1 Ocak 2010 Cuma

Güney Kürdistan'da Askeri Yönetime Doğru

Tarihsel belleği körelten politikalar Güney Kürdistan'da Saddam Hüseyin sonrası oluşan Federal Kürdistan yönetiminin bölgeye uyguladığı ekonomik ve siyasi politikaları araştırdık ve halkın günlük yaşamını nasıl etkilediğini bir dosya haline getirdik. Dosyanın bugünkü sayısında Saddam liderliğinde Baas rejiminin Kürtlere uyguladığı politikalar kıyaslanarak hatırlatılıyor. Bugünkü yönetimin petrol politikaları, tarım ve hayvancılığa dönük politikaları irdeleniyor. Dosyada Baas rejiminin zulmünden kurtularak kısmen rahatlayan geniş halk yığınlarının hayat standartlarını, iktidar güçleri ve uzantılarının rant ilişkilerini mercek altına aldık. Kürdistan coğrafyası oldukça çeşitli yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına sahiptir. Tarihte birçok sömürgeci güç bu yöredeki pirinç, buğday vb. tahıl ürünlerini, yakın tarihte ise zengin petrol yataklarından faydalanmak için bu coğrafyayı işgal etme gereği duymuşlardır. Sanayi devrimiyle birlikte daha da önem kazanan petrol, demir, bakır vb. madenler bakımında da önemli rezervlere sahip olan Kürdistan coğrafyası, emperyal güçlerin ilgisini sürekli çekmiştir. Coğrafyanın bol zengin kaynaklarına rağmen bugüne kadar Kürt halkı bu kaynaklardan yeterince faydalanmamıştır. Bu durum tamamıyla Bölge'deki siyasi duruma bağlı olarak gelişme göstermiştir. Tarihin çok uzun bir döneminde sömürge konumunu yaşayan Kürt halkının birçok yönü ile sahip olduğu maddi ve manevi değerler tahrip edilmiştir. Özellikle kendi toprakları üzerinde üretim yapan, tüm ihtiyaçlarını kendi toprağından karşılayan bir halk gerçekliğinde yurtseverlik ve özgürlük tutkularının çok güçlü olduğunu bilen sömürgeci egemen sistemler, Kürtlerin yaşadığı bölgeyi bir üretim alanı olmaktan çıkararak, toprağı anlamsızlaştırmaya çalışmışlardır. Bu politikayla; halk ile üzerinde yaşamış olduğu toprak arasındaki bağı zayıflatarak, halkların bilincinde ülke için direnişi anlamsızlaştırmayı hedeflemişlerdir. Yakın tarihimizde bile büyüklerimizden çokça duymuş olduğumuz üzerinde yaşadığı toprağı kast ederek; 'bu topraklar namusuz topraktır, karın duyurmaz' sözleri, bu politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. 'Namusuz ve karın duyurmaz' bu topraklar ancak hızla terk edilir. Bu durumda bu topraklar için verilecek tek bir damla kandan bahsetmek bile delilik olur. Baas'ın askeri toplum hedefi Üretimin, kültür, dil, yurtseverlik ve ulusal bilinç üzerindeki etkisini hiç de küçümsemeyen Baas rejimi, (Güney Kürdistan'da Baas rejiminden önce halk tüm ihtiyaçlarını kendi topraklarında üreterek karşılıyor ve bu noktada çok fazla devlete ihtiyaç duymuyor.) G. Kürdistan'a oldukça kapsamlı bir planla yönelmiştir. Üretim yapan bir halkı kendi rejimi için tehlikeli görmüş olacak ki, uygulamış olduğu özel politikalarla, bölgedeki halkı tümden üretimden kopararak, tüm ihtiyaçlarıyla halkı kendine bağımlı hale getirmeye çalışmıştır. Bu politikayla Baas rejimi; düşünmek ve uygulamaktan alıkonulmuş bir sürü halindeki halk ve yaratılan bu sürü halk üzerinden devlete bağımlı askeri bir toplum yaratmayı hedeflemiştir. Baas rejimi bu politikalarının ilk adımı olarak, halkın elindeki ekili olan tüm arazileri ateşe vermiştir. Bu durum karşısında isyan eden kesimler, çok şiddetli bir biçimde bastırılıyor, insanlar yerleşim alanlarından toplama kamplarına alınarak üretimden koparılıyor. Tüm ihtiyaçlarından mahrum bırakıldıktan sonra, devlet devreye giriyor. Bu dönemde 4500'den fazla köy boşaltılarak, ismine 'Ordugah' dedikleri ve her birine onlarca köyün yerleştirildiği yüzlerce toplama kampı kuruluyor. G. Kürdistan'dan geriye kalan diğer tüm topraklar, köyler, bağ-bahçe dahil, üretimin yapılacağı tüm araziler S. Hüseyin tarafında para karşılığı alınarak Kürdistan üretime kapatılıyor. Daha sonra Saddam rejimi, kendine direnen aşiretleri dağıtarak suni aşiret ve aşiret liderleri yaratarak (çete ve çete reisleri) bunlar aracılığıyla sistemini ayakta tutmuştur. Çete reislerine müsteşarlık, parlamenterlik vb. görevler verilerek, toplumun geri kalan kesimi bu çete reisleri aracılığıyla devletle ilişkilendirilmiştir. Özellikle Kürtlere özel olarak uygulanan bu çete statüsü, Saddam tarafından Irak ordusuna askerlikten muaf tutularak Kürt gençlerinin çetelere ilgi duymasına sebep olmuştur. Ancak üye olduğu çete denetiminde, savaş sürecinde silah altına alınma zorunluluğu getirilmiştir. Bu biçimde çete örgütlenmelere hem maddi hem de devletin resmi işlerinde ciddi kolaylıklar sağlayacak imkanlar tanınarak Kürt halkı çeteliğe teşvik edilmiştir. Petrol politikası Aslında bu politika Saddam rejimine has bir politika değildir. Bu politika tüm petrol zengini devletlerin uygulamış oldukları 'Petrol Politikası'dır. Uzun yıllardır kendi monarşik iktidar güçlerini sorunsuz bir biçimde devam ettiren bu ülkeler, petrol kültürü dedikleri bir kültür yaratmışlar. Bu politik kültür, Arap emirliklerine özgü olan bir kültürdür. Arap emirlikleri tarafında uygulanan ve bugün Güney Kürdistan'da da adım adım uygulanan bu politika, diktatöryal rejimlerin sosyal, toplumsal ve siyasal zeminini teşkil eder. Petrol politikasının gerçekleştirilebilmesi için; 1- Öncelikle halk tümden üretimden koparılmalıdır. Geniş ve verimli topraklara sahip olsalar dahi hiçbir şekilde ekim yapılmaz, bazı ülkelerde ekilecek arazilerin engellenmesi için halkın elindeki tüm topraklar, yüksek rakamlar karşılığında devlet tarafında satın alınır ve boş bırakılır. 2- Ülke sınırları içinde ağır sanayi geliştirilmez, daha fazla montaj ve hafif sanayiyle sınırlı kalınır. 3- Ülke içindeki maddenler işletilmez, işletilse bile devlet (emirlikler) denetiminde yapılır. 4- Toplum büyük oranda işsiz bırakılır. 5- Ülkede tüketilen her şey dış pazardan temin edilir. Ucuz bir fiyat karşılığı pazara sunulur. Örneğin: S. Hüseyin, pirinç, buğday, yağ, şeker, çay vb. temel gıda maddelerinin çoğunu dış pazarda temin eder. Ucuz bir fiyat karşılığı kendi ulusal pazarına sunar. Halk bu ucuzluk karşısında çalışmayı çok anlamsız bulur. Zaten çalışsa bile ürettiği mal istenilen fiyatta pazar bulamaz. 6- Bu ülkelerde tek geçim kaynakları petroldür. Siyasi iktidarlar halkın tepkisini dindirmek için halka sınırlı da olsa bir pay ayırırken, diğer taraftan da toplumu iradesizleştirerek kendilerine bağımlı hale getirirler. 7- Toplum içinde kendine yakın buldukları akraba ve yakın çevrelerine biraz daha fazla pay vererek iktidara küçük de olsa ortak ederler. Bu kesimler, iktidarın toplum içindeki sesleri olurlar. Bunların çocukları ise dışarılarda okutularak kendi düzen ve sistemleri için kadro haline getirilir. Yine toplum içinde etki ve güç sahibi olan kesimlere karşı da aynı politikalar uygulanmaktadır. Böylelikle toplum iliklerine kadar parçalanarak örgütsüz ve iradesiz bırakılarak teslim alınmaktadır. G. Kürdistan'daki gidişata bakıldığında hiç de iç açıcı bir durum olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün mevcut siyasi erkin ve Federal Kürdistan devletinin önemli yerlerinde bulunan ezici kadroların çoğunun yaşamış olduğu devlet tecrübesi ve deneyimi Baas deneyimidir. Ve şu anda pratik olarak da örnek aldıkları modelin Baas modeli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Örneğin: 1991 yılından sonra gelişen otonom bölge oluşumu halka büyük bir moral kaynağı olmuş. Halk; 'Baas rejimi üzerimizde, psikolojik, sosyal, siyasal ve ekonomik baskı kurarak bizi teslim almak istiyordu. Oysa 1991 yılından sonra tamamıyla farklı bir durum ortaya çıkmıştı. Kürt halkının kendi siyasi iradesini beyan etmesi için objektif koşullar oluşmuştu' diyor. Halkın bu süreçten sonra oluşan siyasi iradeden en büyük beklentisi, ekonomik olarak tabandan bir iyileştirmenin yapılabilmesi, yakılan köylerin tekrardan kurulması, bağ-bahçe, ziraat ve hayvancılık kısacası Kürdistan'ın tekrardan üretime açılması için teşvik ve yardımın yapılması beklentisi sözkonusudur. Bunun yanısıra Saddam rejimi tarafından verilen zararların en azında bir kısmının tazminidir. Oysa bugüne kadar yerel hükümet tarafından somut olarak atılan tek bir adım sözkonusu değildir. Alıklaştırma politikası Kürt toplumu giderek üretimden koparılıyor. Kırsal kesimde tarımsal üretimin canlandırılması, yıllardan beri ekime açılmamış arazilerin tekrardan açılması, büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığın geliştirilmesi için herhangi bir yardım ve teşvik yapılmadığı gibi halkın bu alanlara yönelik olan ilgisini azaltmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Köylere elektrik, yol, hastane, okul, tarımsal gelişim için kredi vb. yardımların hiçbiri yapılmamaktadır. Kırsal bölgeler adeta insansızlaştırılmaktadır. G. Kürdistan'da işsizlik sorunu oldukça ciddi bir sorun olarak görülmektedir. Kürdistan'daki inşaat sektörünün bir dönem karşılamış oldukları bu sorun ilerde daha somut olarak açığa çıkacaktır. Örneğin; Süleymaniye'deki iş ve işçi bulma kurumu dört yıl içinde kendine başvuran 27 bin kişinin işsizlik formu doldurduklarını, bunlardan ancak 829 kişiye iş bulabildiklerini, diğerlerinin hala işsiz olduklarını ifade ediyor. Militarist topluma doğru Ziraat ve hayvancılık, balıkçılık, kümes hayvanı yetiştiriciliği yok denecek kadar azalmış. G. Kürdistan'da en fazla bulunan iş peşmergelik ve polisliktir. Bu durum kesinlikle yerel hükümetin teşviki ve bilinçli bir politikası olarak geliştirilmektedir. Güney Kürdistan'da neredeyse her evde birinin ya da ikisinin peşmerge veya polis olduğu militarist bir toplum gerçekliğine doğru evirilmeyi yaşadığını belirtmek gerekir. G. Kürdistan'da peşmergelik hirbir özel koşul taşımadan herkesin çok rahatlıkla başvurduğu ve kabul edildiği bir iş kapısına dönüştürülmüştür. Ayda on gün bağlı olduğu karakolda, 20 gün izin kullanmasına imkan veren bir iş gençlere oldukça cazibeli gelmektedir. Bu durum Güney'in ekonomik altyapısı açısında oldukça tehlike arz etmektedir. Hem genç insanların başka mesleklerde ve işlerde yetenek kazanması önünde engel teşkil ederken diğer taraftan neredeyse iş sahası anlamında Güney'de peşmergelik ve polislik tek sektör haline gelmektedir. Geriye kalan kesimlerin çoğuna da çeşitli adlar altında maaş bağlanmıştır. Bugün Güney'de resmi olarak maaşa bağlanmış bir milyon yüz bin kişi vardır. Nüfus genelinin tam olarak beş milyonu bulmadığı bir yerde çoğunun hiçbir iş yapmadığı halde bu kadar insanın Federal Hükümet tarafında maaşa bağlanması normal bir durum olmasa gerek. Japon atalarının 'balık yedirmeyi değil balık yakalamayı öğret' demesini hatırlamadan edemeyeceğim. Üretmeyen toplum Dört-beş milyon nüfusu olan bir toplumun tümden peşmerge ya da polis olması mümkün mü? Bu tamamıyla diktatöryal bir rejim anlayışından kaynağını almaktadır. Toplumun tümünü kendi himayesinde, çarkının bir parçası olmaya zorlamanın zihniyetidir. Böylesi bir toplumsal yapı tamamıyla göbekten iktidara bağlı, iktidar çarkının bir dişlisi durumuna dönüşmüş, ama iktidardan pay alamayan bir toplum gerçekliğini ifade etmeyecek mi? Zaten üretim ve emekten kopmuş bir toplumdan demokratik refleksler beklemek akıl karı değildir. Bunun yanısıra üretimden kopmuş bir toplum tümden dışa bağımlı hale gelir, bir kere kendine özgü pazarı olamaz. Bu da toplum olarak iradelerinin dış güçler tarafında sürekli ipotek altına alınma tehlikesini beraberinde getirecektir. Uzun süre tüm ihtiyaç ve giderlerinin dış güçler tarafında temin edildiği, sürekli dış tehdit altında olan toplum gerçekliği, teslimiyet ve işbirlikçiliğe zorlanır. Bu durum tepkisiz, dirençsiz bir toplumun nüvelerini güçlendirir. Aynı zamanda bu politikayla, toplum içinde gelişebilecek olası üçüncü alanı yani sivil inisiyatif zeminini zayıf kılacaktır. Böylesi bir toplum gerçekliğinde sivil toplum hareketleri gelişemez. Aksine devlete ve iktidara bağımlı dernekleşmeler çoğalır. Bu durum devam ettikçe toplum içerden bir çürümeyi ve yozlaşmayı yaşayacaktır. Çeteleşmeler, rüşvet, yolsuzluk vb. şeyler başını alıp gidecektir. Toplumun bir ucu büyük bir zenginlik ve refah içinde iken, diğer bir ucu ise en aşağı tabakadan yoksulluk ve sefalet yaşayacaktır. Bu uçurum giderek derinleşecektir. Güney Kürdistan'da ekonomik anlamda tehlikeli bir gidişatın olduğu ve toplumsal üst yapı olarak da bu biçimiyle giderse hızla diktatöryal bir rejime doğru ilerleyeceğini şimdiden söylemek erken olmayacaktır. Ekonomik dışa bağımlılık Güney'in ekonomisinin temeli dış kaynaktır. Kendi topraklarında üretime dayalı ekonomik değeri yok denecek kadar alt düzeylerdedir. Ekonomik bir altyapı olmadığı gibi bu noktada herhangi bir çabadan bahsetmek de mümkün değildir. Hastane, okul, sosyal hizmetler ve günlük ihtiyaçlarının çoğu Türkiye ve İran gibi ülkeler tarafından karşılanmaktadır. Irak petrol ülkesi olmasına rağmen günlük benzin Türkiye'den gelmektedir. Ama biz biliyoruz ki Kerkük-Ceyhan boru hattı Irak'tan gitmektedir. Mevcut konumda G. Kürdistan, yiyecek, içecek, giyim, kuşamı ile iğneden ipliğe kadar her şeyiyle dış pazara bağlanmış durumdadır. Bu ülkeler yeniden köklü bir biçimde G. Kürdistan'ı sömürge haline getirmiş durumdadırlar. Yeni sömürgecilik modeli ile gelişen bu durum karşısında siyasi iradenin bağımsız olmasını beklemek ham hayalcilik olur. Bir gün bile Pencewin (İran kapısı) ya da Habur (Türkiye kapısı) Gümrük Kapısı'nın kapanması toplumu bire bir etkilemektedir. Bu durum ister istemez siyasi iktidar üzerinde de ciddi bir baskıya dönüşmektedir. Hazırlayan: YUSUF ZİYAD Güney'de askeri topluma doğru 2 Pazarın keşmekeşliğinden büyük rant sağlayanlar yerel hükümet içinde ve partilerin üst düzeylerinde yetkili olan kesimlerdir. Hem kaçak olarak pazara giren mallara göz yumarak büyük vurgunlar yapmakta, hem de bizzat dışarıdan mal getirterek servetlerine servet katmaktadırlar Toplumun tepkisini kırmak için kullanılan yöntemlerden biri de tepkili olan kesimi farklı parti kurdurarak bu parti çatısı altında biraraya getirmektir. Sözde muhalif olan bu partilerin en üst üye ve kurucularının çoğunun YNK ve KDP tarafından maaşları ödenmekte ve tüm parti giderleri bu iki örgütçe karşılanmaktadır Pazarda tam bir keşmekeşlik yaşanıyor G. Kürdistan'da ortak bir pazar oluşturamadıkları gibi pazarı örgütleyememektedirler. Dışarıda gelen malların kontrol edilmesi, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması ve pazar denetimi yok denecek kadar zayıftır. Güney Kürdistan'daki pazarlar, denetim dışında olduğu için sahte, taklit ve çürük malların mezarlığına dönüşmüş durumdadır. Bu malları kimin ürettiği, nerden geldiği, pazara nasıl girdikleri bile bilinmemektedir. Pazardaki manzaralar ve yaşanan keşmekeşlik adeta kapitalizmin ilk evresini andırıyor. Bunun için de yolsuzlukların ve ekonomik vurgunların önüne geçmek oldukça zorlaşıyor. Pazarın keşmekeşliğinden büyük rant sağlayanlar yerel hükümet içinde ve partilerin üst düzeylerinde yetkili olan kesimlerdir. Hem kaçak olarak pazara giren mallara göz yumarak büyük vurgunlar yapmakta, hem de bizzat dışarıdan mal getirterek servetlerine servet katmaktadırlar. Bu durum kısa sürede bazılarının çok aşırı derecede zenginleşmesine yol açarken, alt düzeylerde de giderek hızla geniş kitlelerin yoksullaşmasına sebep teşkil etmektedir. Kürdistan ekonomisindeki başıboşluğu da böylelikle göz yumuluyor. Ekonomi YNK ve KDP denetimindedir Şuan Güney ekonomisi yüzde yüz YNK ile KDP'nin denetimindedir. Bu iki örgütün ekonomi yönünde ciddi bir örgütlenmesi olmadığı gibi esas uzlaşmaları da G. Kürdistan'daki para ve iktidarı kendi aralarında paylaşma üzerine sağlanmıştır. Bu partiler, kendileri dışında birilerinin zengin olmasını tehlikeli buluyorlar ve ekonomik imkanları kendi denetimlerinde tutuyorlar. Bundan kaynaklı YNK ve KDP dışındaki sermaye sahipleri çoğunlukla G. Kürdistan'ı terk etmek zorunda bırakılıyorlar. Dışarıda ve merkezi Irak hükümetinden alınan paranın çoğu yatırıma dönüşmediği için buhar olup uçmaktadır. Ekonomik büyüme oldukça dengesiz bir biçimde ilerlemektedir. Ekonomiye dışarıdan bakıldığında çok güçlü ve refah düzeyi yüksek bir görünüm vermektedir. Oysa aksine içten içe bir çöküntüyü yaşayan durumla yüz yüzedir. Yolsuzluklar devlet kurumlarının en tepesinden en aşağısına kadar yayılmış durumdadır. Her yetkili bulunduğu mevkinin derecesine göre rüşvet ve yolsuzluk yapmaktadır. Örneğin merkezi Irak bütçesinin Federal Kürdistan'a ayrılan yüzde on yedilik ödentisinin şu şekilde harcanması gerekiyor: 2 trilyon iki yüz seksen beş milyar beş yüz elli altı milyon dinar Kürdistan'daki belediye hizmetlerinin projeleri için, Beş trilyon beş yüz seksen milyar iki yüz doksan yedi milyon dinar işyerlerinin yapımı, gelen misafirlerin karşılanması, çeşitli konularda verilecek seminer v.b işlerin gideri, 43 milyar sekiz yüz on yedi milyon dinar ise Kürdistan Parlamentosu'nun giderleri olarak alınmaktadır. Yukardaki rakamların toplamı merkezi Irak hükümetinin Federal Kürdistan Hükümeti'ne vermiş olduğu paranın yüzde on yedisidir. Verilen yüzde on yedilik bütçenin Federal Kürdistan Parlamentosu'nun denetiminde olması gerekirken, paralar, YNK ve KDP arasında eşit bir biçimde paylaşılıyor ve paylaşılan paralar partililerin denetimine alınıyor. Bu bütçenin herhangi bir şekilde yukarda saymış olduğumuz hizmetlerde değerlendirilmesi sözkonusu bile değildir. Değerlendirilse bile oldukça cüzi bir miktardır. Halk bu paradan bir kuruş bile alamıyor. Aynı biçimde belediye hizmetleri Güney'de sadece isim düzeyinde, kağıt üzerinde varlar ama pratik hiçbir hizmetleri sözkonusu değildir. Yolsuzluk diz boyu Güney Kürdistan'da yolsuzluk öyle bir düzeye gelmiş ki yerel hükümet içinde bulaşmayan tek bir kişi kalmamıştır. Adeta iktidar erki yolsuzluk ve köşeyi dönme makamı olarak görülmektedir. Son hızla şahsi hesaplarına para geçirme, mülkiyetlerine mülk ekleme devam etmektedir. Öyle garip bir durum yaşanıyor ki herkes az çok kimin ne yaptığını iyi bilmektedir. Yolsuzluklar normalleşmiş, günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Sanki iktidar emanetten ellerine geçmiş, bundan dolayı da bu süre içerisinde ne kadar koparırsam o kadar kardır mantığı çok önplandadır. Sosyal devlet mantığı ortadan kaldırılmıştır. Değer kazanan arazileri önceden hangi projeler için değerlendirileceklerini bildikleri için arazi sahibinden çok ucuz fiyat karşılığında alarak projelerde vurgun yapıyorlar. Yine kadro olarak devletin kurumlarında çalışanların çoğu işlerinde sahtekarlığa başvuruyorlar ve bunu başarı olarak görüyor. Bunlardan birçok kişi devletten iki ya da üç defa maaş alıyor. Çünkü kurumlar üzerinde ciddi bir denetim yoktur. Her yerde esas alınan partililerdir. Bu durumda yetkili kişi, KDP'li ise çevredeki insanların YNK'ye, yetkili YNK'li ise insanların KDP'ye kaymaması için birçoğunu maaşa bağlıyor ve bunların yolsuzluklarına göz yumuyorlar. Çünkü kendileri de en büyük yolsuzluğun içindedir. Tüm çabaları iktidarın imk�nları üzerinde partiyi daha da büyütmektir. Kurumlar iktidar endeksli Güney siyasetçileri, Saddam rejiminden derslerini iyi almışlar ve halkı kontrol etmenin yollarını iyi öğrenmişler. Partiler, aşiret ve kabile zihniyetine dayalı olarak geliştirilmiş, böylelikle parti sınırlarını da belirlemiş oluyorlar. Bu gerçekliği hem partililer hem de halk olduğu gibi kabul etmiş gibi görünüyor. Bugün Güney'deki sivil kurumlar hiçbir iş yapmadıkları halde çok fazla para alıyorlar. Bu kurumlar yolsuzluğun merkezleri haline gelmişlerdir. Dohuk, Süleymaniye ve Hewlêr'deki sivil kurumlara her ay 2 milyar 3 yüz doksan sekiz milyon dinar para aktarılıyor. Gençlik, kadın, sendika, insan hakları ve tüm sivil dernek ve kuruluşları bir biçimiyle birileri aracılığıyla denetimlerine almışlar. Aslına bakılırsa bu kuruluşların hiçbiri partilerden bağımsız değildir. Bağımsız hareket edenler ne resmiyet, ne de ekonomik anlamda hiçbir imkan tanınmamaktadır. Onun için herhangi bir sivil kuruluşun projesi ne kadar iyi olursa olsun 'hükümet yada partililer bu işin neresindedir' sorusuyla karşılaşır. Eğer partililer desteklemiyorlarsa hem yaşamış oldukları kaygı ve korkulardan kaynaklı hem de bu projenin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını iyi bildikleri için hiçbir şekilde destek vermiyor ve yanında olmuyorlar. Halkın bu korku ve kaygıları boşuna değildir. Çünkü YNK tarafında Zanyari, KDP tarafında Parastın denilen istihbarat örgütleri halkı birinci derece bir tehdit olarak görüp halk içinde ciddi bir biçimde örgütlenmişler. Yaygın bir biçimde geliştirilen ajanlaştırma ağları, birbirlerini ihbar etme kültürü halk içinde derin bir güvensizlik ve korku yaratmıştır. Bu yaklaşım halk içindeki olası iktidar karşıtı örgütlenmelerin şansını zayıflatırken, iktidar erkine karşıda ciddi bir kaygı ve korku içine girmelerine sebep teşkil etmektedir. Tepkilerin olduğu yerlerde bu örgütlenmeler sayesinde insanlar gözaltına alına bilmekte, sorgusuz bir biçimde yıllarca kimse ile görüştürülmeden, mahkemelere çıkarılmadan, hatta gerekçe gösterilmeden cezalandırılmaktadır. Basın ve medyanın susturulduğu dış kamuoyuna kapalı olan böylesi toplumlarda diktatöryal eğilimlerin oldukça güç bulduğu bilinen bir durumdur. Bunun yanı sıra toplumun tepkisini kırmak için kullanılan diğer bir yöntemde tepkili olan kesimi farklı parti kurdurarak bu parti çatısı altında bir araya getirmektir. Sözde muhalif olan bu partilerin en üst üye ve kurucularının çoğu YNK ve KDP tarafında maaşları ödenmekte ve tüm parti giderleri bu örgütlerce karşılanmaktadır. Bu yöntemle muhalefet yapacak kesimlerin iktidar erkinin sınırlarını aşacak başka muhalefet güçlerinin etkilerine girmesini engellemek için başvurulmaktadır. Yasa ve hukuk ayaklar altında Güney'de yasa hukuk o kadar hiçleştirilmiş ki partililer veya kişiler her şeyin üzerindedir. Bazı şahsiyetlerin sözleri kanunname gibidir. Bunların ağzında çıkan sözler yasalarca hiçbir hukuki yanı olmasa da fiilen uygulanmak zorundadır. Bir hukuk devletinde toplumun tüm bireyleri sıfatı ne olursa olsun hukuk önünde eşit haklara sahip olduklarından dolayı insanların yaşamları ve hakları devletçe güvence altına alınmış olmaktadır. Bu durum kişiye devlet ya da iktidar erkine karşı dayanacağı ve güç alacağı bir dayanak sunmaktadır. Aynı biçimde muhalefet şiddet içermediği müddetçe yasalar çerçevesinde hak olarak görülür. Kimse bu haktan mahrum edilemez. Ama G. Kürdistan'da yasalar ve hukuk işlemediği için insanlar iktidara karşı kendilerini güvencede hissetmiyor ve karşı duruşları noktasında da güç alacağı herhangi bir odak görmüyorlar. Toplum içinde yaşanan şu örneklere bolca rastlaya bilirsiniz; bir kişi parti üyeliği dışında hiçbir yasallığı olmadığı halde yeri geldiğinde polis, savcı ve hakim gibi davranabiliyor. Kişinin toplum veya aşiret içerisindeki konumu, yasalar karşısında da oldukça belirleyicidir. Yasalar adeta aşiretleri korumak ve ayakta tutmak için sanki yapılmış. Siyasi partilerin (KDP ve YNK) yargı, yürütme ve yasama üstü bir konumları sözkonusudur. Mevcut durumda halkın iktidarın haksız ve hukuka sığmayan yaklaşımlarına karşı başvurabileceği hiçbir kurum yoktur. Var olan kurumlar iki parti arasında paylaşılmıştır. Halk bu konuda çaresizdir Bölgesel ve uluslararası gelişmelere bakıldığında G. Kürdistan'daki despotik ve diktatöryal yönetim bu biçimiyle çok fazla devam edemez. Koşullar ve halkta gelişen bilinç düzeyi buna çok fazla el vermiyor. Mevcut durumda bile iktidar adeta diken üzerindedir. Bir tarafta halkın geldiği bilinç düzeyinin önüne geçememe ve bu bilinç doğrultusunda iktidardan daha şefaf ve demokratik beklentilerin giderek artması tedirginliğe yol açmaktadır. Yine hiçbir hukuk ve yasanın tam anlamıyla geçerli olmadığı Güney'de bir ara dönem olarak aşiret kanunlarıyla yönetilmesinin belki bir anlamı olabilir. Ama uzun sürede bir devleti bu biçimiyle yürütmenin toplumu kaosa sürükleyeceği bilinen bir durumdur. Halkın bilinç düzeyi zemin sunuyor Bu durumu meşrulaştıran önemli şeylerden biride halkın aşiret kültürü ve diktaröyal kültüre olan alışmışlığıdır. İktidar kimin elindeyse her şeyiyle ferman onun elindedir mantığı hala hakimdir. Halk bu noktada hukuki ve yasal haklarının tam anlamıyla ne olduğunu bilmemektedir. Bir haksızlığa uğradığı zaman ne yapacağını çok fazla bilmemektedir. Geçmişten beri korku ve katliamlarla yüz yüze kalan, bu konuda oldukça ciddi bir geçmişe sahip olan Güney halkı iradi olarak ciddi bir kırılmaya uğramıştır. Yine geçmişteki duruma rağmen sürekli sürgün, açlık sefalet ile yüz yüze kalması bu gün ise geçmişe rağmen biraz daha iyi koşullara kavuşması ve yaşamı üzerindeki tehdidin belirli düzeylerde kalkması halkta şükran duygusunu geliştirmiştir. Bu durumun kendilerinin vermiş olduğu bedellerle elde edildiği bilinci oldukça sınırlıdır. Daha fazla bir bedel varsa oda partilere, partilerden de öncü liderlerine ve aşiret ağalarına bağışlanmaktadır. Bu durum onlara manevi anlamda bir bağlılık geliştirirken aynı zamanda onlara karşı şükran duygusunu da artırmaktadır. Halkın manevi bağları yaşanan son durumlarla birlikte zayıflamış durumdadır. Örneğin Güney'deki iktidar ve ciddi ekonomik imkanlar doğduktan sonra yolsuzların diz boyu olması yanı başında milyonlarca dolar para, kadın, içki, araba, fazladan yüz binlerce dolarlık villaların yapılması. Yine rüşvet, adam kayırma, ihalelerde ki yolsuzlukların bazı kesimler tarafında yapılması ve diğer taraftan halkın büyük bir kesiminin açlık sınırında seyretmesi. Güney Kürdistan'da hiçbir yatırımın yapılmaması, yapılan birçok şeyin inşaat sektörü yani konut olması toplum için güvenilir ve istikrarlı bir gelecek sunamamaktadır. Bugün bir maaşı olsa da yarın bunun garantisi olmadığından kaynaklı geleceğine kuşku ile bakmaktadır. Bunun yanısıra gelişen post-modern kültür ve gençliğin giderek kendi kültür ve ahlaki değer yargılarından uzaklaşması ve bu durumun iktidar tarafından bilinçli olarak geliştirilmesi halk içinde giderek bir muhafazakar kültürü de geliştirmektedir. Bunun tepkisini de bir kesim İslami hareketlerde bulurken, diğer bir kesim ise sessizliğini korumaktadır. Halkın çoğunluğu şu durumda dengede kalmayı günlük çıkarları için daha uygun görmektedir. İslami hareketler de kendi kitlelerini tatmin etmemektedirler. Bu hareketlerin de ciddi bir muhalefet güçleri olmadığı kitle tarafında bilince çıkarılmıştır. Güney'de eksik olan halkı gerçektende demokratik bilinç üzerinden örgütleyerek bir çatı altında toplayacak ciddi bir örgüttür. Ortaya çıkan parti ve kişiler iktidar tarafında tehlikeli görülünce eğer korku ile bastırılamıyorsa iktidardan pay verilerek susturulmaktadırlar. İslami güçler ilk başta ciddi bir muhalefet gibi görünseler de sonradan iktidardan pay alarak KDP ve YNK'nin gölgeleri gibi hareket etmeye başladılar. Halk bunu gördü ve anladı. Toplum içinde etkili ve kendini örgütleyen kesimlere bu örgütlerce hemen el atılır ve imkanlar tanınarak adeta satın alınır. Her türlü kültür, sanat ve aydın kesimi bile topluma karşı kullanılan bir araç haline gelmiştir. Halkın gerçek iradesini ve demokratik kültürünü açığa çıkaracak hangi çalışma varsa, iktidar güçlerince el atılmakta ve içi boşaltılarak, daha fazla aşiret ve feodal bağları ayakta tutmanın politikalarına dönüştürülmektedir. Bu durum Ortaçağ'daki feodal beyliklerin ticaret kapitalizmine karşı direnişlerine benziyor. Aşiret bağları çözülürse bu halkı ayakta tutmanın mümkün olmadığı ve bunun kendi iktidarlarının sonu olduğu açıkça görülebiliyor. Bunun yanısıra Güney halkını teselli eden bir başka durum da Irak'taki istikrarsız ve yaşam için hiçbir şekilde güvenli olmayan durum karşısında Kürdistan'da sağlanan belirli düzeydeki istikrar, iş imkanı ve yaşam için güvenlikli alandır. Irak üzerindeki bu tehdit Güney iktidarı için de bir sigorta görevi görmektedir. İstediği insanı İslamilerle ya da 'terör'le bağlantısı vardır diye rahatlıkla baskı uygulayabilmektedir. Muhalefeti çoğu zaman Araplara ya da İslami güçlere destek veriyor, Federal Kürdistan oluşumunu tehdit ediyor yaklaşımlarıyla baskı altına alarak etkisizleştirebiliyor. Devam edecek... Hazırlayan: YUSUF ZİYAD Güney'de askeri topluma doğru 3 Güney güçlerinin, dış politikada kendine inkâr ve imha dışında başka bir seçenek tanımayan sömürgeci ve statükocu güçlere karşı sağlam olmayan duruşu ciddi bir güç kaybına neden oluyor Oysa ki bu dönemde daha fazla imkanlar varken hiçbir ciddi eser yaratılamıyor. Sanat adamları yetiştirilemiyor. Bunun en temel sebeplerinde biri aydınların ciddi bir baskı ile yüz yüze kalmaları ve sanata yeterli değerin verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Kötü yönetim ve parçalı duruş Basının durumu Basın tamamiyle iktidar gücünün elindedir. Televizyonların tümü iktidar erkine aittirler. Bir gazete ya da televizyon açacak güce sahip olanların çoğu da iktidardan nemalandıkları için böyle bir şeye yanaşmamaktadırlar. Güney Kürdistan'daki mevcut zihniyetle, bağımsız bir basının faaliyet yürütmesine izin vermeleri neredeyse mucize gibi görünüyor. Bir eleştiriye bile tahammülleri olmayanlar, yolsuzluklarına ve halkı nasıl kandırdıklarına ilişkin haberler basına ve kamuoyuna yansıtıldığında nasıl bir tavır içinde olabileceklerini siz tahmin edin. Onun için G. Kürdistan'da basın ve medya halkı daha fazla iktidara kanalize etmenin araçları konumundadırlar. Eleştirel yaklaşan yazar, gazeteci ve dergiler tehdit edilmekte ve yakalanmaktadırlar. Yazanlara ancak iktidarın propagandası yapıldığında izin verilmektedir. Ama yine de tüm baskılara rağmen sol görüşe yakın ve eleştirel yaklaşan bazı gazete ve dergiler çıkabilmektedir. Awane, Hewalati vb. Bunlar da daha çok uluslararası anlamda bağlı oldukları kuruluşlar tarafından desteklendikleri için çok fazla üzerlerine gidememektedirler. Yine insan haklarını araştıran bu yönlü çalışmaları olan uluslararası bazı kuruluşların destekledikleri sınırlı sayıda gazete ve dergiden bahsetmek mümkündür. Yine dış ülkelerde yayın yapan bazı siteler vardır. Bu siteler iktidar üzerinde ciddi bir baskı oluşturmuş durumdadır. Bu siteler aracılığıyla yerel hükümetin her türlü yolsuzlukları, ahlaki ve insanlık dışı uygulamaları teşhir edilmektedir. Bu siteler Güney halkı tarafından da ciddi bir şekilde takip edilmektedir. Güney'e kapanmış bir basın Güney'de halk, yayınlamaktan korkuttuğu haber ve bilgileri bu sitelere yollamaktadır. Bu eğilimin yaygın bir biçimde geliştiğini söylemek mümkündür. Yine internet yoluyla tartışma platformlarına (paltak vb.) halk tarafında yoğun katılımların olduğu, sorunların tüm çıplaklığıyla tartışıldığı diğer bir alandır. Bu imkanlar küçük de olsa halkın sorunlarını dille getirebildiği ve kendisi gibi düşünen birçok kesimin olduğunu fark ettiğinde cesaret aldığını söylemek mümkündür. Basının aslında halk ve iktidar üzerinde ciddi bir etkisi vardır. Güney'de basının en önemli eksikliklerinden biri de ulusal yönünün eksikliğidir. Diğer parçalarla ilişkilenme, oradaki sorunları konu edinme ve bu noktalarda kamuoyu yaratma çabası sözkonusu değildir. Kürdistan parçalarıyla bir diyalogsuzluğu sözkonusu. Kendisini G. Kürdistan ile sınırlandırmıştır. Ulusal birliğin gelişmesi yönünde yapacağı birçok şey olmasına rağmen buna fazla ilgili değiller. Bu yönlü çabası olursa bir sorun ile karşılaştığında diğer parçalardaki basın ve medyadan ciddi bir güç alabilir ve iktidar üzerinde yaptırım gücü kazanabilirler. Bir Kürt gazeteciler platformu oluşturulursa Güney'de dile getirilmeyen şeyin diğer parçalarda çok rahatlıkla dillendirebileceği ve bu noktada uluslararası ciddi bir diplomatik gücü de arkalarına alabileceği açıkken bu yönlü çaba oldukça sınırlıdır. Bir sürü site, radyo, tv olmasına rağmen birbirinden kopukturlar. Bu da Güney basının örgütsüzlüğünü ve zayıf olduğunu ortaya koymaktadır. Aydınların konumu G. Kürdistan'da aydın denilebilecek kesimlerin çoğu yaşayacak koşullar bulamadığı için dış ülkelere göç etmek zorunda kalmış. Aydın olmanın vermiş olduğu sıfatla, ya bir yazı yazacak, ya muhalif bir müzik veya eleştirel bir sanat eseri yaratmaya çalışacaktır. Ona da mevcut hükümetin tahammül gücü yoktur. Yaşayabilmelerinin tek koşullu iktidarın şakşakçılığını yapmaktır. İktidardan pay alıp onların istediği çerçevede hareket etmek zorundadırlar. Bu olmadı mı aydın ve sanatçıya hiçbir yaşam imkanı verilmemektedir. Bugün Güney'de edebi eser, şiir, roman ve tarihsel araştırmaların çoğu Osmanlı döneminden kalan eserlerdir. Demek ki o dönemde sanatçılar kendilerini daha rahat hissediyorlarmış ki eser yaratabilmişler. Oysa ki bu dönemde daha fazla imkanlar varken hiçbir ciddi eser yaratılamıyor. Sanat adamları yetiştirilemiyor. Bunun en temel sebeplerinde biri aydınların ciddi bir baskı ile yüz yüze kalmaları ve sanata yeterli değerin verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Sanatsal üretim krizi Güney'de sanat ve edebiyat için o kadar malzeme var ki yüzlerce kitap, şiir yazılabilirken, ortada bir eser bile yoktur. Bir halkın yıllardır özlemiş olduğu bir ortamın doğduğu, üniversitelerin kurulduğu, Kürtlük adına her şeyin serbest ve arkasında ciddi bir sermaye gücünün olduğu bir ortamı düşünün. Geçmişi doğru yorumlamak ve yaşanan acıları kaleme dökmek bile binlerce ciltlik kitaba dönüşebilir. Ama yaratılacak bu eserlerin bir değerinin olabilmesi için tarihe objektif bir bakış acısı ve eleştirisel bir yaklaşım gerektirmektedir. Bu yapılamazsa yazılacak hiçbir eserin halkın gözünde değeri olmaz. Bunun olabilmesi için de mevcut iktidarın destekleyici olması gerekir. Oysa iktidar geçmişin üstünü kapatma ve geçmişteki hata ve yetmezliklerini maniple etmek için adeta onlarca kalem satın almıştır. Ve objektif yazmak isteyenleri de ihanetçi ilan ediyor. Güney'in yakın tarihine binlerce ve yüzlerce insan tanıklık etmiştir. Ve yaşanan birçok olayda bizzat bulunmuşlardır. Bunlarla yapılacak röportajlar ciddi bir tarihsel belge olarak arşivlenmesi gerekirken, insanlar bu noktalarda konuşmaktan korkuyorlar. Konuştuklarında başlarına neler geleceğini iyi biliyorlar. Yada konuştuklarında olayları çarpıtarak överek anlatıyorlar. Eleştirmekten korkuyorlar. Böylesi bir ortamda sanat adına neler yapılabilir ki? Elbette aydın demokratım diyenler eden böylesi ortamlarda sorumluluk beklenir. Onların bu ortamlarda üstüne düşen görevleri yapmaları gerekir. Sorunlardan ve risk almaktan kaçarak aydın olunmaz. Aydın esas rolünü kendi toprakları üzerinde oynar. Devletleşme süreci kesintiye uğramıştır G. Kürdistan'daki siyasi güçler üç önemli noktada sorun yaşıyor. 1- Bölgedeki sömürgeci ve statükocu güçlerin baskı ve tehditleri karşısındaki duruş, 2- İçte yaşanan yönetim tecrübesizlikleri, kötü yönetim ve parçalı duruş, 3- Ulusal politikadaki ciddi zayıflık Güney'de itaatkar tavır Güney güçlerinin, dış politikada kendine inkâr ve imha dışında başka bir seçenek tanımayan sömürgeci ve statükocu güçlere karşı sağlam olmayan duruşu ciddi bir güç kaybına neden oluyor. Bu duruşla Güney halkına geleceğe dair bir güven ve umut verememektedir. Bu duruşu halk büyük bir tedirginlikle izlemektedir. Aynı zamanda bu durum diğer parçalardaki ve dış ülkelerde yaşayan Kürtlerin dikkatinden de kaçmamış ve Kürdistan halkında büyük bir hayalkırıklığına yol açmıştır. Güneyli örgütlerin geçmişleri de dikkate alındığında genel anlamda Kürt kamuoyu mevcut iktidar ile Kürtlerin varacağı durakların Kürt rengini taşıyan duraklar olmadığı kanısını daha da güçlendirmiştir. Bunun yanısıra tavizkar ve itaatkâr olan bu duruş, sömürgeci ve statükocu güçleri cesaretlendirmiş, Kürt inkâr ve imha noktasındaki ısrarcı politikalarının uluslararası diplomatik destekle sonuç alabileceğine de götürmüştür. En önemlisi de bu duruşun Kürtlerin kendi kaderleri hakkında karar vermede devre dışı bırakılma ihtimalini güçlendirmesidir. Bunun için de sömürgeci güçler bir süre daha Kürtleri inkâr ve imha politikalarından vazgeçmeyecek ve uluslaraarası arenada pazarlık konusu yapmaya devam edeceklerdir. Yönetim zaafı İçerde ise tam bir keşmekeşlik ve yönetememezlik sözkonusudur. Devlet olabilmek için her şeyden önce milli bir sermaye, ulusal bir renk, dil, devleti yürütecek kadro gücüne ihtiyaç vardır. Kürdistan'da iş sahaları açma yerine petrol kuyularıyla yetinilmektedir. Bir süreliğine milli sermayeye analık edecek durumda olan petrol sermayesinin bir gün tükeneceği hesaplandığında uzun sürede ekonomik bağımsızlığın elde edilebilmesi için şuandan başlayıp ciddi yatırımların yapılması gerekmektedir. Pazarın en küçük meyvesinden, tekniğine kadar tamamiyle dışa bağımlı olduğu bir yerde devletleşmeden bahsetmenin mümkün olmadığı açıktır. Yine bunun yanısıra asayiş ve ordu gücünün güçlendirilmesi ve çağın ihtiyaçlarına göre donatılması gerekirken mevcut durumda peşmerge güçleri yarı düzenli orduya dönüştürülmüş olsa da profesyonel bir ordudan bahsetmek mümkün değildir. Daha doğrusu peşmergelik, halkın işsizlikten dolayı bir geçim kapısı olarak gördüğü ve onun için başvurduğu, iktidarın da halkı susturma ve iktidara yakın tutmak için her aileden birilerinin askerlik ölçüsü ve düzeyi dikkate alınmadan oluşturmuş oldukları politik bir oluşumdur. Devletleşmesi için tüm imkan ve olanaklar varken devlet adına kurulan hiçbir kurumun tam anlamıyla işlediğini söylemek mümkün değildir. Kurumlarda keşmekeşlik sözkonusudur. Buralara atanan memurlar ve çalışanlar tamamıyla yereldeki partili yetkililere bırakılmış. Bu kurumlar için kadro yetiştirme ve kurumların işletilmesi için bir denetim mekanizmasının kurulması tamamıyla yerel partili yetkililere bırakılmıştır. Yerelde partili yetkililer sömürge valisi gibi her türlü yetkiye sahiptirler. Oradaki tüm yetki hiçbir resmiyeti olmamasına rağmen onun elinde toplanmıştır. Gayri resmi ama gizli bir el gibi tüm alanlarda son sözün söylendiği bir makam gibidir. Ulusal politika Güney Kürdistan ikiye bölünmüştür. Bunun açık örneği: Güney Kürdistan'da iki peşmerge ordusu, iki polis gücü, iki istihbarat örgütü ve sınırları çizilmiş iki federatif bölge söz konusudur G. Kürdistan'daki mevcut iktidar, bırakalım diğer parçalar üzerindeki emellerini mevcut hükümeti yürütecek, kazanımlarını garanti altına alabilecek güçte ve yetenekte bile değildir. Bugün bile halkın tüm istemlerine, dış kamuoyu baskısı yanında, ABD ve İngiltere gibi güçlerin tüm ısrarlarına rağmen YNK ile KDP'ye ortak bir hükümet kurduramadılar. Kurulan hükümetin hiçbir rolünün olmadığı, sadece dış kamuoyuna dönük şekli bir oluşum olduğu aşikârdır. Pratikte işleyen parti kanunlarıdır. Hükümetin aldığı kararların çokta geçerliliği yoktur. İkili yapı birliğe engel Güney'de mevcut konumda tek bir parlamento bulunmasına rağmen fiilen iki iktidar erki vardır ve G. Kürdistan ikiye bölünmüştür. Bunun açık örneği: G. Kürdistan'da iki peşmerge ordusu, iki polis gücü, iki istihbarat örgütü ve sınırları çizilmiş iki federatif bölge sözkonusudur. YNK bölgesinde KDP'nin verdiği izin ve belgeler, KDP bölgesinde YNK'nin verdiği izin ve belgelerin hiçbir resmiyeti yokken, yine YNK'nin Soran bölgesi, KDP'nin Behtinan bölgesi adına dış güçlerle ticari, diplomatik ve daha farklı görüşme ve anlaşmaların yapıldığı, birinin diğerinden haberi olmadığı bir durumda ulusal bir amaçtan veya politikadan bahsetmek mümkün mü? Elbette diğer parçalar üzerinde emelleri vardır. Bunlar inkâr edilemez. Pratik politikaları iyi irdelendiğinde mevcut siyasi güçlerin dört parçadaki halkların taleplerini karşılayacak güçte ve yetenekte olmadıkları da görülecektir. Diğer parçaların hem sosyal, hem de siyasal olarak gelmiş olduklar düzey, mevcut Güney siyasetini çoktan aşmıştır. Onun için bu siyasi güçlerin ulusal bir politikasından bahsetmek ve diğer parçalardan alternatif bir örgüt olabileceklerini iddia etmek gerçekçi değildir. Güneyli güçlerin bundan sonra geliştirebilecekleri ulusal politikaları ancak; parçaların gücünü arkasına alarak Güney'in statüsü üzerindeki tehdidi hafifletmek, bu güce dayanarak dış politikada ellini güçlendirme ve yeri geldiğinde parçalar üzerinde pazarlık gücü kazanma olacaktır. Güney güçlerinin Kürdistan'ın diğer parçalarına dönük olan politikaları bu üç olguyu geçecek güçte değildir. İki parti dar geliyor Bu iki partinin geçmişleri bugün de yakalarını bırakmamaktadır. Birbirlerine karşı o kadar amansız bir biçimde savaşmışlar ki birinin olduğu yerde diğerine asla yaşama imkanı tanımamış ve bu konuda birbirlerine karşı her türlü yöntemi kullanmışlardır. Bunun için en ahlak dışı yöntemlerden bile kaçınmamışlar. Bu durum bölgede Behtinan-Soran çelişkisi olarak kendini açığa vururken, ulusal birlik önünde de ciddi bir engel görünümündedir. En üst düzeyden en alt düzeye kadar güven olgusu o kadar zedelenmiş ki biri diğerinin dürüst olabileceğine asla inanmamaktadır. Kâğıt üzerinde ne kadar birleşme metinlerine imza atsalar da pratikte bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığı görünmektedir. Çünkü iktidar bu iki parti arasında paylaşılmıştır. İktidarın nimetinden sadece bu iki parti faydalanmaktadır. Birleşmenin olabilmesi için iktidardan bunların el çekmesi gerekiyor. Bırakalım iktidardan el çekmeyi daha çok imkan ve olanak ele geçirmek için bir parti diğerine göre daha fazla çaba içerisindedir. Bugün ortak bir politika oluşturmaları gerekirken aksine altan alta birbirlerine karşı çok şiddetli mücadele içindeler; biri diğerini alt etmeye çalışmaktadır. Kendi içindeki tüm bakanlıklar, memurlar ve ekonomik paylaşımlar bir dengeye göre ayarlanmıştır. Bir parti diğer partinin içine el atmakta, biri diğerini güçsüzleştirip bitirmek için parti içi çelişkileri giderek derinleştirmektedirler. Bu durum geçmiş güvensizliği daha da derinleştirirken bu iki parti ile Güney'de ulusal bir politikanın kolay oluşamayacağı da açıkça ortaya çıkmıştır. Eğer basit bir mantıkla ifade edilecek olursa G. Kürdistan iki aşiret arasında parçalanmış durumdadır. Geçmişten beri birbirleriyle çok şiddetli bir çatışma içinde olan bu iki aşiret arasındaki geçimsizlik, oluşturulan partiler aracılığıyla tüm topluma enjekte edilmiş gibi yansımaktadır. Bugün izlenen tüm politikalarda bunu görmek mümkündür. Örneğin: Her iki parti arasındaki sorunların giderek derinleşmesi ve birleşmeleri yönünde hiçbir umut taşımamaları İktidarın çevre ülkelerle yaşamış olduğu sorunlar ve bunlar karşısında içine girmiş olduğu tavırsız tutumları (Türkiye, İran ve Suriye) Yine merkezi Irak hükümetiyle yaşamış olduğu sorunlar Kerkük sorunu noktasında yaşamış olduğu çıkmaz ABD'nin Kürtlere karşı değişen tutumları ve Kürt kamuoyunda yaratmış olduğu kırılgan durum, Kısacası bu güçler Güney Kürdistan'daki halka devletleşme yönünde umut vermemektedir. Halk mevcut iktidarı içinde bulunduğu durumu derin bir kriz olarak görüyor ve bunu aşacaklarına çok fazla inanmıyor. Gençler, okuyan ve aydın insanların birçoğu ülkeyi terk etmektedir. Burada yürütülen esas politika Kürdistan'ın dört parçasının G. Kürdistan'a feda edilmesi ve G. Kürdistan'ın da Soran ve Behtinan alanları arasında paylaşılması, giderek aşiret ve aile çevrelerinin menfaatine kurban edilmesidir. Bu politika Güney politikasının esas merkezine oturtulmuştur. Bitti Hazırlayan: YUSUF ZİYAD

Hiç yorum yok: