2 Ocak 2010 Cumartesi

Türkiye’den traji-komik 301 manzaraları

ANKARA (09.07.2007)-Sınıf bitirme sınavına verdiği cevaptan, sarhoş olup sokağa çıkarak nara atana; parasını ödemeyen müteahhide ettiği küfürden, nezarete atılıp sövmeye başlayan askere; arkadaşına mektup yazan hükümlüden, ‘apolitize’ ifadesinden ‘Apo’ anlaşılan yazara Türkiye’den traji-komik 301 manzaraları. 1926 yılından bu yana Türk Ceza Yasası’nda yer alan devlet kurumlarını tahkir ve tezyif etme suçu aradan geçen 80 yılı aşkın sürede birçok defa değişikliğe uğradı. Bu suç Türk Ceza Yasası’na 1 Mart 1926 tarihinde “Büyük Millet Meclisi’ni veya Hükümetin şahsı manevisini veya ordu ve donanmasının yahut Türklüğü tahkir ve tezyif edenler hakkında dahi bundan evvelki madde ahkamı tatbik olunur. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına sövenler altı ayı geçmemek üzere hapsolunur ve otuz liradan yüz liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur” biçiminde düzenlenmişti. Ve bu suçtan dolayı tatbikat yapılabilmesi “Büyük Millet Meclisi Riyasetinden” izin verilmesi şartına bağlıydı. Ancak yasa daha sonra 1936’da yeniden değiştirildi ve suçun yabancı memlekette bir Türk tarafından işlenmesi haline ilk kez yer verildi. Yasa bu sefer 1938 yılında yeniden düzenlendi ve “emniyet ve muhafaza kuvvetleri”ni tahkir ve tezyif yasaya eklendi. Yasa 1946 ve 1961 yıllarında yeniden değiştirildi. Çıkarıldığı andan bu yana bir çok tartışmanın odağında olan yasa 1961’den 2002 yılına kadar aynı kaldı. Ancak uyum yasaları kapsamında 6 Şubat 2002 tarihinde yasa yeniden ele alındı. Yasanın 6 yıl olan ceza üst sınırı böylece 3 yıla indirildi. Ağustos 2002 tarihinde yapılan değişiklikle yasaya “eleştiri” sınırı getirildi. 3 Temmuz 2002 de değişiklikle ise yasaya “tahkir, tezyif ve sövme kastı bulunmaksızın, sadece eleştirmek maksadıyla yapılan düşünce açıklamaları cezayı gerektirmez” eklemesi yapıldı. Yasa 2002 ve 2003 yıllarında bu değişikliklerle yeniden düzenlenirken diğer yandan da 1 Haziran 2005 yılında kabul edilen yeni TCK’nın tasarısı yazılıyordu. Eski TCK’da 159’uncu maddede düzenlenen bu suça yeni TCK’da 301’inci maddede yer veriliyordu. İlk olarak 2000 yılında hazırlanan yeni TCK taslağına alınan madde, taslak, tasarı ve komisyonlarda da birçok değişikliğe uğrayarak, son halini aldı. Eski TCK’da 8 kez düzenlenen, Yeni TCK’da ise her adımda değişikliğe uğrayan maddenin failleri ise yıllar boyunca hiç değişmedi. Yargıtay içtihatları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla uygulamada her yıl ayrı bir boyut kazanan 301’inci madde, kimi zaman bir sarhoşu, kimi zaman bir sınava giren öğrenciyi, kimi zaman da nezarete atılmasına sinirlenen bir askeri ya da parasını alamayan bir işçiyi bakın nasıl mahkemelik etti… SARHOŞ NARA ATARSA… Masadan kalkamayacak derecede rakısını içen A.A, o gün İstanbul sokaklarında dolaşarak ortalığı birbirine katmaktadır. Adli Tıp Kurumu raporuna göre aşırı derecede alkol alan ve şuuru bulanık olduğu tespit edilen A.A, meyhaneden evinin yolunu bir türlü bulamamakta, kaybola kaybola gezdiği sokaklarda zabıta tutanaklarına göre önüne gelen herkese ve her şeye sövüp sayarak saldırmış, etrafı birbirine katmıştır. Mahkeme dosyasına göre A.A, “önce mobiletli çocuğa ve mobiletine, ardından terziye ve makasına, tüm gözlüklülere, taşa toprağa” küfretmiştir. A.A, daha da ileri gidip meydanın ortasında “devlete ve hükümete küfredip saldırınca” olanlar olur. Önce gözaltına alınan A.A, daha sonra kendisini mahkemede bulur. Geçen geceyi hatırlamayan A.A’dan, “sarhoştur” diye küfür yiyen mahalle efradı da şikayetçi olmamıştır. Yaptıklarını hatırlamayan A.A, mahkemede “Hükümeti ve devleti tahkir ve tezyif etme” suçlamasıyla 159’uncu maddeden kendisini hakim karşısında bulur. Yaptıklarını hatırlamayan A.A’ya önce zabıta tutanakları gösterilir, ardından ATK raporları. A.A, hiçbir şeyden habersiz 3 yıla kadar hapis istemiyle daha da kötüsü halk arasında “vatan hainliğiyle” yargılanmaktadır. A.A, 1981 yılında mahkum olur. İçkiye tövbe eden A.A, soluğu Yargıtay’da alır. Dava tam bir yıl sürer 1982 yılında Yargıtay kararını açıklar, “Sanık özel kasıtla hükümete ve devlete müteveccihen sövmemiştir. Sanığın, saldırganlık kavramı içinde mütalaa edilecek biçimde vaki küfürleri arasında devlet ve hükümet sözcüklerinin de taş ve toprak sözcükleri gibi sarf edildiği nazara alınmalıdır” denilerek, mahkumiyet bozulmuştur. A.A’nın 13 Ağustos 1981 akşamı sarhoşluğuyla başlayan olaylar nihayetinde Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nin 15 Eylül 1982 tarihinde verdiği kararla sona erer. İŞÇİ PATRON KAVGASI İnşaat işçisi B.A, bir müteahhidin işini bitirip, evleri devretmiştir. Ancak müteahhitten parasını bir türlü alamaz. Gelip gitmeler, ısrarlar bir gün kavgaya dönüşür. İşçi B.A, parasını alamazsa mahkemeye gideceğini belirterek, “Seni şikâyet edip devlet eliyle alacağımı alırım” diye müteahhidi tehdit eder. Müteahhit bunun üzerine “Seni de devleti de sk. ederim” şeklinde çıkışır. Müteahhit ne olduğunu anlamadan kendisini hakim karşısında bulur. Suçu “Devleti tahkir ve tezyif etmek”, istenen cezası ise 6 yıldır. Mahkeme aylarca sürer. Müteahhidin söylediği sözler tanık beyanlarınca da doğrulanınca müteahhit hapis cezasına mahkum olur. Dava Yargıtay’a taşındığında 9’uncu Ceza Dairesi’ne yine küfrün nereye edildiğini incelemek kalır. Daire, “Müteahhidin bu sözleri müştekiye yönelik sövmeden ibarettir. Olayın akışı içinde sanığın rejime yönelik tahkir kastı bulunmamaktadır” diyerek, sanığın beraatini öngörür. SINAV KAĞIDI MAHKEMELİK Sanık, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü’nde sınıf geçme ve bitirme sınavı sırasında yazılı imtihan sorularını yanıtlar. Sınav kağıdını verdikten kısa bir süre sonra evine mahkeme tarafından gönderilen yazıyla karşılaşır. Sanık, sınav sorularına verdiği yanıtlarda biraz ileri gitmiş ve Adliye’yi eleştirmeye kalkmıştır. Soruları okuyan okul yönetimi not vermeyi bir kenara bırakıp, sanık hakkında şikayetçi olur. Cumhuriyet savcısının açtığı dava sonucunda sanık “Adliye’yi tahkir ve tezyif etme” suçundan yine 6 yıl hapis istemiyle yargılanmaya başlanır. Sınıfta kalması bir yana üstüne de mahkum olan sanık soluğu Yargıtay’da alır. Yargıtay ise sınav kağıdının alenen okunmamasını öğrencinin yararına bir unsur olarak görür ve “Suçun maddi unsurlarından biri aleniyettir. İmtihan salonunun umumi bir yer olarak kabulüne imkan bulunmadığı gibi imtihan kağıtlarının sadece görevli bu kişiler dışında başkalarınca okunarak münderecatlarına vakıf olunabilmesi ve tabii ve matuf bulunmamasına göre olada aleniyetten söz edilemeyeceğinden sanığın beraatine” karar verir. ‘BU ORDUNUN ….’ DA MAHKEMELİK Askerliğini yapmakta olan K.A, olay günü askeri disipline aykırı davranışlarından dolayı nezarete atılır. Nezarete atılmayı içine sindiremeyen K.A, kendisinden şikayetçi olan iki subaya ana avrat sövmeye başlar. K.A, hızını alamaz subaylarla başlayan küfür hareketine “Bu ordunun da anasını avradını s.k edeyim. Bütün subaylar ve astsubayların da anasını avradını s.k edeyim” şeklinde bağırmaya başlar. Bir süre sonra nezaretten çıkan K.A, nezaretten çıktığına sevinemeden mahkemeye götürülür. Suçu “Devletin silahlı kuvvetlerini tahkir ve tezyif” etmektir. Nezaret nöbetçileri küfürleri duyduklarını söylerler. Askeri mahkeme ise nezarette söylendiği ve aleniyet unsuru bulunmadığı gerekçesiyle K.A’nın beraatine karar verir. Ancak Yargıtay Daireler Kurulu, kararı bozar: “Sanık bu sözleri ile devletin askeri kuvvetlerini temsil eden varlığa hakaret ve tezyif etmesine, tüm asker kişilere açık bir mahalde ve birden fazla asker kişilerin önünde bu suçu işlemiş olmasına, dolayısıyla olayda aleniyet unsurunun gerçekleşmiş bulunmasına göre sanığın söz konusu eyleminde devletin asker kuvvetlerini alenen tahkir ve tezyif suçunun kanuni unsurlarının özellikle kast unsurunun olduğu anlaşılmaktadır.” ÜSTEĞMEN VE DİĞERLERİ… Sanık nezarethanede ettiği küfürden mahkum olurken, başka bir asker ise kışladaki lokantada üsteğmeni ile kavga edince mahkemelik olur. Asker E.E, üsteğmenine küfretmeye başlar, ardından tüm subaylara küfürleri yönelir. Askeri mahkeme tarafından hapis cezasına mahkum edilen askerin davası Yargıtayca da onanır: “Sanık dava konusu hakaret sözlerini bütün subayları kapsayacak biçimde sarf etmiştir. Bu arada üsteğmeninden ayrıca söz etmesi kastının belirli subay ve subaylara yönelmiş olduğunu göstermez. Sanığın, dosyada yazılı çirkin sözleri en küçük rütbeli subaydan en üst dereceli komutana kadar bütün subay topluluğunu ve tümüyle Türk ordusunu ve askeri kuvvetlerini küçük düşürücü niteliktedir. Askeri kuvvetlerin emir ve komutan mevkiinde bulunan her türlü sevk ve idare yetkisini taşıyan, bu yönden ordunun ana unsurunu teşkil eden subaylara genel bir ifade ile ve herhangi bir ayrım gözetilmeksizin yapılan bu saldırının askeri kuvvetlere yöneltildiğinde şüphe yoktur. Olayın umuma açık bir lokantanın kapı yanındaki masasında ve dinlenen tanıklar yanında cereyan edişi ise eylemde aleniyet unsurunun oluştuğunu göstermektedir.” ASKER MEKTUP YAZARSA Bir başka asker ise asker arkadaşına yazdığı mektupta askeriye aleyhine ifadelerde bulunduğu için yargılandı. Bölük komutanı okuduğu mektup nedeniyle suç duyurusunda bulununca, asker mahkemelik oldu. Kütahya Kapalı Cezaevi’nde bulunan A.S ise Nevşehir Cezaevi’ndeki bir arkadaşına yazdığı mektup nedeniyle yargılandı. Cezaevi görevlilerinin okuduğu mektup nedeniyle A.S, hakim karşısına çıktı. Ancak Yargıtay hem A.S’nin hem de mahkumun mahkumiyetlerini “aleniyet” unsuru bulunmadığı gerekçesiyle bozdu. “APOLİTİZE” DEDİ “APO”DAN YARGILANDI 159 davalarının simge ismi yazar Fikret Başkaya ise bir gazeteye verdiği röportajdan dolayı yargılandı. Başkaya Antep’te yayımlanan Fırat’ta Yaşam gazetesine röportaj verdi. Sivil toplum örgütleriyle ilgili bir soruya Başkaya, “Dünyanın egemenlerinin elinde ideolojik maniplasyon aracı olduklarını, toplumu apolitize ve depolitize etmek için araçlaştırıldıklarını” söyledi. Röportajı inceleyen Adana DGM Savcısı ertesi gün Başkaya hakkında dava açar. İddianamede Başkaya’nın “apolitize” ifadesi ile “Apo”dan bahsettiği iddiası yer almaktadır.

1 yorum:

Güncel Yorum dedi ki...

devletin paronayak resmi ideolojisi ve tarihsel muhaliflerine yaklasimi...