11 Ocak 2010 Pazartesi

'Kürdü kendi diliyle zehirlemek istiyorlar’

devlet tarafından çeşitli bahaneler mesnetiyle ‘haram’ edilen, yasaklığına karşı duran diğer ulus aydınlarını bile ‘bölücü’ diye yaftalatan bir dil; Kürtçe. Ülkenin neredeyse yarı nüfusunu kapsayan, Anayasa’da kurucu öğe statüsünde yer alan bir halkın dili... Ama başa bela! Bugüne kadar iktidara gelen veya Meclis’te temsil hakkı kazanan gerek sağ gerek sosyal demokrat hiçbir partinin programında yer vermediği bir ha(l)k gaspı olan anadil yasağının, şimdilerde ise TRT’ye ait bir televizyon kanalının Kürtçe yayın için tasarlanmasıyla çözüme kavuşup kavuşmayacağı tartışılıyor. Bu tartışmada kuşkusuz en fazla söz hakkını da Demokratik Toplum Partisi (DTP) hak ediyor. Zira Kürt siyasi geleneğinden gelenlerin, aynı zamanda geçmişte de anadil yasakçılığıyla mücadelede en yoğun bedel ödeyen taraf olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu nedenle sayfamızı özellikle DTP’li Kürt parlamenterlerin ve onlarla birlikte, birçok noktada ortak tutum aldıkları sosyalist parti yöneticilerinin konu hakkındaki yorumlarına ayırdık. DTP ve sosyalist partiler, Kürtçe yayını da içine alan TRT Kanunu’ndaki değişiklik hakkındaki düşüncelerini gazetemizle paylaştılar. Genel olarak ‘AKP’ye güvensizlik’ fikrinde buluşan partililer, hükümetin niyetini değerlendirirken ise farklı bakış açıları getirdiler. ‘Hedef Ortadoğu’ DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Türkiye’deki Kürtlerin taleplerinden ziyade, tasarının Ortadoğu’ya yönelik bir politikanın ürünü olduğu düşüncesinde… Kaplan, devlet tarafından Ortadoğu’daki Türkçe bilmeyen kitlenin hedeflendiğini; bölgeye ekonomik ve siyasal konularda ülkenin bu yolla tanıtılmasının planlanmış olabileceğine dikkat çekti. Hasip Kaplan, devletin değişiklik için çok iddialı konuştuğunu da hatırlatarak, konu hakkındaki görüşlerini şöyle paylaştı: “Roj TV’ye alternatif olacağından bahsediliyor. Kürtler arasında en fazla izlenen Kürt televizyon kanalı Roj TV’dir. Alternatif olacağım diyor ama, o zaman halkın kültürünü de işlemelisin. Ahmedê Xanî’yi, Mem û Zin’i işlesin… Bizim Kürt sanatçıları konuk etsin.. Tiyatroda, sanatta Kürtçe emek harcayanları… Dediğim gibi bir şey söylemek erken ama devletin dili tektir. Özellikle habercilikte bunun dışına çıkmayacağını biliyoruz. Yani bu kez de Kürdün kendi dilinde ‘vatan bölünmez’ diyecekler…” ‘Kürtler yine ‘terörist’ ilan edilecek’ DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız da değişiklikten pek umutlu değil. Yıldız, Türkiye’deki değişikliklerin iç dinamiklerin gözetilerek yapılmadığını ve böylece samimiyet taşımadığını ifade etti. Bengi Yıldız’a göre bu tür reformlarda AB sürecini tehlikeye atmama kaygıları da yer ediyor. Yıldız, “Çağın gerekleri değişimi ve dönüşümü sağlıyor. Türkiye’deki değişim ise iç dinamikleri gözetmek, önemsemek yerine; dış dinamiklerle, AB sürecini tehlikeye atmamak adına vs. sağlanmış oluyor. Böyle olunca da devletin Kürtçe yayın için hazırlık yapması halkın özlemlerini karşılamak amaçlı değil, formalite icabıdır” diyerek, şu soruları yöneltti: “Önemli olan o televizyon kanalı açıldığında Kürt dilinin gelişimi adına ne adımlar atılacak, eğitimi verilecek mi, görev alacaklar objektif kriterlere göre mi alınacaklar, Kürtler bu kanallarda yine terörist mi ilan edilecek ve öyle olursa Türkçe terörist demek yerine, Kürdün kendi dilinde terörist denilmesi neyi değiştirecek? Kısaca bu televizyonlar onlarca televizyon kanalının Kürtçeleştirilmiş hali mi olacak?” Yıldız, gözlemlerine dayanarak da sorduklarını tek kelimeyle yanıtladı; “Maalesef!” “AKP’nin yasayı tasarı haline getirmeden Kürtlerden yoğun oy almış bir parti olarak bizimle ve sivil toplum örgütleriyle görüşmeler yapmasını beklerdik” siteminde bulunan Bengi Yıldız, “En önemlisi ise Kürt halkına giderek onların özlemlerinin sorulması gerekirdi” diye devam etti. Yıldız, RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın, yeni kanalın ‘alternatif’ olacağını dillendirmesini ise şu sözlerle eleştirdi: “Kürt televizyonlarına alternatif gösterilmesini ise çeşitliliği yok etmeye yönelik bir yaklaşım olarak görüyorum. Alternatiflik, özlemlere daha iyi karşılık olabilecek bir yayın gerektirir. Oysa, keşke devlet Kürtleri Roj TV’den daha çok korusa...” ‘Türkçe’ye sunulan Kürtçe’ye de sunulsun’ DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş, “1925’ten sonra Takrir-i Sükun Kanunu ile birlikte neredeyse 80 yılı aşkın bir süredir Kürt dili yasaklıydı. Yasaklığı bir yana, varlığı inkar ediliyor ve bu resmi tez olarak savunuluyordu. 2000 sonrası fiili olarak Kürt dilinin inkarı konusunda değişiklik oldu. Ancak yasal olarak güvence altına alınmadı” hatırlatmasında bulunduktan sonra, 2008’deki bu değişikliği ise “fiili ama resmi değil” diye özetledi. Demirtaş bu söylemini de yasada somut olarak Kürtçe yayından bahsedilmemesine bağlayarak, devam etti: “Yasada Kürtçe yayın telaffuz bile edilmemiştir. Türkçe dışı yayın izni söz konusudur. Dolayısıyla bu maddeyi Kürtçe yayın başlığıyla algılamamak gerekir. TRT Çince de, Fransızca da yayın yapabilir. Özel olarak Kürtçe üzerine bir düzenleme yok. Yani TRT Kürtçe yayına başlamazsa kimse çıkıp hesap soramaz.” Hükümetin Kürtçe konusunda dürüst davranmadığını dile getiren Demirtaş, Kürtçe yayının halen güvence altında olmadığını deklare etti. Demirtaş, söz konusu değişiklik için de görüşlerini şöyle özetledi: “Hükümetin planını göz boyamaya yönelik görüyoruz. Kürtlerin taleplerini önemsediğinden değil, biz de Kürt sorunu konusunda bir şey yaptık demek içindir. Dolayısıyla niyet, hükümetin elinin güçlenmesidir. Özellikle de DTP ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin bölgedeki etkinliğini kırmak ve kendi ideolojisini yaymak amaçlı siyasi bir yaklaşımı da söz konusudur.” TRT’den, Kürtçe yayına başlasa dahi resmi ideoloji kapsamının dışında bir şey beklemenin hayal olabileceğini belirten Selahattin Demirtaş, devamında ise “Zaten TRT’nin resmi ideolojiyi yayma gibi bir konsepti bulunuyor. Bunu şimdi de Kürtçe olarak yapmasının esas itibariyle bir manası olmayacak. Değişiklik, Kürtçe’ye dair tabuların yıkılması nezdinde fayda verir ama başka da bir şey ifade etmez. Söz konusu kanalda da devletin belirlediği ilkeler doğrultusunda aynen resmi ideoloji pompalanmaya devam edilecek. Diğer bölgelerin resmi ideolojiyi tanımasının da böylece yolu açılmış olacak” açıklamasında bulundu. Değişikliğin sadece AKP’nin rantçı zihniyetine bağlı gelişmediğini de aktaran Demirtaş, bu evrelere gelinmesinde Kürt halkının ve Kürt siyasi geleneğinin mücadeleci azmiyle, ısrarcı tutumunun büyük rolü olduğunu söyledi. Değişikliğe bu açıdan sahip çıkılmasına tam anlamıyla karşı olmadığını belirten Demirtaş, şunları ekledi: “Tabii sahiplenmek ve küçümsememek gerekir ama asla yetinilmemelidir. TRT Kürtçe yayına başlarsa, bir aşama kabul eder ve ön açıcı görürüz. Ancak asla yetinmeyeceğimiz de bilinsin. Tüm sınırlar ve engeller, Türkçe’ye sunulanlar Kürtçe’ye de sunulana dek mücadelemizi sürdürmeliyiz, sürdüreceğiz.” ‘Özerk olmalı’ DTP Mardin Milletvekili Ahmet Türk de, Kürt dilinin bugüne kadar asimilasyon politikalarıyla unutturulmaya çalışıldığını ancak başarılı olunamadığını hatırlattı ve TRT’deki değişiklik için, Demirtaş’a katılarak “Resmi bir kanalda yayın yapılacak olmasını sadece Kürtçe üzerindeki tabuların yıkılıyor olduğu için kabul edebiliriz” ifadelerini kullandı. Demokratik ülkelerde bu tür televizyon kanallarının özerklik taşıdığını ve DTP olarak da özlemlerinin bu yönde olduğunu duyuran Türk, Türkiye’de yapılan reformların pratikte uygulamaya alınmadığına da dikkat çekti. Reformların AB sürecinin etkisinde gerçekleştiğini bildiren Ahmet Türk, “Birilerine, bakın ben bu imkanları yarattım demek mantığıyla hareket ediliyor” dedi. Konuyla ilgili olarak geçen günlerde gazetemizin ortaya çıkardığı bir haberdeki Welat isimli 7 yaşındaki çocuğun isminden dolayı Türkiye’ye alınmaması olayına da değinen Türk, “Bu antidemokratik durumdan da anlaşılacağı gibi Kürtçe üzerindeki baskılar aynı ilkellikte devam ediyor. Kürtçe üzerindeki baskıların devam ettiğini kimse inkar edemez. Ayrıca bu gibi halka uygulanan baskılar dışında, Kürtçe yasağının halen siyasi partiler yasasında ve birçok Kürt aydının önünde engel yarattığı da biliniyor” diye konuştu. Ahmet Türk, TRT’nin Kürtçe yayını üzerine kaygılarını ise kısaca şöyle paylaştı: “Adeta Kürtlerin taleplerine ters düşecek ve onları aşağılayacak, hassasiyetlerini dikkate almayacak, inkarda diretecek bir yayın yapılması kabul edilemez.” Toplumsal barış ve birlikte yaşama kültürü mantığı içinde hareket edilmesini savunan Türk, bunun dışında bir yayın anlayışının Kürtler tarafından yoğun tepkilere neden olacağı uyarısında bulundu. ‘Roj TV’ye alternatif’ söylemine de değinen Türk, “Roj TV’ye alternatif olarak düşünülüyorsa planlı ve bir kapıyı kapatmaya yönelik çalışma şeklinde değerlendiririz, samimi bulmayız” diye konuştu. Türk, AKP’nin değişiklikteki amacının yerel seçimlere yatırım olduğu yönündeki tartışmaları ise Kürt halkına güvenlerinin tam olduğunu açıklayan şu sözlerle değerlendirdi: “Biz halka değişikliklerin hangi niyetlerle yapıldığını anlatıyoruz. Kürt halkı da artık bu mantaliteyi tanıyor. Kürtler sığınacak liman gibi gördüğü partilerin böyle olmadığını öğrendi. Bu yüzden değişikliğin yerel seçimlere etkisi olmayacağına eminiz.” ‘Köklü anayasal düzenlemelere ihtiyaç var’ Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek de, parti olarak AKP’nin politikalarını inandırıcı bulmadıklarını açıklayarak, şunları dile getirdi: “TRT Kanunu’nda yapılan yeni değişikliğin Kürt sorununda kapsamlı bir rahatlama sağlaması beklenemez. Bir kere, yasanın mantığı ve kurgusu Kürt halkının ihtiyaçları üzerinden kurulmuş değil. Bu halkı rahatlatacak bir düzenleme değil. Kürtçe yayın yapan yerel televizyonların, Kürtçe gazetelerin baskıdan kurtulamadığını, kapatmaların ve baskınların sürdüğünü biliyoruz. Yasakların ortadan kalkması için köklü anayasal düzenlemelere ihtiyaç bulunuyor. Demokratik bir atılım gerekiyor.” İmrek, demokratik atılımlar konusunda ise AKP’nin sınıfta kaldığını vurgulayarak, bu düşüncesini Sur Belediye Başkanı’nın çok dilli hizmet adına çıkardığı yayınlar sonrası görevden alınması örneğiyle destekledi. EMEP Genel Başkan Yardımcısı İmrek, ‘göz boyama’ olarak nitelediği değişiklik için, “Amaç Kürdü kendi diliyle zehirlemektir” yorumunu yaptı. İmrek sözlerini şöyle sürdürdü: “TRT Kanunu’yla amaçlanan, kara propagandayı Kürtçe yapmaktır. Herhalde DTP’li milletvekillerini, yerel yöneticileri, Kürt aydınlarını, şair ve edebiyatçılarını, halkın temsilcilerini, demokrasi güçlerini konuşturmak, halka kürsü açmak için kanun yapmıyorlar. Kürt sorununu, halkın demokratikleşme mücadelesini karalamak ve terörizm diye mahkum etmek için kendilerine yeni olanaklar açıyorlar. Kürt sorununun çözümüne kapı aralayacak, yasakları ortadan kaldıracak bir uygulama yerine, Farsça, Arapça gibi diğer bölge dillerinin arasına sıkıştırılan bir yayın politikası var. Uygurca’ya yapılan muamele, konuşulmayan Sümer diline sunulan olanaklar bile milyonlarca yurttaşın anadiline tanınmıyor.” Bu mantıkla yapılan düzenlemelerin kazanım getiremeyeceğini belirten İmrek, sözlerini şöyle tamamladı: “Yapılması gereken Kürt sorununu çözecek kapsamlı demokratik adımlar atmaktır. Kürt dili, kültürü, kimliği üzerindeki yasakları ve baskıyı tamamen kaldırmaktır. Kürtçe eğitim ve öğrenime imkan tanımak, desteklemektir. Biz bu güne kadar bunları savunduk ve bunun için mücadele ettik. Bu tutumumuzu sürdüreceğiz.” ALİ BARIŞ KURT

Hiç yorum yok: