1 Ocak 2010 Cuma

Genelkurmay belgelerinde Dersim katliamı

AMED - 1937-1938 Dersim isyanı yada katliamının üzerinden 70 yıl geçti. Osmanlı padişahları tarafından "Sefer olur zafer olmaz" denilerek, 1700'lü yılların sonundan itibaren yapılan hiçbir sefer başarıya ulaşmadı. Dersim'in coğrafyası, halkının savaşçı ruhu hep istilacıları püskürtmesini bildi. Cumhuriyetin kurulması ardından, dize getirilmek istenen Dersim halkı için katliam tarihi 1937 değil, 9 yıl öncesinden verilen bir karardı. 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik deresi üzerinde bulunan tahta köprünün yakılması sonrasında isyanların başladığı resmi kayıtlarda yer almasına rağmen, Dersim'e "yapılacaklar" 1926 yılından itibaren Cumhuriyet Hükümeti'nin ana planları arasındaydı. Devletin resmi kayıtlarında, 2 Şubat 1926 tarihinde Dersim'e müfettişlerce yapılan gezinin ardından İçişleri Bakanlığı'na çeşitli raporlar sunulur. Müfettişlerden Diyarbakır Valisi Cemil Paşa tarafından hazırlanan raporda, Dersim halkının kazanılması gerektiği, buralara ıslahata girişilmesi, okul, yol, hastane yapılması gerektiği, tarım ve yerel endüstrinin geliştirilmesi için önlemler alınmasının şart olduğu belirtilmesine rağmen, Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey tarafından hazırlanan raporda işe şunlara yer veriliyordu: "Yaptığım temasların bende hasıl ettiği izlenime göre, Dersim gittikçe Kürtleşiyor, ülküleşiyor ve dolayısıyla tehlike büyüyor. Hükümeti senelerden beri meşgul etmekte bulunan Dersim meselesi eski idarenin seyyiat mirasından başka bir şey değildir. Yeni hükümetin bazen adil davranış, bazen zayıf ve bazen de sebepsiz ve neticesiz şiddet gösterme gibi dengesiz ve faydasız politikası Dersim'i daimi bir hercümerç yuvası haline getirmiştir. Sivil ve asker büyüklerin ıslahat ve tedibat gibi zıd fikir ve düşünceleri, mütereddit ve tehdit etmek istidarında olmayan eski idare merkezlerini devamlı suretle işgal etmiştir. Dersim Cumhuriyet Hükümeti için bir çıban başıdır. Bu çıban üzerinde kesin bir ameliye yapmak ve elim ihtimalleri önlemek, memleket selameti bakımından mutlaka lazımdır. Aşiretlerin durumları ve silahları hakkında verilen bilgi, teşvik ve teyit ihtiyacından uzaktır. Bu konuda alınan malumat gerçeğin tam kendisidir. Son derece zeki, kurnaz ve hileci olan bu halk, hükümetin zayıf veya kuvvetli olduğuna göre mütecaviz veya itaatlidir. Okul açmak, yol yapmak, refah sebeplerini sağlayacak fabrikalar kurmak, kendilerini meşgul etmeye yarayan çeşitli sanayi işleri sağlamak, özet olarak yurt sahibi yapmak veya uygarlaştırmak suretiyle ıshalata alınmak hayalden başka bir şey değildir. Teenni ve idare-i maslahat politikası bir süre daha devam ederse gelecekte daha büyük karışıklık ve kaynaşmalar beklemek lazımdır. Geçen yıl kararlaştırılan ıslahat, bazı siyasi sebeplerle elverişli ve uygun bir zemine ertelenmişti. Bu siyasi düşünceleri esası Musul meselesi idi ki, o da kesin bir sonuca bağlanmamış olduğuna göre, daha fazla geciktirilmeye tahammülü kalmayan Dersim meselesinin bir an önce halli uygun bir ileri görüşlülük olur..." Hazırlanan bu rapor, "yeri ve zamanı geldiğinde" değerlendirilmek üzere bekletilir. 1929 Tendürek harekatı ile 1930'larda Savur, Zilan, 3. Ağrı Harekatı, Pülümür harekatı, Menemen Olayı gibi isyanlar ile meşgul olan hükümet, bu isyanları bastırmasından sonra Dersim'e yapılacak sefer için gerekli yasaları hazırlar. Takrir-i Sükun, Tebdil ve Tenkil yasaları dışında "Tunceli Kanunu" olarak bilinen yasa devreye girer. "TUNCELİ KANUNU" Mevcut yasalarla Dersim'de bir harekat yapılamayacağını anlayan hükümet, adına "Tunceli Kanunu" verdiği bir yasa çıkartır. Bu yasa ile vali ve komutanlara bakan yetkisi verilir. Vali ve komutanların dilediği hakimi, savcıyı, kaymakamı, belediye başkanını görevden alma, yerine atama yapma, köy boşaltma, sürgün etme, idam kararını onama, affetme yetkisi verilir. "İdari", "Adli" ve "Çeşitli Yetkiler" başlığı altında hazırlanan yasa metni şöyle: "25 Aralık 1935'te çıkartılan 2884 sayılı Tunceli İlinin İdaresi Hakkındaki Kanuna göre; Tunceli iline Korgeneral rütbesinde bir zat vali ve komutan seçilir ve kendisi aynı zamanda teşkil edilen 4. Genel Müfettişliğin de Genel Müfettişidir. İdari Yetkiler: Vali ve komutan, bakanların haiz oldukları bütün yetkilere haizdir. Vali ve komutan, lüzum gördüğü takdirde ili teşkil eden ilçe ve bucakların hudut ve merkezlerini değiştirir. Vali ve komutanın inhası üzerine, ilin ilçe kaymakamlıkları ve bucak müdürlüklerine muvazzaf subay atanabilir. Vali ve komutan, adliye memur ve katipleri hakkında Hakimler Kanunu'nun hükümlerine göre bunların amirleri tarafından verilebilecek cezaları dahi uygulamaya yetkilidir. Vali ve komutan, lüzum gördüğü belediyelerde başkanlık görevini kaymakamlara ve bucak müdürlerine verebilir. Adli Hükümler: Cumhuriyet savcıları hazırlık tahkikatında hakimlerin haiz oldukları yetkileri kullanırlar. Cumhuriyet savcıları ilk tahkikata lüzum görmedikleri işleri iddianame ile doğruca mahkemeye verebilirler. İlk tahkikat icrası kanunen mecburi olan suçlarda dahi savcılar bu yetkili kullanabilirler. Dava açılması izne bağlı olan işlerde izin verme yetkisi vali ve komutanındır. Hakimin reddine dair dileğin kabul edilmemesine dair kararlar kesindir. Hazırlık tahkikatında yapılan tahkik işleri, ilk tahkikatta tekrarlanmaz. İlk tahkikatın açılması kararına itiraz edilemez. Cumhuriyet savcısının iddianamesi sanığa tebliğ edilmez. İlk tahkikat sırasında verilen tutuklama kararlarına sanık tarafından itiraz edilemez Duruşmada Cumhuriyet Savcısı'nın muvafakatı ile şahitlerin hazırlık veya ilk tahkikatta tespit edilen ifadelerinin okunması ile yetinilebilir. Vilayet içindeki ceza mahkemelerinden verilen hükümler tamyize tabi olmayıp kesindir. Çeşitli Yetkiler: Vali ve komutan, emniyet ve asayiş bakımından lüzum görürse il halkından olan fertleri ve aileleri il içinde bir yerden diğer bir yere nakletmeye ve bu gibilerin il içinde oturmalarını men etmeye yetkilidir. Vali ve komutan, herhangi bir şahıs hakkında takibatın ertelenmesine ve cezaların teciline yetkilidir. Bu erteleme ve tecil zaman aşımı işlemine mani olmaz. İdam hükümlerinin vali ve komutan tarafından teciline lüzum görülmediği takdirde infazı emrolunur. Tunceli ili içinde oturanlar; Elazığ, Malatya, Sivas, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Bingöl illerine geçerek Türk Ceza Kanunu'nun bu kanunla tespit edilen suçlarını işledikleri takdirde, işledikleri suç Tunceli ili içinde işlenen suçlarla irtibatlı ise, bunlar ve bunlara yataklık edenler Tunceli kamak ve mahkemelerce bu kanundaki usule göre takip ve muhakeme olunurlar. Bu kanunun hükümleri muhabiline şamildir. Bu kanun neşri tarihinden 1 Ocak 1940 tarihine kadar geçerli olacaktır. 31 Aralık 1935 tarihinde yürürlüğe giren ve 1 Ocak 1940'a kadar geçerli olacağı ilan edilen kanun, çok partili rejime geçilen 1946 yılı sonuna kadar yürürlükte kalır. YASANIN ARDINDAN, KATLİAM EMRİ BAKANLAR KURULUNCA VERİLİR Çıkarılan "Tunceli Kanunu"nun ardından, askeri yığınak yapılır ve Dersim'e yapılacaklar için Bakanlar Kurulu kararı alınır. 4 Mayıs 1937 yılında alınan kararlarda şunlar vardır: "Son günlerde Tunceli'de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4-5-1937 tarihinde Atatürk'ün ve Mareşal'in huzurları ile tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır. 1-Toplanan kuvvetlerle Nazimiye, Keçikezen (Aşağı Bor), Sin, Karaoğlun hattına kadar şedit ve müessir bir taarruz hareketi ile varılacaktır. 2- Bu defa isyan etmiş olan mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır. Ve bu toplanma ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem de bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır. Mülahaza: Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hali getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür. Not: Malatya'dan ve Ankara'dan gönderilen kuvvetlerin cepheye varsıl olmaları ve cephedeki kuvvetlerin ufak tefek talimleri ve istirahatları ve bundan başka Diyarbakır'dan gelecek taburun tevzihi, butün bunlar düşünülerek bir hafta sonra yani 12 Mayıs'ta ileri harekete başlanabileceği anlaşılmaktadır. Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adan kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır. SALDIRI ÖNCESİNDE BÖLGEYE KARAKOLLAR YAPILIR Genelkurmay belgelerine göre, çıkarılan yasalar ve Bakanlar Kurulu'nun kararı ardından, Dersim, Elazığ, Diyarbakır, Malatya, Erzincan, Bingöl ve Erzurum'daki birliklere ve valilere bu kararlar tebliğ edilir. Dersim'e çevre illerden askeri birlikler sevk edilir, yeni karakollar yapılır, jandarma taburları takviye edilir. 20-21 Mart 1937 gecesi Harçik deresi üzerinde bulunan tahta köprünün yakılması sonrasında bölgeye Pülümür ve Mazgirt'ten, Hozat Seyyar Jandarma Alayı'ndan askeri birlikler sevk edilmeye başlanır. Genelkurmay raporlarında, askeri personel, cephane, araçların yanısıra içlerinde Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in de bulunduğu 2. Tayyare Alayı'ndan 7 uçaklı bir filonun da Dersim harekatına katılmak için, yer kademesi ile birlikte hazırlanarak Elazığ'a gönderilmesi emredilir. Korgeneral Abdullah Alpdoğan'ın başında bulunduğu Genel Müfettişliğin hazırladığı rapor doğrultusunda asker, silah ve cephane eksiklikleri tespit edilir. Çevre illerin yanısıra, Çanakkale ve Ankara'dan da trenle askerler Dersim harekatına katılmak için Elazığ'a getirilir. 1 Mayıs 1937 tarihinde, 4. Genel Müfettişlik emrindeki birliklerin durumu şöyle idi: 122 subay, 36 askeri memur, 4 bin 683 er, 234 gayri muharip er, 828 hayvan, 545 çeşitli araba, 259 motorlu araç, 4 bin 323 tüfek, 261 hafif makinalı tüfek, 32 ağır makinalı tüfek, 12 dağ topu, 709 bin 965 tüfek mermisi *** * II BÖLÜM Dersim harekatı, yer yer Hozat, Nazimiye, Munzur bölgelerinde küçük çaplı saldırılar halinde başlarken, köylerin bombalanması emri önceden verilir. Genelkurmay belgelerinde Dersim'de uçakların kullanıldığı şöyle anlatılır: "3 Mayıs 1937 günü alınan bir istihbarat üzerine, Demenanlı aşiret reisleri nezninde toplantı halinde bulunan diğer aşiret reislerinin havadan bombardıman edilmek suretiyle toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak lüzumu üzerine, Tayyare Alay Komutanı komutasında 15 uçaklı bir filo, Kırklar dağı-Dağboğaz, Dere yolu-Zel dağı-Kırmızı ve Kosur dağları kuzeyindeki Keçikezen köyünü havadan bombaladı. Bu hava taarruzunda özellikle Sabiha Gökçen hanımın attığı 50 kiloluk bir bomba, Keçikezen köyünden kuzeye doğru kaçan asi grubuna oldukça ağır zayiat verdirdiği yapılan gözetlemeden anlaşılıyordu." Genelkurmay Başkanlığı 3 Mayıs 1937 tarihinde Dersim'deki birliklere şu emri veriyordu: "1 Mayıs'tan beri asi kuvvetlerin yaptıkları baskınların sadece savunma ile karşılanması ve karşı taarruz yapılmaması, asilerin cesaretlerinin artmasına ve şımarmalarına sebep olmakta, bu da hükümet otoritesini sarsmakta. Bunun için: Asilerin vaki olacak taarruzlarına mevzi karşı taarruzla mukabele edilmesi, süvari ve makineli tüfeklerle sıkı surette takip edilerek sonuç alınması; 62. Piyade Alayı ile dağ topçu taburunun karadan Elazığ'a hareketi için 7. Klorduya emir verildiği; Bu alayın Elazığ'a varışıyla 17. Tümen Komutanı ve Karargahının 4. Genel Müfettişlik emrine verileceği..." 4 Mayıs 1937 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı, 4. Genel Müfettişliğe gönderdiği yazıda da, "Muhafız alayının usta erleri ve yalnız süvari bölüğü ve bir dağ bataryasının Ankara'dan trenle Elazığ'a hareket ettirileceği..." bildiriliyordu. "CUMHURİYETİN KAHREDİCİ ORDULARI TARAFINDAN MAHVEDİLECEKSİNİZ" Henüz asıl karadan harekat başlamadan önce köyleri bombalamaya başlayan uçaklar, aynı zamanda psikolojik savaş için de kullanılıyordu. Hazırlıklar sürerken, Genelkurmay Başkanlığı'nın emri ile 4. Genel Müfettişlik'ten 4 Mayıs 1937 tarihinde Türkçe, Osmanlıc ve "mahalli lisana göre" bildiriler hazırlanır. Uçaklarla ilçelere, köylere, dağlara atılan bildirilerde şunlar vardır: "Cumhuriyet Hükümeti sizi şefkat ve merhamet kucağına almak, sizi mesut etmek istiyor. İçinizde bunu anlamayanlar çoktur ki, ona hürmetsizlik ediyor veyahut içinizde bazıları şahsi menfaatlar için sizi kurban vermek istiyor. Cumhuriyet Hükümeti bu gereği bildiği içindir ki, sizlere son ihtarını yapıyor. Onun size son şartları şudur: Sizi ayaklandırmaya çlışan zavallıları Cumhuriyet Hükümetine teslim ediniz veyahut onlar kendileri teslim olmalılar. Bu takdirde cümleniz masum malacaksınız. Teslim edilenler veya kendiliğinden teslim olanlar dahi Cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceklerdir. Bu suretle siz kıymetli vatandaşlarımızdan hiçbirinin burnu kanamayacaktır. Aksi takdirde yani dediklerimizi yapmazsanız her tarafını sarmış bulunuyoruz. Cumhuriyetin kahredici orduları tarafından mahvedileceksiniz. Cumhuriyet Hükümetinin bu son şefkat ve merhametini bildiren bu bildirisini 24 saat çoluk ve çocuğunuzla beraber okuyun, düşünün ve çabuk cevap verin. Yoksa hiç istemediğimiz halde sizi mahfedecek olan kuvvetler harekete geçeceklerdir. Devlete itaat gerekir..." "ADİL MUAMELESİNDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖRMEYECEKSİNİZ" Uçaklarla atılan bildirilerde, "Teslim edilenler veya kendiliğinden teslim olanlar dahi Cumhuriyetin adil muamelesinden başka hiçbir şey görmeyeceklerdir" ifadesine karşılık, 31 Aralık 1935 tarihinde yürürlüğe giren Tunceli Kanunu'nun adli hükümlerinde ise şunlar yazılıydı: "Cumhuriyet savcıları hazırlık tahkikatında hakimlerin haiz oldukları yetkileri kullanırlar. Dava açılması izne bağlı olan işlerde izin verme yetkisi vali ve komutanındır. Cumhuriyet savcısının iddianamesi sanığa tebliğ edilmez. İlk tahkikat sırasında verilen tutuklama kararlarına sanık tarafından itiraz edilemez. Duruşmada Cumhuriyet Savcısı'nın muvafakatı ile şahitlerin hazırlık veya ilk tahkikatta tespit edilen ifadelerinin okunması ile yetinilebilir. Vilayet içindeki ceza mahkemelerinden verilen hükmler tamyize tabi olmayıp kesindir..." HAREKAT 12 MAYIS'TA BAŞLIYOR Genelkurmay Başkanlığı 5 Mayıs tarihli emrinde, 63. Alay 2. Taburunun acemi erlerini Diyarbakır'da bırakarak kalanının trenle Elazığ'a sevki ve Pertek köprüsünün bu kuvvetle korunması belirtilmekte ve aynı gün gönderilen emirde de, Tunceli bölgesinde bulunan seyyar ve sabit jandarma kıtaları, Mahafız Alayı, Elazığ ve Malatya'daki piyade alayları ile topçu taburları; Elazığ cephane depoları ile Pertek köprüsünü muhafaza etmek üzere Diyarbakır'dan gönderilecek bir piyade tuburu ile takviye edilmiş olacağından, harekata bu kuvvetlerin de katılacağı belirtilir. Gönderilen emirde, Malatya'dan ve Ankara'dan gönderilen kuvvetler cepheye vardıktan ve cephedeki kuvvetlerin ufak tefek tertip noksanlıkları giderildikten ve Diyarbakr'dan gelecek tabur da taşınıp gereken tertibat alındıktan sonra, 12 Mayıs'ta asıl kara harekatının başlayacağı kaydedilir. Genelkurmay belgelerinde 6 Mayıs itibariyle 4. Genel Müfettişliğin emrine giren birliklerin durumu ise şöyleydi: 310 subay, 8 bin 313 muharip ve gayri muharip er, bin 422 hayvan, 16 at arabası, 63 kamyon, 14 zırhlı keşif aracı, 6 bin 705 piyade tüfeği. 9 Mayıs tarihinde beraberinde 2. Başkan ve Jandarma Genel Komutanı olduğu halde Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Elazığa'a gelerek Pertek'e geçer. 4. Genel Müfettişlik Karargahı'nda yapılacak harekatın esasları kararlaştırıldıktan sonra, Genel Müfettişlik kıtalara 1 numararalı harekat emrini yayınlar. 12 Mayıs tarihinde uçakların da destek verdiği kara harekatının ardından, ağırlıklı olarak Pertek, Munzur, Hozat, Mazgirt, Nazimiye, Ovacık, Çemişgezek, Mameki, Havikpah, Külünk, Zeranik, Xurtmuri, Kansark, Leşkan, Balikan, Bilgeç, Vasil, Ximkös, Kırmızıdağ, Cindo, Sin, Sansark, Şogayik, Beyazdağ, Türüşmek, Kandilbaba, Xaçik, Pokir, Kirenko, Kanisor, Laç, bölgelerinde katliamlara girişilir. Karadan ulaşılabilen köyler yakılırken, Diyarbakır'dan Elazığ'a getirilen uçaklarla köyler bombalanır. Ele geçirilen köyler askerlerce bir daha yerleşime açılmasın diye yakılır. Hayvanlara el konulur. Kurtulmak için yüksek tepe ve dağlarda mağaralara saklanan ve aralarında kadın-çocukların bulunduğu yüzlerce kişi, mağaralarda ateşe verilir, yada girilemeyen mağaraların önü betonla kapatılır. Yakalanan ve aralarında kadın ve çocukların olduğu binlerce kişi önce Dersim merkezde toplanır. Daha sonra sürgüne gönderilir. Bu arada teslim olanlar hükümete bağlılıklarını sunarlar. Dağlarda ise tek silahları tüfek olan küçük gruplar üzerlerine gelen askerlere karşılık verir. Çatışmalar haftalarca sürer. 7 Haziran tarihinde. Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan, 17. Tümen Komutanı Tuğgeneral Kemal Ergüden, Muhafız Alay Komutanı Albay İsmail Hakkı Tekçe, 62. Alay Komutanı Albay Şemsettin, Jandarma Alay Komutanı Yarbay Cevdet, Beyaz Dağ'da buluşup harekatın gidişatı yönünde görüşürler. Araziyi yerinde keşfeden komutanlar daha sonra Hozat'a, ertesi gün de Elazığ'a geçer. BAŞBAKAN İNÖNÜ HAREKATI YERİNDE İZLER 18 Haziran tarihinde özel trenle Elazığ'a gelen Başbakan İsmet İnönü, birkaç gün bölgede incelemeler yaptıktan sonra, 21 Haziran günü beraberinde Sağlık Bakanı Refik Saydam, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay, 4. Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan ve 7. Kolordu Komutanı Korgeneal Galip Deniz olduğu halde özel bir toplantı yaparak yapılmakta olan harekat hakkında görüşür. Genelkurmay belgelerine göre, Başbakan İsmet İnönü'nün ziyaretinin ardından, 22 Haziran tarihinde verilen yeni emirlere göre, kıtalar yeni yerlerine konuşlandırılır. Genelkurmay belgelerinde, 24 Haziran 1937 sabahından itibaren tüm birliklerin bölgelerinde arama ve tarama faaliyetlerine başladığı belirtilerek şunlara yer veriliyor: "Devam eden tarama faaliyetinde birçok asi köyleri yakılıyor, sıkıştırılan eşkiya grupları ile yapılan müsademelerde oldukça ağır zayiat verdiriliyor ve çok sayıda büyükbaş hayvan, koyun ve keçileri toplanarak mahalli kaymakamlıklara teslim ediliyordu. Bir yandan birliklerden çıkarılan müfrezelerle bölgenin asilerden temizlenmesi işi ile uğraşılırken, diğer yandan hükümete muhalif aşiretlerin olumsuz propagandalarını çürütmek ve bölge halkını lehte tutmak için kontr propaganda faaliyetine önem veriliyordu. Günlerce devam eden bu faaliyetler sırasında kadınlı erkekli birçok aşiret mensupları, bölgelerindeki birliklere dehalet etmekte ve her gün biraz daha artan sayıda silahlarını teslim etmekte idiler. Kıtaların büyük bir gayret ve fedakarlıkla giriştikleri arama ve tarama öylesine uygulanmıştı ki, Temmuz 1937 sonlarında Tunceli'nin 1937 itaatsizliğine katılmış olan bütün aşiretlerin bölgelerinde, inilmemiş dere, çıkılmamış dağ ve taranmamış hiçbir yer kalmamıştı. Sarfedilen bütün gayretlere rağmen Seyit Rıza ve avenesi ile Şahin henüz ele geçirilememişti. Bunların Tokmakbaba, Titenik, Sarıoğlan bölgesinde bulunduklarının haber alınması üzerine, yakalanmaları için Seyyar Jandarma Alay Komutanı Yarbay Cevdet Çetin'in komutasında Seyyar Jandarma Alay Karargahı, Seyyar Jandarma Alayı 3. Taburu, Hozat Müfrezesi, 3. Seyyar Jandarma Taburundan iki bölük, Ovacık Sabit Jandarma Bölüğünden 60 kişi, Muhafız Alayının Karaoğlan'daki bir bölüğünden mürekkep kuvvetler tahsis edildi... 16-17 Ağustos gecesi harekete geçen birliklerle gün ağarırken Titenik-Tokmakbaba Tepesi-Sarıoğlan üçgeni aranmaya başlandı ve Birdo ile Sarıoğlan arasında saklanan Seyit Rıza ve avenesi sarılarak müsademeye başlandı ve şakilerden 30 kadarı öldürüldü... Tarama herakatı 18 Ağustosa kadar devam edildi ve Seyit Rıza ile avenesinin doğu veya kuzeye kaçmasına mani olmak için, 4. Genel Müfettişlikçe yeni tedbirler alındı... Takip müfrezelerinin 26 Ağustos'ta yaptıkları baskında Şahin ile amcası Alişan saklandıkları yerlerde ayrı ayrı imha edildiler. Tabiidir ki, bundan sonraki hedef Seyit Rıza ve avenesinin yakalanması idi.... Seyit Rıza'nın 10 Eylül günü saat 22:00'de silahsız olarak iki arkadaşı ile birlikte Erzincan jandarmasına teslim olduğu, 5. Jandarma Bölük Komutanlığı'ndan, Genel Müfettişliğe bildirildi ve bunun üzerine bu maksatla tertiplenen harekattan vazgeçildi ve şimdiye kadar olduğu üzere tarama harekatına devam edildi..." 12 Eylül tarihinde. 3. Ordu Müfettişi Kazım Orbay, 4. Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğn'a geçtiği telgrafta şunları yazıyordu. "Seyit Rıza'nın beklenen akıbeti sabık Dersim'in en ileri ve fakat son serdergesinin de cumhuriyet kuvvet ve adaletinden başka güvenilecek bir sığınak kalmadığına inandığını göstermektedir. Yüce başarılarını yürekten sevgi ve saygı ile kutlarım..." Seyit Rıza ve arkadaşları 14 Eylül'de bir subay ve 30 kişilik bir müfreze nezaretinde Elazığ'a gönderilir. Genelkurmay Başkanlığı 19 Ekim tarihinde harekatın sonucunu yeterli görerek, kış mevsiminin de başlangıcını dikkate alarak 22 Ekim 1937'den itibaren askerlerin garnizonlarına dönmelerini emreder. Tedip harekatı sona ermiştir. Sıra, tenkil harekatına, kaçakların aranmasına, köylerin boşaltılmasına ve sürgüne gelmiştir * * * * III BÖLÜM Dersim'e yapılan ilk harekat Genelkurmay belgelerine göre Şeyit Riza ve arkadaşlarının idamı ile sona ermişti. Erzincan'dan Elazığ'a getirilen Seyit Rıza, yapılan duruşmaların ardından idam kararına çarptırılır. 18 Kasım 1937 akşamı, aralarında oğlu ve kardeşinin de bulunduğu 11 kişi ile birlikte idam edilir. Önce oğlu idam edilir ve idamı ona seyrettirilir. Cellat tarafından ipp boynuna geçirildiğinde Seyit Rıza boşluğa seslenir, "Evladi Kerbelayimi, Be gunayimi, Ayibo Zulimo, Cinayeto" der ve sandalyeye tekme vurur... İdamdan sonre cenazeler darağaçlarından indirilerek Elazığ sokaklarında halka teşhir edilir ve sonra yakılarak bilinmeyen bir yerde gömülür. İdamlardan sonra harekat durmaz. Bu kez, "kanun kaçakları", "asker kaçakları"nın peşine düşülmesi ve sürgün dönemi başlamıştır. Ovacık adliyesi ve asker alma şubesinin aradığı bin 149 kişinin takibi ve yakalanması için köyler taranır. Genelkurmay belgelerine göre, takibe alınanlardan 998'i için "kanuni icap" yapılır. 2 Ocak 1938 günü yine kaçakları aramaya çıkan jandarma müfrezesine dağlarda saklanan bir grup tarafından Kaçkerek köyünde saldırı yapılır ve 7 asker öldürülür. Bu olayın ardında, 4. Genel Müfettişliğin 6 Ocak 1938 tarihinde Genelkurmay ve Başbakanlığa sunduğu raporun ardından bölgeye yeniden askeri yığınak yapılır. TEYYARE FİLOLARI VE TANKLAR KULLANILIR Bu kez Dersim'e yapılacak harekat daha farklı boyuttadır. Elazığ'a onlarca uçak gönderilir ve tanklar ilk kez burada kullanılır. Genelkurmay belgelerinde, harekat katılacak birliklerin ihtiyacı olan silah, cephane ve araç ihtiyacı şöyle sıralanır: "17. Tümen (63. Alay ve sahra topçu taburu hariç), 3. Tümen'in 11 ve 7. Alayları ve bir dağ topçu taburu, Tunceli de bulunan Seyyar Jandarma Birlikleri, bir hafif tank kıtası (2-6 tank), Iki bölüklü bir teyyare taburu, iki istihkam bölüğü ve bir köprü kolu, üç telli muhabere bölüğü (Tunceli Komutanlığı, 17. Tümen ve 3. Tugay için), Iki telsiz bölüğü (Elazığ'daki 5. Bölük dahil), iki sıhhiye bölüğü, dört sıhhiye otomobili, bir seyyar hastane, bir hayvan hastanesi (Elazığ'da), üç hayvan reviri, 60 adet 1.5 tonluk kamyon, kıtalar için mekkari kolları (hafif cephane kolları ve ağırlıkları için), ikmal nakliyatı için mekkari kolları, ikmal nakliye kolları için subay ve gedikli erbaş, ambarlar tesisi ve ambar memurları ile erlere ihtiyaç vardır." İstenen bu sayıda birlik, cephane ve araçlar en kısa zamanda Dersim'e gönderilir. Ardından askeri yığınak artarak devam eder. Genel Müfettişlik, hava şartlarını da dikkate alarak harekatın en geç 1 Haziran tarihinde başlaması gerektiğini bildirir. Genelkurmay'ın da bu talebi kabul etmesi ardından, Bakanlar Kurulu'nca karar alınır ve harekat için bütçe ayrılır. Dersim'e yapılacak ikinci harekat için, hakatın hazırlık devresi için 552 bin 407 lira, bir aylık harcama için 128 bin 180 lira, yüz günlük harcama için 426 bin 600 liraya ihtiyaç duyulduğu belirtilir. Yüz günlük bir harekat için 1937-1937 bütçelerinden toplam 979 bin lira ayrılır. Askeri eksiklikler için yeniden planlama yapılır. Genelkurmay Başkanlığı 21 Mart tarihinde birliklere gönderdiği yazıda, askeri hazırlığı şöyle belirtir: "Bu yıl Haziran'dan itibaren Tunceli'de geri kalan tenkil ve silah toplama herakatı yapılması için 7. Kolordudan 17. Tümen ve Tugay Karargahları, 25. ve 57. Dağ Alayları ile 62. Piyade Alayı, 17. Topçu Alayı, 7. Istihkam Taburu, 7. Muhabere Taburu, 7. Nakliye Taburu, 9. Kolordudan 3. Piyade Tugay Karargahı, 11. Piyade Alayı, 7. Piyade Alayı, 3. Topçu Alayının 2. Dağ Taburu, Istihkam Bölüğü, Muhabere müfrezesi, Sıhhiye Bölüğü, Nakliye Taburu, 2. Teyyare Alayından Bir Teyyare Taburu (18 Teyyare), Jandarma'dan 2.3.9'uncu Seyyar Jandarma Taburları, 28 oto, Piyade Atış Okulundan iki hafif tank." Gönderilen yazıda ayrıca Nakliye Taburları için silah ve cephane taşımada kullanılmak için çevre ilçe ve köylerden mekkare (katır)ların sahipleri ile birlikte kiralanması emredilir. DERSİM'E İKİNCİ HAREKAT BAŞLAR Tenkil harekatı başlar. Harekatta kullanılacak uçaklar yer takımlarıyla birlikte Elazığ'a sevk edilir. 8 Haziran tarihinde Genel Kurmay'a yazı gönderen 4. Genel müfettişlik, harekatın Mercan deresinin birinci, Merho deresinin ikinci, Kalan deresinin de üçüncü temizleme sahfası olarak cerayan edeceğini ve Ağustos ayının sonuna kadar bitirilmeye çalışacağını bildirir. Ve 10 Haziran'da harekat emri emri yayınlanır. Emre göre, Mameki Dağı, Zel Dağı Temnos Köyü, Aziz Abdal, Dolubama, Kafar, Mercan, Tujikbaba, Mansul Uşağı, Hezerik Uşağı köyleri, Koçgölbaşı hattı, Karacakale, Zeyni gediği, Sebilbaba, Keller, Birman operasyon alanına dahil edilir. 11 Haziran geçesinden itibaren harekat başlar. Mameki, Mercan, Danzik, Tayran, Çat bölelerinde ilk çatışmalar yaşanır. Ilk başta Aşağı ve Yukarı Rostan köyü, Dergever köyleri yakılır. Ardından, Hormik, Diztaş, Hemzik Uşağı hattının batısında 15 kadar köy yakılır. İlk katliamdan sağ kurtulan ve dağlara sığınan silahlı gruplar üzerlerine gelen askerlere çatışmaya girerler. 16 Haziran tarihinde 57. Alay tarafından 4 köy ve bir mezra yakılır. Harekata Elazığ'a getirilen uçaklarda kullanılır. Ve köylerin bir çoğu havadan atılan petrol bombaları ile yakılır. Tagar, Bozan, Reçute. Briki, Meraş, Ali, Midrik, Mitgel, Lotar, Ariki, Tenkali, Mezra Hiko köyleri bombalanır ve ardından askerlerce yakılır. Köylülerin hayvan sürüleri makinalı tüfeklerle taranır. Genelkurmay belgelerine göre, 29 Haziran tarihine kadar süren çatışmalarda ordu birliğinden 33 ölü, 60 yaralı, "haydutlardan" 163 ölü ve yaralı, yakılan köy sayısı ise 60 olarak rapor edilir. Genelkurmay belgelerinde, 1 Temmuz'da 17. Tümen bölgesindeki durum şöyle özetlenir: "Akşama doğru saat 19:30'da 2570 rakımlı tepe, saat 20:30'da da Tujikbaba sivrisi çok çetin bir muharebeden sonra zapt ve işgal edildi. Yapılan bu harekat bir teyyare filosu tarafından desteklendi ve bu yerler bombalandı. Bugünkü taarruzda 4 şehit, 17 er, 1 subay yaralı verilmişti. Haydutların zayiatı 40'tan fazla idi. Üç haydut da kendilerini uçurumdan atarak parçalandı." Ordu ilerler ve önüne gelen köy ve mezralar yakılır, hayvanlar ele geçirilir, ele geçirilemeyen hayvan sürüleri makinalı tüfek ateşiyle telef edilir. MAĞARALARA SIĞINANLAR YAKILIR Genelkurmay belgelerinde mağaraya sığınanların nasıl yakıldığı ise şöyle anlatılıyor: "21 Temmuz'da Laç deresi mansabındaki haydutlara karşı Erzincan Tugayı ile kuzeyden, Mameki Tugayı ile güneyden, Laç Dere Müfrezesi ile de doğudan yapılan taarruz sonucunda haydutların şimdiye kadar olan inatlı direnmeleri kırılmış, şaşkınlık içerisinde mağaralara, kayalıklara ve ağaç diplerine sığınmışlardı. Haydutların sığındığı, ağızları mazgallı taş duvarlarla kapatılmış mağaralar, cesur askerlerimiz tarafından kuşatılmış, top ve makinali tüfek ateşinden başka 25. Alaydan gönderilen istihkam müfrezesi tarafından, tahrip kalıpları atılmak suretiyle mağaralar tahrip edilerek içindekiler öldürülmüş, can havli ile dışarıya fırlayanlar da ateşle imha edilmişti. Böylece tarama sahası içindeki mağaralarda toplam olarak 216 haydut imha edilmiş, ayrıca 12 haydut cesedi Manzur suyu üzerinde görülmüştü." DERSİM ASKERİ BİRLİKLERİN TALİMGAHIDIR ARTIK Harekatın 1. devresi 8 Ağustos'ta durdurulur ve 10 Ağustos tarihinde bu kez harekat 3. Ordu tarafından yürütülür. Dersim bir anlamda artık talimgahdır ordular için. Karşılarında sadece tüfekleri olan ve sayıları yüzleri geçmeyen gruplara karşı ordu tüm birliklerini devre devre görevlendirir. 10-17 Ağustos tarihleri arasında 3. Ordu tarafından sürdürülen tarama, tedip harekatıda 7 ayrı bölgeye ayrılır ve bu bölgelerin ikisi Süvari Tümeni, diğerleri de normal Tümenler tarafından yürütülür. Bölge karış karış taranır. Ve her Taburun günde 20 kilometrelik bir bölgeyi tarayabileceği hesaplanır. 7 bin 200 kilometare büyüklüğündeki bir alanın taranması için toplam 43 tabur ve altı süvari alayı görevlendirilir. 41. Tümen tarafından Deşt bölgesinde Zımbık mezrası, Halvari, Mezra Sor yakılır. 93. Alay, 17. Tümen, 3. Tümen, 12. Tümen . 57. Alay, 14. Süvari alayı tarafından köyler yakılır. Kaçmak isteyen insanlar öldürülür ve "haydut" diye kayıtlara geçilir. KÖY, KOMLAR, FUNDALIKLAR VE TARLALAR YAKILIR 17 Ağustos tarihinde harekat sona erer. Genelkurmay belgelerinde sona eren harekatın bu bölümü için şunlar yazılır: "10 Ağustos 1938'den beri ordu marevrasının birinci safhası içinde yasak bölgeyi tarayarak geçen birlikler bu harekat sırasında, isimleri daha önce 4. Genel Müfettişlikçe tespit edilmiş binlerce insanı yakalayarak kafileler halinde emredilen bölgelere sevk etmişler, haydutlarla yer yer yapılan müsademelerde keza binlercesini imha etmişler, bu şerirlerin sığındıkları köyleri, komları ve hatta fundalık ve tarlaları yakılmıştır... Toplanma bölgesine yürüyüş halinde bulunan 8. Kolordu birliklerinden de, 12 Tümen, 12 Eğustostan beri yasak bölge içinde ve dışında yaptığı arama ve taramada yer yer birçok haydutları imha etmiş olmakla beraber son direnen 170 kişi daha imha etmiş ve o bölgedeki köy ve tarlaları yakmıştı. 15. Tümen de aynı şekilde bölgesindeki birçok köylerde yaptığı arama sonunda 150 haydudu daha imha etmiş, köy ve tarlaları yakmıştı. Bu arada 63. Alay ile Seyyar Jandarma Alayı da son olarak 6-7 köy aradı ve bu köyleri yaktı. 14. Süvari Tümeni de bölgesinde yaptığı son temizlik hareketinde 69 kişi daha imha etmiş, erkek, kadın ve çocuktan ibaret 381 kişilik bir kafileyi batıya nakletirdlem üzere Elazığ'a sevk etmişti..." Binlerce kişi batıya sürgün edilmek için yaya olarak Elazığ'a götürülür ve yolda kafileden geri kalan yada kaçmak isteyenler vurularak öldürülür. Ağustos ayının sonuna kadar, askeri birlikler sürgünlerle uğraşır ve 6 Eylül tarihinde ikinci bir harekat emri verilir. Bu kez harekat 8. ve 9. Kolordu tarafından yürütülür. "HİÇBİR EV, KOM, BARINAK SAĞLAM BIRAKILMAYACAK" 31 Ağustos 1938 tarihinde Ordu müfettişliğince verilen emirde şunlar yazılıdır: "Hudutları evvelce bildirilen yasak bölgeler içinde bulunan halk batıya nakledilmek üzere toplanarak bu bölgeler halktan tamamen tecrit edilecek ve bu bölgeler içinde iskana yarayacak hiçbir ev, kom ve bu gibi binalar bırakılmayacaktır. Yasak bölge dışında oturan ve fakat yerlerinde bırakılması caiz olmayan ve birinci taramada ele geçirilemeyen aşiret reisleri, kolbaşılar, seyitler ve şerirler ile aileleri ve yakınları da batıya nakle tabi tutulacaktır." 1937 yılında yapılan harekatta teslim olan aşiretler ve köylerde bu harekat kapsamına alınır ve teslim olanlar da sürgüne gönderilir. Genelkurmay belgelerinde 6 Eylül'de başlayan son manevraya ilişkin ise şunlar yazılı: "Ordunun 15 Eylül akşamı hedefleri için verdiği emre göre birlikler, o tarihe kadar kendilerine ayrılan bölgelerdeki mağaraları, taş kovuklarını ve bir insanın saklanabileceği her noktayı adım adım aradılar. Istihkam müfrezesi birçok mağarayı tahrip etmek suretiyle yardımda bulundu ve bu suretle topçu ve piyade ağır silahları yakın desteğinde yapılan tarama harekatında birçok mağara ve civarlarında yapılan mademelerde, içlerinde bazı aşiret reislerinin de bulunduğu yüzlerce haydut imha edildi. Ve bir o kadar da kadın ve çocuk grupları yakalandı. Bu arada yine yüzlerce hayvan, silah ve cephane ele geçirildi. Haydutların direndikleri köyler, münferit evler, komlar ve hatta tarla ve meşelikler yakıldı. Böylelikle manevranın bu son safhası sona ermiş oldu." 3. Ordu Müfettişliğinin Dersim'de yapılan tedip harekatına dair verdiği raporda belirttiğine göre, Ordu tarafından Dersim'de iki defada toplam olarak 17 günde yapılan tarama hareketinde elde edilen sonuç şöyledir: "Tarama bölgesi içinden ölü ve diri 7 bin 954 kişi çıkarılmıştır. 4. Genel Müfettişlikten isimleri verilen 101 kişiden 73'ü ele geçirilmiştir. bin 19 silah toplanmıştır." Ve Dersim'de 10 Haziran 1938 tarihinde başlayan ikinci katliam, 16 Eylül tarihinde sona erer. SÜRGÜNLER BAŞLAR Harekatın bastırılması ardından, iki yılda yapılan operasyonların ardından yakılmayan ve insansızlaştırılan köy ve mezraların da yakılması kararı alınır. Amaç kırsal alanları insansızlaştırmaktır. Dersim merkez ve ilçelerdeki yerli halktan olan memurlar başka illere tayin edilir. Amaç şudur: "Yerli memurlar Dersimlilerin casusudur. Onların Dersimden behemehal uzaklaştırılması iktiza eder." Ardından, Dersim'de teslim olan da olmayan da sürgüne tabi tutulur. Sürgünler önce yaya olarak Elazığ'a, oradan da trenlerle batı illerine gönderilir. Dersim'de 90 Aşiretten 347 önde gelen aile Ege illerine ve Trakya sürgün edilir. 72 aile Tekirdağ'a, 38 aile Edirne'ye, 56 aile Kırklareli'ne, 65 aile Balıkesir'e, 73 aile Manisa'ya ve 34 aile de Izmir'e mecburi iskan'a tabi tutulur. Tekirdağ merkez kazasına toplam 16 aile, Hayrabolu kazasına 14, Malkara kazasına 8, Saray ilçesine 19, Çorlu ilçesine de 15 aile sürülür. Edirne ili Uzunköprü ilçesine 17, Keşan ilçesine 21 aile, Kırklareli ili il merkezine 11 aile, Pınarhisar ilçesine 6 aile, Vize ilçesine 9 aile, Babaeski ilçesine 11 aile, Lüleburgaz ilçesine ise 18 aile mecburi iskana tabi tutulur, Yine Balıkesir ili merkezine 17 aile, Susurluk ilçesine 9 aile, Balya ilçesine 12 aile, Bandırma ilçesine 17 aile, Bigadiç ilçesine ise 8 aile mecburi iskana tabi tutulur. Ege bölgesinde ise Manisa merkezine 14, Akhisar ilçesine 18, Turgutlu ilçesine 6, Salihli ilçesine 13, Kula ilçesine 8, Alaşehir ilçesine 11 aile, Izmir ili merkezine 13 aile, Ödemiş’e 8 aile, Bergama'ya 13 aile, Bayındır ilçesine 9 aile mecburi iskana tabi tutulur. 1938 yılının ikinci yarısından sonra Dersim insansızlaştırılır ve yıllarca Dersim köylerinde insan yaşamaz. İnsansız bir coğrafyadır artık Dersim…

Hiç yorum yok: