mu?

- Türkiye gibi bir ülke demokratik olmadığı için KCK'nin açık örgütlenmesi söz konusu değildir. Bu nedenle legal siyasi alanda çalışanların, Türkiye yasaları çerçevesinde kurumlaşmış demokratik sivil toplum örgütlerinin böyle bir sistem içine alınmasının koşulları yoktur. Hele hele Belediye Başkanları ve demokratik siyasi kurumlarda çalışanların KCK sistemi içine alınması düşünülemez. Demokratik siyasal alanda ve yasal derneklerde çalışanların Türkiye tarafından illegal ve yasadışı görülen KCK'nin içine alınması mantık dışıdır. Türk devletinin bu konuda herhangi bir bulgu ve belge ileri sürmesi düşünülemez.

Tutuklananların tümü Türkiye yasaları çerçevesinde siyaset yapanlar ve dernek kuranlardır. Bu çerçevede örgütlenenler ve düşüncelerini açıklayanlardır. Bunların KCK ile ilişkilendirilmesi tamamen kılıftır. Minareyi çalıp sonra da kılıf uydurmadır. Bunların esas olarak tutuklanmalarının nedeni, bazı yeminli PKK ve Apo düşmanları gibi Kürt Özgürlük Hareketine küfür etmemeleri ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı devlet ve hükümet ağzıyla konuşmamalarıdır.

AKP’NİN POLİTİKALARI BOŞA ÇIKARILDI

* 2010’da Kürt meselesinin çözümü için bir gelişme bekliyor musunuz?

- Kürtler üzerinde eski politikanın iflas ettiği görülmüştür. Bunu da PKK'nin öncülüğünde yürütülen Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi sağlamıştır. Eski politikanın iflas ettirilmesi Kürt sorununun çözümü için koşulları daha elverişli hale getirmiştir. Ne var ki Türkiye'de Kürt inkarcılığı o kadar çok köklüdür ki Türkiye Kürtleri Türklük içinde eritmeyi temel ulusal strateji haline getirdiğinden bu amaçtan vazgeçmede zorlanıyor. Bu nedenle özel televizyon, adı bile söylenmeyen enstitüler ve kimi yer isimlerinin değişmesi, kursların resmi biçimini uygulama ve dış kamuoyunda çok zorlayan Kürtçe propaganda yasağı konusunda yapılacak bazı yumuşatmalarla yeni bir egemenlik ve kültürel soykırım politikası kabul ettirilmek isteniyor. Böyle bir hileyle Kürt sorunu konusunda yaşadığı sıkışıklıklardan kurtulmak istiyor.

Görüldüğü gibi bu politika da boşa çıkarıldı. Bu nedenle Türk devleti artık Kürtler için yeni egemenlik ve kültürel soykırım politikalarından vazgeçmelidir. Bu politika Türkiye'yi daha da kötü bir duruma sokuyor. Hala bir şeyler yapar tasfiye ederim düşüncesiyle hareket etmek, kendini kandırmak ve altın değerinde zamanı halklarımıza kaybettirmektir. Aslında çözümsüzlüğün bu tür sonuçlar yarattığı görülmektedir. Ne var ki AKP hükümeti başkasının yapamadığı tasfiyeyi ben yaparım inadındadır. Siyasi yaşamını Türkiye'nin gerçek demokratikleşmesine değil, PKK'yi tasfiye etmeye bağlamıştır. Çünkü Kürtler üzerinde egemenliği sürdürüp soykırımı tamamlamak isteyen devletle böyle anlaşmışlar.

AKP'nin yedi yıllık politikası ortadadır. Düşünmezseniz Kürt yoktur tutumundan, Kürt vardır, ama Türklük içindedir ya da toplumsal hakları yoktur noktasına gelmiştir. Gerçek anlamda demokrat olunmazsa siyasi ortamın zorlamasıyla bir şeyler yapmak durumunda kalınmışsa düşülecek durum AKP'nin bugünkü durumu olur.

Kürt sorununda yapılması gerekenler öyle sır ya da bilinmez şeyler değildir. Her şeyden önce Kürtler bir ulus ve toplum olarak kabul edilecektir. Toplumsal hakların kabul edilmesi konusunda kesin bir irade ortaya konulacaktır. Bunun gerektirdiği haklar pazarlık konusu yapılmadan kabul edilecektir. Tek millet yaratma ısrarı terk edilecektir. Kürt Halk Önderi demokratik cumhuriyet dedi. Yasalar ve anayasalar buna göre düzenlenecektir.

Demokratik vatan, sınırlar değişmeden, ama bu vatanda farklı ulusların yaşadığı kabul edilecektir. Sadece Türk milletinin yaşadığı bir vatan olmadığı kabul edilecektir. Yani bu ortak vatan Kürtlerin, Türklerin, Çerkezlerin, Lazların vatanı olarak görülecektir.

Tek ulus, tek millet anlayışı bırakılacaktır. Kürt, Türk ve diğer toplumların içinde bulunduğu demokratik ulus gerçeği kabul edilecektir. İspanya ve İngiltere’de nasıl ki farklı ulusların varlığı ortak bir demokratik ulus olmaya engel değilse Türkiye de böyle bir ulus gerçeğini kabul etmelidir. Dolayısıyla anayasa kimliklere nötr olmalı ve anayasal vatandaşlık temelinde, demokratik cumhuriyet rejimi içinde, demokratik vatanda, demokratik ulus anlayışıyla kardeşlik içinde bir Türkiye gerçeğine ulaşma hedeflenmelidir.

Böyle bir yaklaşım benimsenirse demokratik cumhuriyet içinde Kürtlerin demokratik uluslaşması, meclisleri ve demokratik özyönetimleri ve demokratik uluslaşmayı gerçekleştirecek bir demokratik özerklik bir bölünme gerekçesi değil, Türkiye'nin birliğini güçlendiren bir olgu olarak ele alınır ve pratikleşmesi kabul edilir.

TASFİYEYİ ÇÖZÜM POLİTİKASI OLARAK YUTTURULAMAZ

* Peki sorunun çözümünde muhatap kimdir? AKP tüm millet muhataptır gibi laflar etti. Ne demek bu?

- Yukarıda belirttiğimiz gibi Kürtler bir toplum olarak kabul edilir ve bu temelde demokratik özerklik Kürt sorununun çözümü için bir model olarak benimsenirse bu tür konular gündeme bile gelmez. Böyle bir çözüm anlayışıyla hareket edildiğinde muhataplık sorunu da gerillanın durumunun ne olacağı da kolay çözülür. Şu anda bu konuları bir sorun haline getiren, Kürtlerin hala bir toplum olarak tanınmaması ve bireysel haklar denen şeylerle tasfiye politikası izlenmesidir.

Türk devleti yukarıda belirtilen gerçek çözüme yanaşmadığı için Kürt Demokratik Hareketini muhatap almıyor. Bu çerçevede müzakere yapmıyor; sadece benim tasfiye politikama ortak ol dayatmasında bulunuyor. Kürt Özgürlük Hareketi de Kürt Halk Önderi de doğrudan bizi muhatap alın, koşulumuz budur demedi. Kürt Demokratik Hareketinin muhatap alınması gerektiğini söylediler. Bunu defalarca da tekrarladılar.

Devlet ya da hükümet DTP'yi muhatap almadı. Aksine PKK'yi tasfiye ve Apo'yu saf dışı etmede bana yardımcı ol dedi. Gerillanın terörist, eylemlerinin de terör eylemi olduğunu ilan et dayatması içinde oldu. DTP de haklı olarak PKK ve İmralı gerçeğini yok sayarak ya da bunları tasfiye edeceğim diyerek bu sorun çözülmez dedi. Yoksa beni muhatap almayın, ben muhatap değilim gibisinden şeyler söylemedi. Aklı başında olan herkes kabul eder ki Önder Apo ve PKK tasfiye edilerek hiçbir sorun çözülemez. Kürtlerin siyasi iradesini kıracağım, ama çözeceğim demek ancak aptalların işi olabilir. Tasfiye de bir çözüm politikası olarak yutturulamaz.

Tabii ki çözüm olursa gerillanın dağda kalması ya da Türk devletine karşı bir tutum içinde olması anlamsızlaşır. Sorunun çözüldüğü yerde kim bu gerillayı dağda tutacağım diyebilir. Sorun çözüldüğünde gerillanın direniş misyonu sona erer. Bazıları Kürt sorunu çözülürse PKK bitecek, bu nedenle sorun çıkarıyor diyor. Bu bir psikolojik savaş söylemidir. Eğer Kürt sorunu tam çözülürse PKK'nin de gerillanın konumunun da bugünkü gibi olmayacağı kesindir. Türkiye'de demokratik sistemin içinde yer alan bir konumlanma yaşayacaktır. Gerçek çözüm olursa böyle olacaktır. Ama tasfiye politikası izlenirse kırk yıldır direnildiği gibi bir kırk yıl daha direnilir. Bunu da herkes bilmelidir. Kürtler ya varlıklarını güvenceye alacaktır; bir demokratik ve özgür yaşama kavuşacaklardır yada bu kadar yıldır süren bu varlık mücadelesi devam edecektir. Kürtler hala var olma yok olma savaşı veriyor. Ne ulusal ne de siyasal varlıklarını güvenceye almışlardır. Onurlu her Kürt bu durumda direnmeye devam eder.

Kendileri sömürgecilikle, şovenizmle Kürtleri egemenlik altında tutuyor. AKP Kürtlerin Özgürlük Mücadelesini tasfiye etme temelinde ekonomik ve siyasi rant elde etme mücadelesi yürütüyor. Kürt Özgürlük Hareketiyse savaşçısından yönetimine kadar fedai tarzda yaşıyor ve bu tarzda direniyor. Zaten Kürt Halk Önderinin tam 11 yıldır dünyada görülmemiş ağır tecrit altında olması bu gerçeğin kanıtıdır. Hiç kimse Özgürlük Hareketinin yönetimi ve savaşçısı gibi bir hafta bile yaşayamaz. Bir gün bile rahatlarından olmak istemeyenlerin, bir gün bile eşlerini bırakmayacak olanların çağdaş derviş olan özgürlük savaşçılarını şu ya da bu şeyle suçlaması bir çarpıtma ve kuyruklu yalandan başka bir şeyi ifade etmez. Önderliğin yaşadığı tecridi bazılarına bir yıl uygulayın dışarıya deli olarak çıkar. Bu nedenle herkes ciddi olsun ve saygılı olsun. Tabii Türk devletinin psikolojik savaşının birer memurları ya da uzantıları değillerse.

AKP DEVLETİN SON MEVZİSİDİR

* Kürtler önümüzdeki dönemde nasıl bir Yol Haritası izleyecek? Çatışmalı bir süreç başlayabilir mi?

- Eğer devlet ve hükümet radikal bir tutum değişikliği ortaya koymazsa 2010 yılı her bakımdan çatışmalı geçecektir. Çünkü şu anda işleyen tasfiye amaçlı yeni Kürt politikası Kürt Özgürlük Hareketinin iradesini kırarak kabul ettirme politikasıdır. AKP hükümeti Kürt demokratik siyasetine yaptığı saldırılarla bu politikada ısrar edeceğini göstermiştir. Bu durum Türkiye için çıkmaz bir politikada ısrardır. Buna karşı yapılacak şey, mücadeleyi her alanda daha fazla geliştirmektir. AKP'nin her alandaki saldırısını püskürtecek bir direniş geliştirmektir. Bu hükümete karşı sadece Kürt halkının değil, Türkiye'deki demokrasi güçlerinin de mücadeleyi geliştirmeleri gerekir. Bu hükümetin hiçbir demokratik talebe karşılık verecek iradesi yoktur. Tek derdi kendini yaşatmak ve devlet içinde yer almaktır. Devletin yeni sahibi olarak Kürtler üzerinde egemenlik kurmak, Türkiye halkı üzerinde ise sömürücü güçlerin temsilcisi olarak iktidar olmaktan başka bir projesi yoktur.

AKP damgalı özel savaş hükümeti, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında devletin son direniş mevzisidir. Bu hükümet dışında hiçbir iktidarla ve hükümetle halklarımızı aldatamaz. Dolayısıyla AKP'nin gidişi daha olumsuz bir sürecin gelişmesi anlamına gelmeyecektir. MHP ve CHP ile devlet bir ay bile yürüyemez. Türkiye'de mutlaka demokratik bir siyasi irade ortaya çıkacaktır. AKP'nin çöküşü, devletin Kürt sorununu çözmek zorunda kalması anlamına gelecektir. Nasıl ki AKP eliyle yürütülen tasfiye politikası bir devlet projesiyse çözüm de bir devlet projesi olarak gündeme gelecektir. AKP olmasaydı devlet bugüne kadar bile Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçleri karşısında dayanamazdı. AKP demokrasi güçlerini oyalayarak devletin Kürtler üzerindeki egemenliğini sürdürmüş, böylece Türkiye'nin gerçek demokratikleşmesini engellemiştir. Dolayısıyla AKP demokrasiyi geliştiren değil de demokrasi ve özgürlük özlemlerini çarpıtan ve yozlaştıran bir güç olarak demokratik birikimin çarçur olması rolünü oynamıştır.

Artık AKP'nin halklarımızı oyalayan bu duruma son verilmesi gerekiyor. Aksi halde bencil, çıkarcı ve devleti ele geçirme hırsı ile Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesi önünde bir engel olma konumunu sürdürmeye devam edecektir. Demokrasi güçleri gerçek demokrasi programını açık ve net ortaya koyarak AKP'nin gerçek yüzünü daha iyi teşhir ederek yeni bir seçimde sandığa gömmelidir.

Aslında AKP ve CHP'nin birbirleriyle dalaşmaları demokratik potansiyeli yanlış ve saptırılmış duygular ve hedefler peşine takmaktadır. Her ikisi birbirinin varlık gerekçesi olmuştur. AKP özellikle ölümü gösterip toplumu sıtmaya razı ettiren bir politika izliyor. Bu oyunun bozulması gerekiyor. Kürt halkı bu oyunu bozdu. AKP'nin politikaları artık tutmayacaktır. Demokrasi güçleri de Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte olursa kesinlikle tüm Türkiye kazanacaktır.

Eski Kürt politikası iflas etmiştir. Artık eski politikaya dönülemez. Yeni araçlarla yeni tasfiye amaçlı inşa edilen inkarcı bu politikalar da boşa çıkarılırsa Kürt sorununun çözülmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu da Türkiye'nin demokratikleşmesi ve tüm halklarımızın özgürleşmesi anlamına gelecektir.

Kürt Özgürlük Hareketi her olasılığa karşı hazırlanmaktadır. Türk devleti, Kürt sorununun demokratik çözümünde adım atmaz, Kürt demokratik siyaseti üzerinde baskısını sürdürerek demokratik mücadelenin ve demokratik çözümün önünü alarak tasfiye politikasındaki ısrarını sürdürürse buna karşı gerilla alanında da halk hareketi cephesinde de direniş yükseltilecektir. Herkes şunu bilmelidir ki, hareketimizin eylemsizliği devam ettirmesi açısından hiçbir gerekçe kalmamıştır. Her gün tasfiye edeceğim diye bar bar bağıran, bunun için içeride ve dışarıda birçok gücü Kürt Özgürlük Hareketi karşısına çıkarmaya çalışan bir konsept karşısında hiç kimse Kürt Özgürlük Hareketinin kasaplık koyun gibi boyunu uzatacağını sanmamalıdır.

Gerillamız tasfiye saldırısı karşısında direnmeye her zamankinden daha fazla hazırdır. Dün olduğu gibi bugün de saldırılar ne olursa olsun fedai ruhla bu saldırıları boşa çıkarma gücündedir. Hiç kimse kendisini akıllı, Kürtlerin özgürlük iradesini de aptal sanmamalıdır. Oyalarım, zaman içinde fırsatını bulurum ve ezerim yaklaşımları ters teper. Bunu hesaplayanları çarpar. Bu açıdan ya Türk devleti mevcut politikasını terk edecektir ya da çatışmaların her bakımdan şiddetlendiği yeni bir döneme girilecektir. Artık eski iflas eden politikaların yerine yeni egemenlik politikaları inşa etmenin koşulları kalmamıştır. Kürt halkı özgürlük ve demokrasi bilinciyle, mücadele örgütleri ve kurumlarıyla bu tür politikaları boşa çıkaracak güçtedir. Bu nedenle bir daha hiç kimse yanlış hesap yapmasın diyoruz.

ULUSAL KONFERANS ACİL İHTİYAÇTIR

* Kürt sorununun demokratik çözümü açısından Güney Kürdistan hükümeti beklentileriniz nedir?

- Kürtlerin onlarca yıldır yürüttüğü büyük mücadeleyle ve verdikleri ağır bedellerle bütün parçalarda özgürlük ve demokrasiye yakınlaşmış oldukları açıktır. Hem Kürt halkı derinleşmiş bir özgür ve demokratik yaşam bilincine ulaşmıştır hem de sadece parçalar içinde değil, parçalar arasında da önemli bir duygu ve amaç birliği ortaya çıkararak tarihsel, siyasal ve ulusal sonuçlara yol açacak bir birlik eğilimi yaratmıştır. Dünya ve bölge koşulları da dikkate alındığında bu fırsatların ve imkanların doğru değerlendirilmesi gerekmektedir. Eğer doğru politikalar izlenirse mevcut koşullar her bakımdan halkımızın özgür ve demokratik yaşamını her parçada yaşamsal hale getirme imkanı sunmaktadır.

Egemen sömürgeci zihniyet Kürtlerin bu konumunu kendileri açısından bir tehlike olarak gördüklerinden aralarında şovenist, gerici bir birlik yaratarak halkımızın özgürlük umudunu kırmak istemektedirler. Bir taraftan böyle bir politika izlerken, diğer taraftan tarihsel olarak kullandıkları Kürtleri birbirine karşı çıkarma politikasından da vazgeçmemişlerdir. Hala bu konuda umutlarını sürdürmektedirler. Eğer Kürt siyasi güçleri sömürgeci egemen güçlerin bu umutlarını boşa çıkaracak bir birlik yaklaşımı ve politik tutum ortaya koyarlarsa Kürt sorununun çözümü daha da yaklaşacaktır. Bu açıdan hiçbir Kürt siyasi gücünün sömürgeci egemen güçlere umut verici yaklaşım içine girmemesi gerekmektedir. Bu durum, tüm siyasi güçler için ve tüm Kürt birey ve çevreleri için de geçerlidir. Bu süreç varlık-yokluk savaşı veren Kürt halkının tüm güçleri açısından ulusal ve demokratik hassasiyetin yüksek tutulması gereken bir karaktere sahiptir.

Biz Güney Kürdistanlı güçlerin önemli bir siyasal tecrübe sahibi olduğunu biliyoruz. Sömürgeci güçlerin hangi sözü ve davranışının hangi gizli amaçtan kaynaklandığını bilecek geniş bir tarihsel tecrübeye sahiptirler. Bu açıdan sömürgeci güçlerin dayatmalarının sonuç vereceğini sanmıyoruz. Kaldı ki ne Kürt halkı eski Kürt halkıdır ne de Kürt kamuoyu eski Kürt kamuoyudur. Artık Kürt halkı ve Kürt kamuoyu şu siyasi gücün ya da şu liderin keyfi ve sorumsuz davranışıyla Kürtler arası bir çatışmaya yol açacak tutumlara izin verecek bir konumda değildir. Artık Kürt halkının ulusal ve siyasal çıkarlarını koruyan ve bu konuda hassas olan bir Kürt demokratik kamuoyu oluşmuştur. Onlarca yıldır yürütülen mücadelenin en önemli kazanımlarından biri de budur.

Gelinen aşamada Kürtler arası kavga ve çatışmanın olmaması bile Kürtler açısından yaşanan bu tarihsel süreç açısından yeterli görülmemelidir. Sadece savaşmamayı önemli görmek bile doğru değildir. Bu mevcut siyasal koşullarda geri bir durumdur. Kürt siyasi güçlerin artık bunu aşıp kendi aralarında bir birlik yaratarak demokratik ulusal irade ortaya çıkarıp sömürgeci güçler karşısında ortak tutumla durmalarının zamanı gelmiştir. Bu nedenle bir ulusal konferans acil bir ihtiyaçtır. Böyle bir konferansla Kürtlerin en temel siyasal ve ulusal haklarının ne olduğunu tespit etmek, her parçada özgür ve demokratik yaşamın olmazsa olmaz ölçülerini ve ilkelerini ortaya koymak ve bu temelde Kürt halkının demokratik siyasi iradesini bölge ülkelerine ve dünyadaki siyasal güçlere göstermek çok önemli hale gelmiştir. Kürtlerin ulusal varlıklarından vazgeçmeyecekleri, bunu gerektiren siyasal ve ulusal hakların tanınması için ortak bir irade göstereceklerinin ilan edilmesinin zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir.

Sadece Güney Kürdistan açısından değil, tüm parçalardaki ulusal siyasal güçler açısından böyle bir yaklaşım zorunlu hale gelmiştir. En başta da Kuzey Kürdistan'da mücadelenin geldiği düzey dikkate alındığında Kürt siyasi çevrelerinin ve şahsiyetlerinin sorumlulukları daha da artmış bulunmaktadır. Eğer ilkeli durulur, Türk devletinin ideolojik ve siyasi baskıları karşısında sağlam durulur ve psikolojik savaşın oyunları boşa çıkarılırsa Kuzey Kürdistan'da özgür ve demokratik yaşamı kazanmak uzak değildir. Bu nedenle Kürt siyasi güçlerinin geçmişteki ilişkileri ne olursa olsun Kürt halkının ulusal ve siyasi varlığı açısından ortak paydalarda buluşmaları ve Türk devleti karşısında ortak tutum koyacak bir irade ortaya çıkarmaları gerekmektedir. Artık sadece BDT değil, tüm Kürt siyasi güçlerinin üzerinde anlaştığı Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki temel talepler ortak bir deklarasyon ve tutumla ortaya konulmalı ve bunun için demokratik mücadele yükseltilmelidir.

Kürt Özgürlük Hareketinin ve halkımızın hassas olduğu Önder Apo gerçeği ve gerillanın Kürt halkının ulusal ve siyasal sağlığı güvenceye alınana kadar savunma gücü olarak varlığının tartışma konusu yapılmaması ve toplumsal cinsiyetçiliğe karşı duruş dışında her konu tartışılabilir ve Kürt halkının özgür ve demokratik iradesi olarak ortaya konulabilir. Biz bu temelde tüm Kürt siyasi güçlerini ve şahsiyetlerini duyarlı olmaya, güçlerini halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleştirmeye, özgürlük ve demokrasiyi kazanmanın onurunu birlikte yaşamaya çağırıyoruz.-ANF

Hiç yorum yok: